Risale-i Nur bir Kur’an tefsiridir. Buna rağmen İlahiyat çevrelerince ne yazık ki hala genel kabul görmemiştir. Elbette bunun sebepleri araştırılmalıdır. İnsaflı ve hakperest âlimlerin azlığından mıdır yoksa önyargıların çokluğundan mıdır veya ilim ve terakki haricinde güdülen ikinci ajanda planlarından mıdır. Sebep her ne olursa olsun hem zaman hem insan kaybediyoruz.
Toplumun her kesimine (çocuklar, gençler, ihtiyarlar, hastalar, musibetzedeler) hitap eden ve kalbin refakatinde çalışan, akılla içtimai hayata yön verip insanları içinde bulundukları bataklıktan çıkartan bir eser olan Risale-i Nur Külliyatını hak ettiği yere koyamamak içtimai hayatı saplandığı bataklıkta bırakmaya sebebiyet veriyor.
Risale-i Nur’a muhatap olan fertler kendi akıl ve kalblerinin istikametini bir derece (zaman ve zeminin müsaadesizliğinin rağmına olarak) temin ediyorlar fakat bundan daha fazlasına ihtiyaç var. Hayatın her alanını ferahlatacak çözümler Risale-i Nur’da var iken bunu görmezden gelmek gafletin belki dalaletin eseri olsa gerek.
Sosyal bilimlerin her alanına taalluk eden meseleler gibi din bilimleri veya İslami İlimler alanında da Risale-i Nur Külliyatı bir hazinedir.
Fıkıh ilminin bir konusu olan “İçtihad Bahsi”ni işleyen 27. Söz, itikadî bir mevzu olan “Kader” bahsini işleyen 26. Söz, yine iman esaslarından olan “Melaikeye imanı ve ahiret”i konu alan 29. Söz, “Ahiret ve Haşri işleyen 10. Söz,”Peygamberlere, ahiret ve melaikeye imanı işleyen 11. Şua, Hazreti Muhammed aleyhissalatü vesselamın mucizelerini işleyen 19. Mektub gibi çok meseleler Risale-i Nur’da konu edilmiştir.
Kelam ilminin pek çok konuları fıkıh, siyer ve İslam tarihi konuları Risale-i Nur’da hem de çok orijinal ve bugünün ferdî ve içtimaî hayatını düzene koyacak ve pek çok derde derman olacak bir üslup ile ortaya konmasına rağmen bu konularda araştırma yapan ve söz söyleyen çok ilahiyatçı ve düşünürler Risale-i Nur’a gözlerini kapatmaktadırlar.
Mevcut üzücü tabloyu daha fazla resmetmeden neler yapılabileceğine bakalım.
İlahiyatçı Nur Talebeleri Risale-i Nur’da İlahiyatın konusu olan meseleleri evvela cem edip sonra tasnif ve şerh etseler. Yani; İlahiyatın konularına hâkim uzmanlar bir araya gelerek Risale-i Nur’da din bilimleri, İslami ilimler konularını tasnif etseler ve ilahiyatın mevzuu olan bütün konuların bir dökümü yapılsa ve her konunun uzmanları o konuyu şerh etseler. Elbette bu bir ekip işidir ve bir şahs-ı manevinin teşekkülü demektir. Bir intizam ve sistem içinde herkes kendi kabiliyetine göre kimi tasnif kimi izah kimi şerh ve beyan vazifelerini üstlenmekle Risale-i Nur’un talebelerine tevdi ettiği 15 vazifenin ifasına çalışılır.
Böylelikle ilahiyat alanına giren konularda Risale-i Nur’un bakış açısı ve ne dediği ve mevcut problemlere ne çözümler önerdiği net bir şekilde ortaya konabilir.
Her sosyal bilim alanında buna ihtiyaç var lâkin ilahiyat alanında daha acil ihtiyaç var çünkü; ilahiyatçılar toplum nezdinde din alanında otorite kabul ediliyorlar ve avamın nazarında dînî konuları bilen ve bu konuda söz sahibi olan kişiler olarak kabul ediliyorlar. Halbuki ilahiyat camiasında çok farklı fikirler ve hak dîne hizmet haricinde maksatlar güdenler de mevcut. Gövdeyi içten kemiren kurtların tahribatı elbette harici düşmanlardan daha fazladır. Her ne ise…
Risale-i Nur hazinesinin din bilimleri sandukçasının açılmasına medar çalışmalara İlahiyatçı Nur Talebelerinin imza atması temennisi ile Refet Ağabey’in bu günkü halimizi pek güzel tasvir eden cümlesi ile nihayet verelim:
“Bugünkü terakkiyat-ı fenniye ve ihtiraat-ı beşeriyeyi kendi mahsulât-ı fikriyeleri addeden ve bir hazine-i hakaik olan Kur’ân-ı Mu’cizülbeyan’ı mühmel bırakarak Avrupa’dan ilim ve irfan dilenciliği yapan ve akıllı geçinen gafiller, beşerin dünyevî ve uhrevî saadetini temin edecek maâliyat ve desatir-i muazzama ile memlû bulunan bu âsâr-ı muhteşemeyi bir nazar-ı insaf ve bir teyakkuz-i arifâne ile mütalâa etselerdi, dalmış oldukları hâb-ı gafletten pek çabuk uyanacaklardı. Fakat heyhat, bizler arpa ambarı içinde açlıktan ölen tavuklara benzeriz. Elimizde bir mecmua-i hakaik dururken ona karşı göz yumar ve başkalarından istiane ederiz. (Barla Lahikası s.64)