Adıyaman Valiliği, Adıyaman Belediyesi, Risale Akademi ve Akademik Araştırmalar Vakfının düzenlediği Din Hizmetleri ve İhlas Sempozyumu TPAO Adıyaman Bölge Müdürlüğü kampüsü içindeki Kültür Merkezinde gerçekleştirildi.
13 Mart Cuma günü saat 14.00 de başlayan açılış programı safahatını haber notu olarak paylaşıldı.
İkinci ve üçüncü gün sempozyum oturumlarının hem izlemek hem notları anında olmasa öne çıkan dikkate değer hususları özet olarak aktarmak istiyorum.
Sempozyumun tebliğlerin sunumları ağırlıklı olarak 15 Mart Cumartesi günü yapıldı. Peş peşe yapılan panel oturumları, dakik, dakikası dakikasına aksamadan, sarkmadan saat gibi uygulandı.
Oturumların konu başlıkları be bu başlıkların altında panel konuşmacıların özellikle öne çıkardıkları not aldık. Dikkate sundukları konulara açıklık kazandırmalarını temin için çay aralarında ayak üstü mini mülakatlar yaparak düşüncelerinin maksatlarını da öğrenmek fırsatı bulduk. Kısa süreli molalarda ulaşabildiğimiz bazı tebliği sunan akademisyen ve uzmanların görüşlerini biraz düzensiz sayılabilecek formatta aktarmaya ve paylaşmaya çalışacağım.
DÜNYANIN DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
Sempozyumun 3. Oturumunda, “Din Hizmetlerinde Kurumlarla İş Birlikleri konu başlığı” üzerine Diyanet işleri Başkanlığının hizmetlerini Diyanet işleri uzmanlarından Dr. Ahmet Çetin sundu. Diyanet işleri başkanlığının ülke içinde ve dünyanın her yerinde olursa olsun hizmetleri yerine getirmeye çalıştığını uygulamadan örnekleriyle açıkladı.
Diyanet teşkilatının yapısında nitelikli ve ilmi seviyesine yeterli insan potansiyeline ihtiyaç vardır.
Bu sempozyumdan çıkan kararları tavsiyeleri diyanet teşkilatı olarak sabırsızlıkla bekliyoruz dedi.
Din görevlileri işinin sadece maaş için değil Allah için yapmaları yani ihlasla yapmalarının önemine dikkat çekti.
DİNE HİZMET EDEN CEMAATLER VE SOSYAL GRUPLARIN İHLASI
Oturumun 2. Konuşmacı Prof. Dr. Abdullah ÖZBEK yaptı.
“Din hizmetleri yürüten kişi ve kuruluşlar daha büyük görünmek herkesin görüneceği yerde bulunmak aslında riyadır” dedi.
Zengin olmak için cemaate cemiyete girenler var. Zengin ve statü itibariyle yüksek konumda olanlarla görüştüğünü bir vesile beyan etmek…
Prof. Dr. Abdullah Özbek hocaya panel sonrası çay arasında ayaküstü mülahazalarına açıklık getirmesini, dini cemaatlerin toplumda nasıl algılandığını ve cemaatlerin birbirleriyle münasebetlerini sorduk.
Konya’da her ay dini grupların üst kademe temsilcileri bir araya gelirler. Birbirleriyle ilişkiler gayet güzel bir ortamda geçer. Ancak toplantı bitip ayrıldıktan sonra reeldeki uygulamaya baktığımızda hiçbir grup kendi mensubunun diğer grubun çalışmalarına katıldığını görmek mümkün değildir. Gruplar arasında kalın duvarlar vardır, birbirleri arasında geçişkenlik yoktur.
Gazeteci Yazar Mustafa Özcan sunumunda İslam tarihinden ihlas örnekleri levhalarını anlattı. İhlasın sonuca değil sürece bağlı olunması gereğini “zafere değil sefere bağlı” olmamız gerektiği üzerinde durdu.
Sonuca endeksli ve şartlı olmamak hususuna oturum sonrası itiraz eden ve kendine özgü bir üslupla açıklık kazandırmak isteyen Erciyes Üniversitesinden Prof. Dr. Muhammed Şevki Aydın hoca dinleyici sıralarından kalktı kısa bir açıklama yaptı.
Şevki hoca, seferin şeklini niye değerlendirmiyoruz. Bir baba olarak ben çocukların eğitiminde yanlış metotlar uygularsam çocuklarda serkeş olarak yetişir de ben sonuçtan değil süreçten sorumluyum demek beni sorumluluktan kurtarır mı? Bir eğitimci olarak öğrencilerle doğru iletişim kurmaz çocuklar serkeş başıbozuk yetişirse 1”zafer önemli değil sefer önemli mi?” diyeceğiz diye konuya açıklık kazandırdı.
NECD, TAHRAN İSTANBUL ÜÇGENİNDE İSLAMİ HİZMET ANLAYIŞI
Said Özadalı Dünyanın birçok ülkesinden dini hizmetler konusunda hatırlarını, izlenimlerinden aktardı.
Necd, Tahran, İstanbul üçgeninde dini hizmetler anlayışına dikkat çekti.
Necd, Hicaz bölgesi Vahhabi-Selefi akımı, Tahran Şii akımın, İstanbul ise Ehl-i Sünnet akımları temsil ediyordu. Çıkış noktalarına temsil ettiği misyon itibarıyla üç merkezin temelde maksatlarının aynı olduğunu söyleyebiliriz. Meseleye çıkış noktası ve amaçlarından değil faaliyetlerinin ürettiği sonuca bakarak hüküm vermek gerekir. Hangi hizmet şeklinin çıktısından nasıl bir profil ortaya çıktığına bakmamız lazım.
Afrika’da Çad ülkesinde dini grupların 72 parça olduğunu ve kime sorarsan “ sizin en büyük düşmanınız kim? “ denildiğinde “ Fransızlar” olduğunu söylüyorlar. Halbuki Fransızlar taa 1966 da çekip gitmişler.
“Bizim düşmanımız cehalet zaruret, ihtilaf” tır sözünü üniversitelerinde bir konuşmasında aktardığı hatıralarını anlattı.
Necd bölgesinden yaklaşıma Mekke Üniversitesinde okurken aynı odayı paylaşmış Ürdünlü bir arkadaşının serencamını aktardı.
Üç kere Afganistan’a cihat için gitmiş. Üçüncüsünde evliyken gidiyor, dönüyor. Sonra Ürdün’de önemli bir üst görevde olduğunu bir vesile görüştüğünde, Afganistan maceraları ve geldiği nokta “biz oraya cihat için gittik gördük ki ipler bizim elimizde değil, dışardan birileri yönetiyor. Birçok gruplar bazen kendi aramızda çarpışıyorduk” diyor.
Tahran cephesi Anadolu’ya hayran. Şeriatla idare edilen bir ülkede gençler dini hayattan uzak. Anadolu’da camileri gençler dolduruyor. Bunu merak ediyorlar. Diyanet İşleri başkanımız Mehmet Görmez’i çok sevdiklerini ifade ediyorlar dedi.
Neticede İslam âleminin kurtuluş reçetesi İstanbul yaklaşımında. Bediüzzaman’ın Risale-i nur metotlarında olduğunu dünyanın üç ekseninden çıkan sonucu ortaya koydu.
Psikoloji alanında yazılarıyla tanıdığımız Dr. Mustafa Ulusoy enteresan bir konuya dikkat çekti. İhlasa mani teveccühü nas ise ıssız bir adada yaşayan insanın ihlas sorunu olur mu? Diye dikkatleri çekti. Evet insanın kendi yaptıklarını ve nefsini sevmesi de ihlasa aykırıdır tezini işledi.
KIRMIZI KOYUNLAR VADİYE SIĞMADIĞINDA
Hayata dair hikâyeleriyle tanıdığımız Murat Çiftkaya, kırmızı koyun metoforu üzerinden dünyevi imkânlar ve iktidar gücüne sahip olmakla ihlas arasında münasebetin ölçüsünü izah etti.
İhlas olmadığında kırmızı koyunlar vadiye sığmasa da hiçbir kıymeti olmadığını açıkladı
“İSLAMİ DİRİLİŞ” DERGİSİNİN TOPLATILMASI HABERİ
Araştırmacı yazar Dr. Suat Alkan sunumunda yaşadığı tarihi bir hatırayı nakletti. 1960 yılı 27 Mayıs ihtilali sonrası Milliyet gazetesinde Sezai Karakoç’un çıkardığı “İslâmda Diriliş” dergisinin toplatıldığı haberi sevinçli bir üslupla manşetle haber yapılır. Aynı günlerde Fakir Baykurt’un peygamberimiz(asm) a hakaret eden bir yazı dizisi yayınlanmaktadır.
“İslâmda Diriliş” dergisinin suçu da Risale-i Nur’lara atıf yapması ve alıntılar yapmasıdır.
Necip Fazıl’da bu menfi yayına karşı “Bit Yuvası” başlıklı bir makale yayınlar. Ve mahkemeye verilir. Necip Fazıl mahkemeye verdiği savunmasında şu enteresan cümleyi kullanır:
“Eğer Milliyet gazetesinde genel evinde çalışan bir kadın kadar namus ve haysiyet varsa bu davanın müteakip duruşmasına gelmez” diyor. Gerçekten de gazete o davanın ileriki duruşmasına gelmiyor ve dava düşüyor.
Sezai Karakoç’un İslam Kültüründe edebiyatın rolü konusunda şu tespiti dikkate çeker: “Risale-i Nur İslam kültürü ve edebiyatı külliyatıdır” dediğini aktarır.
CEMAAT Mİ? KAVİM Mİ?
Kavramların tanımlarını yaptıktan sonra, bir düşünceye tam inanmanın tanımı olan itikadın yanlış yerde kullanıldığı zaman potansiyelin israf olduğunu söyledi. Keza teknolojik imkânların, sosyal medyanın cemaatlerin bazen etkinlik aracı olarak başkasının aleyhinde kullanılması hem ahlâki hem de potansiyelin israfına örnek olarak verdi.
Cemaatlerin öz eleştiri yapmamaları bir yönüyle cemaat mensubiyetini kavmiyetçilik derecesinde pratiğe yansımalarının dine hizmet bağlamında zararlarından bahsetti. Hacı Duran hoca işle bu aykırı düşüncelerine açıklık kazandırması için program arasında ayaküstü hemen yanına yaklaştım. Dini cemaatlerin gerek birbirleri arasında gerekse iktidarla ilişkilerinde bazı yanlışlıklara dikkat çekti. Gerek iktidara eklemlenme gerekse siyasi mücadelenin tarafı olarak karşı duruşlarında usül hatalarına dikkat çekti.
DİNİ CEMATLER OLMALI VE OLACAKTIR
Sakarya Üniversitesinden Doç. Dr. Ahmet Faruk Kılıç, “Dini grup Gerçeği ve İhlas” konulu sunumunda cemaatlerin geçmişten günümüze dine hizmetlerindeki katkıları ve kazandırdıklarını “Din Sosyolojisi” ekseninden harika bir sunum yaptı. Cemaatlere ve sosyal gruplara olan ihtiyacın önemi üzerinde durdu.
Eğitimci-İlahiyatçı Mehmet Evren, “İhlas, Din ve Dünyevileşme” konulu sunumunda özellikle dünyevileşmenin sonuçlarına dikkat çekti.
GÖNÜL MÜHENDİSİ MUHAMMED RAŞİD EROL
Fransa’dan gelip sempozyuma katılan genç bir araştırmacı İsmail KIRAN tez çalışmasını Adıyaman’ın mânevi mimarlarından Merhum Muhammed Raşit Erol hazretlerinin hayatını ve vesile olduğu hizmetlerini sundu. Hayatını ve bugün o hareketin hizmet prensipleri olarak iktidara müstağni duruşuna dikkat çekti.
AİLEDE İHLAS
İHLASIN TEORİSİ VE PRATİĞİNDEN ÖRNEKLER
Sempozyumun son oturumlarında Doç. Dr. İshak Özgel “Müddesir suresinin ilk 7 ayetinde ihlas konusunu izah eden bir sunum yaptı. Bu sunumu teorik bir tanım olarak değerlendirildi. Pratiği konusunda yakından tarihten yaşadığı örnekleri anlatan Prof. Dr. Mustafa Yıldırım İstanbul’da hıfz hocası Abdurrahman Gürses, Mehmet Gönenli, memleketi Eskişehir’den Hacı Hilmi Efendiden ihlas levhaları sundu.
Eskişehir’in bir ilçesinde bir Kur’an Kursunda yıllarca yılda kırk kile buğdayla her yıl 20 hafız yetiştiren Hacı Osman Efendiden sonra devletin resmi görevlisine gayet lüks sayılabilecek bir ortam ve lojman sağlanıyor. 25 yıl vazife yapıyor ancak tek bir hafız yetiştiremiyor.
Mustafa Yıldırım hoca ile dönüşte hem serviste hem uçakta tevafuk yan yana düştük. Çok mütevazi derin derya bir değer… Hususi sohbetimizde de çok istifade etme fırsatım oldu.
SONUÇ OLARAK DEĞERLENDİRME
Din Hizmetleri ve İhlas meselesinin ehemmiyeti bir sempozyumda bütün yönleriyle ele alınmasıyla halledilebilecek bir mesele değil elbette. Yalnız dikkat çekilmesi dine hizmet eden kişi ve grupların aynaya bakmalarına, öz eleştiri yapmalarına vesile olması bakımından çok ama çok faydalı neticelere vesile olacaktır.
Yıllardır belki asırlardır dini inkişafın dinamikleri ve gerçeği olan dini cemaatlerin hem önemi üzerinde duruldu hem de pratikte karşılaşılan problemleri dile getirildi. Hiçbir grup hedef alınıp sorgulanıp yargılanmadı. Hepsinin ortak meziyetleri ile problemlerine dikkat çekildi.
Üç günlük kesintisiz izlediğim belki çok az bir yönünü aktarmaya çalıştığım bu sempozyumdan o kadar çok istifade ettim ki anlatamam.
Yıllardır Risale-i Nur’u ve bu vesileyle İhlas risalelerini okuyoruz. Farklı bakışların, farklı keşiflerin paylaşılması ne kadar muaazzam bir kazanım bir bilseniz.
Bu konunun önemi sadece Türkiye’ye münhasır değil umum İslâm Dünyasının meselesidir.
Çok harika bir sonuç bildirisi çıktı. Mutlaka okunmalı ve herkes etrafına haberdar etmeli