Tunus ve Mısır’daki olayları veya devrimleri Risale-i Nur penceresinden ve perspektifinden veya yönteminden nasıl okumalı ve değerlendirmeli? Meseleye dahili bir kalkışma ve asayişsizlik nazarıyla mı bakmalı yoksa en az ziyanla en büyük zarar olan istibdadın izalesi olarak mı görmeli?
Bu soru sadece Risale-i Nur şakirtlerini değil zannedersem umumu ehl-i imanı ve vicdanı alakadar etmekte ve bu soruya şafi bir cevap aranmaktadır. Tunus ve Mısır’daki kalkışma kimilerine göre sivil isyan kimilerine göre devrim olarak nitelendirilmekte ve herkes meşrebine göre teşhis-i illette bulunmaya çalışmaktadır. Bediüzzaman ‘din dahilde menfi bir tarzda istimal edilemez’ ve ‘dahilde kılıç çekilemez’ desturlarıyla dahili mücadelenin seyrine ve yöntemine ışık tutmuştur. Böylece dahildeki meşrebini ve hizmet metodunu ve usulünü ortaya koymuştur. Lakin halkın bir biçimde; silahsız bir biçimde ve müspet olarak protestosu ve bir nevi ayaklanması da dahilde muharebe veya kılıç çekmeye dahil olur mu?
Halk tek bir hamle ile ve ortak hareketle iki rejimin de sonunu getirmiştir. Bu açıdan bakıldığında iki ülkedeki halk hareketleriyle gizli faaliyetleri veya gizli örgütler vasıtasıyla rejimle mücadeleyi zinhar birbirinden ayırmak gerekiyor. Tunus ve Mısır’daki olaylara nihai bir hüküm verebilmemiz için bu hareketlerle alakalı iki önemli tespitte bulunmamız gerekiyor.
1-2004 ve sonrasında Amerikan ve Batı destekli lakin İslami kesimlerin de temsil edildiği halk hareketleri olmuş ama başarılı olamamıştır. O dönemde Kifaye ve benzeri hareketler müteharrik bizzat hareketler olmayıp arkasında ABD ve Batılı ülkeler ve anlayışlar vardır. Lakin bu hareketler o dönemde Mübarek rejimini yerinden sökememişler ve başarısız olmuşlardı. Lakin bu defa Tunus’da yasemin satan bir seyyar satıcı olan Muhammed Buazizi’nin kendisini yakmasıyla birlikte başlayan olaylar domino taşlarını harekete geçirmiş ve Bin Ali taşından sonra Mübarek taşı da bu halk rüzgarıyla birlikte devrilmiş ve yıkılmıştır. Burada kısmi olarak Batılıların etkisi olduğu varsayılsa bile bu kesinlikle baskın ve hakim bir ton değildir. Bu açıdan, 25 Ocak Devrimi ile Kifaye hareketini birbirinden ayırmak gerekiyor. Kifaye devrimde ancak hareketin bir parçasıdır. Yönlendirici makamda değildir.
2-Mısırlı Dr. Kemal Habib, Es Selefiyye ve Süvvar (Devrimciler ve Selefiler/ http://forum.islamstory.com/19221-html) başlıklı yazısında değindiği gibi, bizzat kendisi de olmak üzere Cemaat-ı İslamiyye ve Tanzim el Cihad üyeleri hapishane sürecinde kendilerini ve yöntemlerini gözden geçirmişler ve dahilde gizli örgütler vasıtasıyla mücadele etmenin yanlışlığına ve verimsizliğine kail olmuşlar ve bu yönde nedamet getirmiş ve tevbekar olmuşlardır. Bununla birlikte, Kemal Habib ve benzerleri Tahrir Meydanı’nda bir nevi protesto hareketi olan bu harekete katılmanın gerekliliğine de inanmış ve yazılarıyla bunu ortaya koymuşlardır.
1990’lı yıllarda dahilde şiddet eksenli kimi İslami hareketler İslam alemini boydan boya şiddete boyamışlar ve lakin netice alamamışlardı. Bu şiddet yanlısı ve münhasıran siyaset eksenli hareketlerin tabi olduğu yanlış yöntemler de İslami hareketlerin ateşini düşürmüş ve söndürmüştü. Dolayısıyla halktan kopuk ve şiddete bulaşan hareketlerin geleceği yoktur. Başarılı olsalar bile başarıları kalıcı olamamış ve Hazreti İsa’nın ifadesiyle kılıç çektikleri için kılıçla da bertaraf olmuşlardır. Bu açıdan halkın böğründen nebean eden ve kaynaklanan protesto hareketleriyle Kaide gibi gizli ve örgütlü hareketleri birbirinden ayırmak gerekiyor. Kaide’nin 18 yılda yapamadığını Mısır halkı 18 günde başarmıştır.
Bedüzzaman hem İhvan’dan farklarını hem de cemiyet olmadıklarını söylerken aslında örgütlü tarzda yapılara karşı olduklarını da zımnen ortaya koymuştur. Dolayısıyla, Mısır ve Tunus’daki halk hareketleri Bediüzzaman yönteminin haklılığını ve isabetini bir kez daha perçinlemiştir. Ve dolayısıyla Tunus ve Mısır’da bir İslam baharı yaşanıyor. Şimdiden olumlu meyveleri alınmaya başlanmıştır. Daha önce Ulusal Parti’nin on etkili isminden biri olan Ezher Şeyhi Ahmet Tayyip protestolardan nasibini almış ve Ezher’in özerk olması gerektiğini savunmaya başlamış ve devlet başkanı tarafından değil de ulema tarafından seçilmesi gerektiğini ve görev süresinin de ömür boyu değil de muayyen bir süre ile sınırlı hale getirilmesini talep etmiştir.
Tunus ve Mısır’da yaşanılan İslam baharıdır ve bu bahar 21’inci yüzyılın baharıdır ve şimdiden 21’inci yüzyılın İslam yüzyılı olacağının işaretini ve beşaretini vermiştir.