Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Âl-i İmrân Suresi 26-27. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
26 . (Habîbim, yâ Muhammed!) De ki: “Ey mülkün (gerçek) sâhibi olan Allah! Dilediğine mülkü verirsin, dilediğinden de mülkü çeker alırsın! Hem dilediğini azîz edersin, dilediğini de zelîl kılarsın! (Her) hayır (ancak senin) elindedir! Şübhesiz ki sen, herşeye hakkıyla gücü yetensin!” (1)
27 . “Geceyi gündüze katarsın, gündüzü de geceye katarsın! Hem ölüden diriyi çıkarırsın, diriden de ölüyü çıkarırsın! Dilediğini ise hesabsız rızıklandırırsın!”
1- “İşte şu âyet, Cenâb-ı Hakk’ın, nev‘-i beşerin hayât-ı ictimâiyesindeki tasarrufâtını şöyle gösteriyor ki, izzet ve zillet, fakr ve servet doğrudan doğruya Cenâb-ı Hakk’ın meşîetine (dilemesine) ve irâdesine bağlıdır. Demek kesret-i tabakātın (sebebler âleminin) en dağınık tasarrufâtına (işlerine) kadar, meşîet ve takdîr-i İlâhiye iledir, tesâdüf karışamaz.
Şu hükmü verdikten sonra, insâniyet hayâtında en mühim iş, onun rızkıdır. Şu âyet, beşerin rızkını doğrudan doğruya Rezzâk-ı Hakîkî’nin (hakîkî rızık verici olan Allah’ın) hazîne-i Rahmetinden gönderdiğini, bir-iki mukaddeme ile isbât eder. Şöyle ki, der: ‘Rızkınız, yerin hayâtına bağlıdır. Yerin dirilmesi ise, bahara bakar. Bahar ise, şems ve kameri teshîr eden (emri altında çalıştıran), gece ve gündüzü çeviren Zât’ın elindedir. Öyle ise bir elmayı, bir adama hakîkî rızık olarak vermek, bütün yeryüzünü bütün meyvelerle dolduran O Zât verebilir. Ve O, onahakîkî Rezzâk olur.’ ” (Zülfikār, 25. Söz, 46)