Din ve vicdan hürriyeti

Mehmet Ali KAYA

Hakların başında “Din ve Vicdan Hürriyeti” gelir. Hukukun amacı “dini, malı, canı, nesli ve aklı” korumaktır. Dini korumak “Din ve Vicdan Hürriyeti”ni korumaya bağlıdır. Din tarihin her döneminde birlik ve dirliğin en önemli sebebidir.

Din Hürriyeti iman etme, inancına göre amel etme, dinini öğrenme, öğretme, tebliğ etme hürriyetini kapsar. Din hürriyeti insanın “hürriyetinin” gereği ve teminatıdır. Yüce Allah insanları Allah’a iman etmeleri için peygamberler ve kitaplar göndererek onların akıllarına ve kalplerine hitap etmiş, deliller ortaya koymuş, akla kapı açmış; ancak iradelerini ellerinden almamıştır. “Ey peygamber! De ki Rabbinizden hak ve hidayet gelmiştir. Öyle ise dileyen iman etsin, dileyen de inkâr etsin!” (Kehf, 18:29) buyurarak iradeleri ile imanı ve küfrü tercih edebileceğini ve bu konuda hür olduklarını açıkça beyan etmiştir.

Zorlama/ ikrah bir insanın istemediği bir konuda tehdit ile rızası hilafına iş yaptırmaktır. Yüce Allah adildir. İnsanları hayra ve şerre zorlamak zulümdür. Şerri ve hayrı göstererek seçme özgürlüğünü insana bırakarak kendi iradesi ile tercihini yaptırmak ise adalettir. Allah zulüm ve haksızlık yapmaktan münezzehtir. Bu nedenle “dinde zorlama yoktur.” (Bakara, 2:256) Kişi ibadet ve zulme zorlanırsa sevap ve günah kazanmaz. Zira zorla yapılan ibadetten dolayı sevap, zorla işlenen günahlardan dolayı da ceza terettüp etmez. Suç zorlayanındır. İbadetin sevabının olması ve Allah rızası hürriyet içinde iradenin seçimine bağlıdır. İkrah ile işlenen yasak fiillerden dolayı da işleyene değil, zorlayanın sorumluluğu ve günah yazıldığı fıkhî ve hukukî bir hükümdür.

 Yüce Allah insanları hür bırakmayarak imana zorlamış olsaydı yeryüzünde hiç kimse inkâr edemez, hepsi ister istemez iman ederdi. Ey peygamber yoksa sen insanları zorlayacak mısın?” (Yunus, 10:99) buyurarak “dinde imana zorlamanın olmadığını” (Bakara, 2:256) peygamberin ancak öğüt vermek için gönderildiğini ve zorlamanın zorbalık ve zulüm olduğunu (Kaf, 50:45; Gaşiye, 88:21-22) belirtmiştir.

Zorlama ile iman insanı nifaka götürür. Zorla yaptırılan ibadetlerde ise ihlâs ve kabul şartları olan rıza ve niyet-i halise bulunmadığı için Allah katında makbul değildir. Riya ve süm’a genellikle zorlamanın sonucu işlenen kalbî günahlar olduğu malumdur.

 Küfre zorlanan kalbini küfre açmadıkça dili ile inkâr etmesi imanına zarar vermediği Ammar b. Yâsir hakkında nazil olan ayet ile sabittir. (Nahl, 16:106) Peygamberimiz (sav) “Allah ümmetimin zorla yaptırılan amelleri ile şeytanın kalbine verdiği vesveselerden sorumlu değillerdir” (İbn-i Mâce, Talak, 16, H. No:2044) buyurarak kalbinden geçen şeyleri söylemedikleri ve işlemedikleri taktirde sorumlu ve günahkar olmayacaklarını ve şerre zorlananların da günahkar olmayacaklarını ifade etmiştir. Ayrıca “Allah ümmetimin kasıtlı olmayan hata ile uyuyarak ve unutarak yaptıkları amellerinden dolayı cezalandırmayacaktır” (Münavi, Feyzu’l-Kadir, 2:219, H. No:1705) buyurarak iradesini hür olarak kullanmak durumunda olmayanların cezalandırılmayacağını belirtmiştir.

Yüce Allah insana ruh, akıl, irade, vicdan, nefis, şehvet, öfke gibi duygular vermiştir. Her birinin veriliş amacı ve kendisine ait ibadetleri ve Allah’a karşı görevleri vardır. Bu duygularının eğitimi için peygamber ve kitap göndermiş ve peygamberleri de bu konuda en güzel örnek ve model insan haline getirmiştir. Hiçbir insanı hayra ve şerre zorlamamıştır. Ruhun tekâmülü, aklın, vicdanın, iradenin ve diğer duyguların terbiye ve olgunlaşması o insanın bu duygularını iyiye ve kötüye yönlendirmesi ile olmaktadır. İnsan bir otomobile benzetecek olursak akıl onun şoförü, irade bir direksiyon diğer duyguları da onun diğer aksamı olarak düşünülebilir. Allah önümüze iki yol açmış ve istediği yolda gitmemiz için bizi hür bırakmıştır.

Kur’ân-ı Kerim bu hususu bize şöyle açıklar: “Allah insana hayatı nasıl amel işleyecek diye denemek için vermiştir. (Mülk, 67:2) hayrı ve şerri önüne koyarak (Enbiya, 21:35) mal ve evlat vererek (Enfal, 8:28) doğruluğu ve yalanı ortaya çıkararak, kimin yalancı ve kimin doğru olduğunu deneyerek (Ankebut, 29:3) ve diğer nimetleri önüne sererek, korku ve açlıkla (Bakara, 2:155) Allah yolunda ve rızası dairesinde çalışıp çalışmadığına bakacaktır. (Muhammed, 47:3) Bütün bunlar ancak zorlama ve ikrah ile değil, hürriyet içinde iradenin kullanımı ile olur.

Zorlama daima iyi niyeti ve rızayı yok eder. Rıza ve iyi niyet olmazsa hiçbir amel ibadet sayılmaz. Dini vazifeler ise iyi niyete, ihlâsa ve Allah rızasını kazanma amacına yöneliktir. Allah rızası yerine başkalarının rızası ameli ifsat eder ve bozar. Bu nedenle İslamda gerçek manada “Din ve Vicdan Hürriyeti” vardır. Batıda, siyasi rejimlerde ve Batı hukukunda bulunan “Din ve Vicdan Hürriyeti” ise devletin ve sistemin istediği ve sınırladığı ölçüde olduğu için gerçek manada bir “Din Hürriyeti” sayılmaz.

İslam dininde savaş vardır ve bu savaş “Devletler Hukuku” ile “Savaş Hukuku” bağlamındadır. Amacı dini yaymak ve inanmayanları inanca zorlamak değil, zulme, istilaya ve hukuku korumaya yöneliktir. Başta ifade ettiğimiz gibi “Hukukun amacı dini, malı, canı, aklı ve namusu korumaktır.” Düşman istilası ve tecavüzü malı, canı, aklı ve namusu hedef aldığı gibi inanç özgürlüğünü de ortadan kaldırdığı için hukuk ve bu hakları koruma amacı ile devlet savaş kararı alır ve savaşır. Allah Kur’ân-ı Kerim “Zulme uğramaları sebebiyle sizlere savaş izni verildi” (Hac, 22:39) derken “Sizinle savaşanlarla siz de savaşın” (Bakara, 2:190) buyurarak savaşın meşruiyetini ilan etmiştir. “Düşman barış isterse sizde hemen barışın” (Enfal, 8:61) emreder.

Savaş küfre karşı değil, zulme karşıdır. Küfre karşı cihad vardır ve bu imanı anlatma ve akla hitap ederek delillerle iman hakikatlerini ispat etme şeklindedir. Din savaşla değil ilim ve eğitim ile yayılır. Savaşı devlet açar ve zulmü önlemeyi ve hukuku korumak içindir. Bu da devletin görevidir. Devlet eliyle ve devlet başkanının emri ve komutası ile olmayan çatışmalar dinde de meşru değildir. Buna yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak denir ki dinen yasaktır. Yüce Allah “Yeryüzünde bozgunculuk/anarşi ve terör çıkartmayın” (Araf, 7:56) emretmiştir. Savaşın bir amacı da “Hürriyet ver Barışı” korumaktır. Bunların başında da yine “Din ve Vicdan Hürriyetini” korumak gelir.
 
Yüce Allah insanların dinlerini yaşamalarına mani olmayı da fesat çıkarma olarak nitelemektedir. Dinin amaçlarından en önemlisi de yeryüzünden fesadı kaldırarak hangi dinden olursa olsunlar dinlerini hür ve serbest şekilde yaşamalarını sağlamaktır.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.