Dini değerleri dinsizliğe alet edenler

Kadri HAZAL

İslam Tarihi’nin en mühim hadiselerinden biri Mescid-i Dırar (zarar) olayıdır. Hicret’in 9. Yılında Tebük Seferi’nin hazırlıkları yapıldığı bir sırada bir grup münafık Hz Hz. Peygamber’e gelip şöyle derler: “Ya Resulüllah! Yağmurlu ve soğuk gecelerde hasta ve uzak yere gidemeyeceklerin namaz kılmaları için bir mescit yapmış bulunuyoruz." dedikten sonra ilâve etmişlerdi: "Senin gelip mescidimizde bize namaz kıldırmanı arzu ediyoruz.”[1]

Aslında niyetleri çok farklı idi. Siyer kitapları onların niyeti konusunda şunları yazarlar: “Dillerinden dökülen bu cümleler, zahire bakılırsa, masum bir niyetin ifadesi olarak görünüyordu. Ne var ki, içlerinde gizledikleri menhus niyet başkaydı. Maksatları, küçük plânda dahi olsa Müslüman cemaati bölmek, İslâm'ın ilk mescidi olan Küba Mescidinden, inşa ettikleri mescide adam çekip kendi nifak saçan emellerine onları âlet etmeye çalışmaktı. Bu hususta, bizzat Peygamber Efendimizin ‘fasık’ diye adlandırdığı Ebu Amir Rahip Abd-i Amr’ da, kendilerine yardım edeceğine söz vermişti: "Siz, bir mescid yapınız ve içine mümkün olduğu kadar silâh depo ediniz. Ben de Rum Hükümdarı Kayser'e gideceğim. Rumlardan asker getirtip, Muhammed ve ashabını Medine'den çıkaracağım!''[2]

Kur’an-ı Kerim’de onların niyeti çok dikkat çekici bir şekilde “kâfirlik yapmak” olarak ifade edilir. Konu ile alakalı ayet şu şekildedir: “Bir de (Müslümanlara) zarar vermek, kâfirlik yapmak, müminler arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve Peygamberine savaş açmış olanlar(ın gelmelerini) gözetmek için bir mescit edinmiş olanlar ise: ‘Sadece en iyi olanı amaçladık’ diye mutlaka, kesinlikle yemin ederler. Oysa Allah şahittir ki gerçekten onlar yaman yalancılardır.”[3]

Ayetten açıkça anlaşıldığı gibi münafıklar İslam toplumunu birbirine düşürmek, kâfirlik yapmak (hakkı inkâr etmek) ve Allah ile Resulüne savaş açmak isteyenler için silah depolamak için bir mescid yapmışlar ve gayemiz ‘en iyi olanı’ amaçlamaktır diye yemin etmişlerdir.

Görüldüğü gibi münafıklar kötü niyetlerine ulaşmak için Mescid gibi kutsal bir değeri kullanmışlardır. Peygamberimiz (a.s.m.), “içlerinde gizledikleri bu menhus niyet ve çirkin maksatlarını bilmiyordu. Bu sebeple onlara, ‘Şu sırada Tebük Seferine çıkmak üzereyim. Seferden dönersek ve Allah da dilerse, gelir mescidinizde size namaz kıldırırız." Buyurmuştu.”

Tebük Seferi’nden dönülünce şu ayetler indi: “Ey Resulüm! Sen, orada (Mescidi Dırar ‘da) hiçbir zaman namaza durma! Ta ilk gününden beri temelleri takva üzerine kurulan mescid (Küba Mescidi) içerisinde namaza durman elbette daha lâyıktır. Orada günahlardan ve kirlerden temizlenmeyi seven erler vardır. Allah da böyle çok temizlenenleri sever. Binasını, Allah korkusu ve O'nun rızası üzerine kuran kimse mi daha hayırlıdır, yoksa yapısını, yıkılacak bir yerin kıyısına kurup da onunla birlikte kendisi de Cehennem ateşine çöküp giden kimse mi? Allah, zalimler güruhuna hidayet vermez. Onların kurdukları bina, kalplerinde temelli bir şek ve nifaka sebep olacaktır! Meğer ki kalpleri, ölümle parçalanmış olsun! Allah, her şeyi bilen, her yaptığını yerli yerince yapandır."[4]

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, Mâlik b. Duhşum ile Âsim b. Adiyy'i çağırıp şu emri verdi: "Şu, halkı zalim olan mescide gidiniz; onu yıkınız, yakınız!" Peygamber Efendimizin bu emri derhâl yerine getirildi. Kur’an’da "Mescidi Dırar [Zarar Mescidi]" olarak vasıflandırılan malûm bina yakılıp yıkıldı.

Dini değerlerin dinsizlik rejimlerine alet edildiği asırlardan biride yaşadığımız asırdır. Örneğin Üstad’ın belirttiği gibi, dinsizliği meslek edinmiş olan Ruslar’ın komünist rejimi diğer milletlerden Kur’an’a daha çok hürmetkâr olduğunu göstermek için çoklukla hacıları hacca gönderip propaganda yaptırmıştır.[5]

Aynı şekilde Cebri keyfi-i küfri rejimi olan Süfyanizm dindarları “ulul emre itaat farzdır” propagandası ile aldatmaya çalışmış, Kürtler hak talebinde bulununca ’da dindarları “İslam’da ırkçılık yoktur” söylemi ile Kürtlere karşı kullanmak istemiştir.

Günümüzde dinsizliğe alet edilen kutsal değerlerden bazıları ’da şehitlik, gazilik, cihat gibi değerlerdir. Bugün Irak’ta, Suriye’de, Afganistan’da, Pakistan’da, Türkiye’de Camilere, çarşılara, kiliselere, düğünlere, köylere intihar saldırısı düzenleyip, uçaklarla bombalayıp on binlerce masumu çocuk, ihtiyar, kadın demeden katledenler aynen Mescid-i Dırar’ı yapanların mantığıyla hareket etmekte ve biz “şeriat istiyoruz” diyebilmekteler. Bundan dolayı dindarların bu aldatmalara karşı uyanık olmaları ve oyuna gelmemeleri gerekmektedir. Nitekim Üstad bu oyunlara Müslümanların alet olmamaları için müsbet hareketi tavsiye etmiş ve son dersinde şunları söylemiştir: “Meselâ, kendimi misal alarak derim: Ben eskiden beri tahakküme ve terzile karşı boyun eğmemişim. Hayatımda tahakkümü kaldırmadığım, birçok hadiselerle sabit olmuş. Meselâ, Rusya'da kumandana ayağa kalkmamak, Divan-ı Harb-i Örfîde idam tehdidine karşı mahkemedeki paşaların suallerine beş para ehemmiyet vermediğim gibi, dört kumandanlara karşı bu tavrım, tahakkümlere boyun eğmediğimi gösteriyor. Fakat bu otuz senedir müsbet hareket etmek, menfi hareket etmemek ve vazife-i İlâhiyeye karışmamak hakikati için, bana karşı yapılan muamelelere sabırla, rıza ile mukabele ettim. Cercis Aleyhisselâm gibi ve Bedir, Uhud muharebelerinde çok cefa çekenler gibi, sabır ve rıza ile karşıladım. Evet, meselâ seksen bir hatasını mahkemede ispat ettiğim bir müdde-i umumînin yanlış iddiaları ile aleyhimizdeki kararına karşı, beddua dahi etmedim. Çünkü asıl mesele bu zamanın cihad-ı manevisidir. Manevi tahribatına karşı sed çekmektir. Bununla dâhili asayişe bütün kuvvetimizle yardım etmektir.”[6]

Ahir zamanda çıkıp Müslümanlık adına hareket ettiğini söyleyip Müslüman kanı dökenler konusunda şu hadis-i şerif çok dikkat çekicidir: “Ümmetimden bir kavim çıkacaktır ki Kur’an okurlar, sizin okumanız onların okuması yanında hiçbir şeydir. Sizin namazınız onların namazı yanında hiçbir şeydir. Sizin orucunuz onların orucu yanında hiçbir şeydir. Kur’an’ın lehlerine olduğunu sanırlar, oysa aleyhlerinedir. Namazları köprücük kemiklerini geçmez. Ok yaydan nasıl çıkarsa onlar da İslam’dan öyle çıkarlar.”[7]

Evet, bu hadisten anlaşıldığı gibi Müslümanları katledenler dini değerleri kendilerine alet edecekler ve okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkacaklar. Bizlerde bugün insanları katleden hiçbir gruba, taifeye, örgüte, devlete taraftar olmamalı ve elimizden geldikçe müsbet hareket ederek onları bu faaliyetlerinden menetmeye çalışmalıyız.

Bir başka yazıda buluşmak dileğiyle selam ve dua ile kalınız.

 

 

 

 

 

 

 

 

 



[1] . Salih Suruç, Peygamberimiz’in Hayatı c. 2, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul 1991, sh. 475

[2] . Peygamberimizin Hayatı c. 2, sh. 475

[3] . Tevbe Suresi: 107; Sıtkı Gülle, Kelime Anlamlı Kur’an-ı Kerim Meali c. 2, Huzur Yayınevi, İstanbul 1999, sh. 11

[4] . Tevbe Suresi: 108-110; Peygamberimizin Hayatı c. 2, sh. 476-477

[5] . Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul 2007, sh. 595

[6] . Bediüzzaman Said Nursi, Emirdağ Lahikası, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul 2007, sh. 870

[7] . Mansur Ali Nasıf el-Hüseyni, Tac Tercemesi ve Şerhi c. 5, Tercüme: Abdülvehhab Öztürk, Kahraman Yayınları, İstanbul 2012, sh. 365

 

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.