Çalıştaylar, Kurucu Üye Dr. İsmail Benek’in “Risale Akademi’den Beklenen” ve Enstitüler Genel Sekreteri Mehmet Akif Yazıcı’nın Bilim Enstitüleri ve Risale-i Nur Gündemi” konulu sunumları ile ortak olarak başladı.
Öğleden önce ve sonra olmak üzere ayrı iki grup halinde iki müzakere gerçekleştirildi, “Risale-i Nur ve Bilim ilişkisi nasıl kurulmalıdır?” ve “Anabilim dallarına göre Risale-i Nur’un tasnifi nasıl olmalıdır?” sorularına cevap arandı. Katılımcılar sırasıyla görüş bildirerek müzakere, başka yeni çalışma ve programlara zemin teşkil etmek üzere tamamlandı.
İlgi alanım olan Güzel Sanatlar Çalıştayını takip etim. Müzakere önce usül belirlenerek başladı. Daha önce üç sanat çalıştayı yapılmış olmasının ve otuz civarında tebliğ hazırlanmış olmasının büyük bir avantaj olduğuna vurgu yapıldı.
Müzakerenin can alıcı tartışması, teoriye yani fikre dayalı çalışmalar mı yapacağız, yoksa pratiğe yani günlük hayata yansıtılabilir ve yaşanabilir ürünler mi üreteceğiz şeklindeydi. İkinci can alıcı nokta da kavramlar konusuydu.
Hepimiz batılı ve seküler kavramlarla batılı gibi düşünmeye zorlandık. Mütemadiyen taklit ve kopya ile meşgul olduk, artık fıtri ve İslami düşünce sistemimize göre düşünemez olduk. Ne batılı, ne de doğulu olabildik. Bu nedenle son derece kısır kavramlarla düşünemez ve düşünce üretemez olduk.
Risale-i Nurların dili son derece fıtrî ve İslamîdir. Bizi kendimize getirecek çok zengin kavramlar ve düşünce sistemleri vardır. Risale-i Nur okuyucularının bile bu kavramları içselleştiremedikleri, gerçek hayatta seküler kavramlar kullanarak meramlarını anlattıkları ve düşündükleri de bir gerçektir.
Öncelikle düşünce sistemimizi Risale-i Nur’a dayandırarak Müslümanca düşünmeyi başarabilirsek durduğumuz yer netleşmiş olacaktır.
Bize hem teoriye, hem de ürüne dayalı her iki çalışma da acilen lazım. Teorisyenler teori, yani fikir üretmeli, pratisyenler de ürüne dönüştürmelidirler.
Batılılar bugün “Hayat mücadeledir.” felsefesine dayalı çok acımasız, ölüm kusan oyun ve filmleri dünya piyasasına sürerek hem para kazanıyorlar, hem de etkisi altına aldıkları çocuk ve yetişkinleri psikopat haline getiriyorlar. Farkında olmadan oyun da olsa tarafgir olunuyor, sanal cinayetler işleniyor, böylece manen kalpler karartılıyor ve zihinler idlal ediliyor.
İnsanlarımızı bir an önce bu günahtan ve bataktan kurtarmamız ve İslamî temelli bir düşünce olan “Hayat bir yardımlaşmadır.” felsefesini zihin ve kalplere yerleştirecek yeni, pratik, öğretici ve heyecan verici filmler, oyunlar, hikayeler, romanlar üretmemiz lazım. Çocuklara İslamî sembol ve kavramlarla puan kazandıracak ilgi çekici, güzel ve eğitici oyunları bir an önce devreye sokmazsak yakın bir gelecekte Allah korusun çocuklarımızı muhafaza etmekte oldukça güçlükler çekeceğimiz açıktır.
Caner Kutlu’nun; “Bütün İslam sanatı camidir. Bütün sanatlar ve sanatçılar camide toplanmıştır. Hat sanatçısı, mimar, demirci, dülger, tezhipçi, ebrucu, ses sanatçısı sanatını hep cami için icra etmiştir. Sanat Cenab-ı Hakka olan ibadeti, güzelleştirmek ve estetik hale getirmektir. Ecdad bunu yapmış. Modern sanat ise, hattı ve tezhibi camiden alıp sergi salonlarına, sesi de konser salonlarına taşıyarak kendini yüceltmeye çalışmıştır. Halbuki sanatın en önemli özelliği tevazudur.” sözleri beni çok etkilemiştir. Bu sözler düşünce sistemimizin ne hale geldiğini göstermesi bakımından çok önemlidir.
Çalıştayda eğitici seminerler, atölye çalışmaları, konferanslar ve sempozyumlar yapılması konusunda kararlar alındı. Daha önceki çalıştaylarda sunulan tebliğlerin kitaplaştırılması ve e-dergi çıkartılması hususlarında mutabakata varıldı.
Risale Akademi’nin böyle çalışmaları ve enstitülerin yapılanma aşamasında epey bir mesafe katetmesi hayata yönelik pratik ürünlerin kısa zamanda üretileceği ümidini veriyor.
Allah muvaffak etsin.