Okuyucularımdan biri bir mail atmış, demiş ki:
- Hocam! Dinler arası diyalog yapma hevesinde olanlardan çok rahatsız oluyorum. Böyle bir şey meşru olsaydı efendimiz yapardı. O dönemin en güçlü krallarını İslam’a çağırdı. "Allah katında gerçek din İslam’dır..." dedi. Sizin bu konudaki görüşünüz nedir?
Cevap: Doğru söylüyorsunuz. Sizleri tebrik ediyorum. Ancak dinler arası diyalogun mimarlarının da niyetlerinin doğru olduğuna inanıyorum. Düşündüklerini yanlış ifade etmiş olabilirler. “Dinler arası diyalog” yerine, “Farklı inançlara mensup insanlar arası diyalog” veya buna benzer bir şey deseydiler, daha bir isabet kaydetmiş olurlardı. Çünkü İslam’dan başka hak din yok. Allah Teâlâ, “Allah katında tek din İslam’dır.” “Kim, İslam’dan başka din ararsa Allah onu asla kabul etmeyecektir. Ve o, ahirette hüsrana, zarara uğrayanlardan olacaktır.” buyuruyor.
“Sizin dininiz size, benim dinim bana” demenin, herkesle alakayı kesmenin belli zamanları vardır. Ama tebliğin belli zamanları yoktur. Allah bizden her zaman ve her vesile ile dinini anlatmamızı istiyor. Bu da, bir araya gelmekle, karşılıklı konuşmakla, hikmetle, güzel öğütle, tatlı dil ve güler yüzle mümkün olacaktır. Bu işlemin adına siz de “diyalog” diyebilirsiniz. Yanlışları görerek, söyleyerek iyi niyetli teşebbüslere siz de müsamaha ile hoşgörü ila bakabilirsiniz. Müslümanlar olarak birbirimizi sevmeye mecburuz. Dostları artırmaya çalışalım, düşmanı analar da doğurur.
Kızı istenen bir baba sorar:
Damat adayı nasıl biridir?
-Güzel, yakışıklı, yiğit biridir, derler. Kızın babası:
-Ben onları sormuyorum, dinle, imanla alakası var mı, beş vakit namazını kılar mı? der. Damat adayının annesi:
-Namazını kılar da arada bir tekler, atlattıkları, kılmadıkları da olur, cevabını verir. Kızın babası üzülür, damat adayını kızına layık görmez.
-N’olur canım bir iki tekleme ile, birkaç namazı atlatmakla? derler. Kızın babası:
-Allah’ı aldatan ve atlatan, daha doğrusu aldattığını ve atlattığını sanan başta eşini olmak üzere herkesi çok rahat aldatır. Böyle birine kız verilmez, der, kızını isteyenlere kapıyı kapatır.
Allah buyurmuyor mu:”Namazlarını ciddiye almayanlara yazıklar olsun!” (Mâûn, 107/ 4-5)
Nükte: Bu tavrın, sert ve yanlış bir tavır olduğunu söyleyenler olabilir. Hangimiz ve hangimizin çocuğu beş vakit namazı tam ve kâmil olarak kılıyor ki? Büyük konuşmamak lazım, diyenler çıkabilir.
Ben böyle diyenlerden değilim. Kızına ciddiyetle namaz kılan bir damat arayan babayı tebrik ediyorum. Namaz için, Allah’ın bir emaneti olan kızı için ne kadar duyarlılık gösterilse azdır. Çünkü namaz, Allah’ın kul üzerindeki en büyük hakkıdır. Kulun Allah’ı sevmesinin ve Allah’dan korkmasının sembolüdür. Allah’ı sevmeyen, Allah’dan korkmayan, Allah’ın hakkını vermeyen, hiçbir hakka saygı duymaz.
Müslümanlar için en büyük felaket de namazı ciddiye almamaları değil mi zaten? Bir yanlışı yapanların çokluğu, o yanlışı doğru hale getirmez. Yanlış yanlıştır. Müslümanların en büyük yanlışı ve belası da namazı ciddiye almamalarıdır. Vaktiyle namazını ciddiye alan Müslümanları Allah da ciddiye aldı. Onları süper güç yaptı. Dünyanın dizginlerini onların eline verdi. Namazını ciddiye almayan Müslümanları Allah da ciddiye almadı. Dizginler, Müslüman olmayanların eline geçti. Kâfirler daha faziletli oldukları için dünya onların elinde değil, Müslümanlar namaz şuurlarını ve faziletlerini kaybettikleri için dünya onların elindedir. Müslüman genel kıyametin veya kendi kıyametinin kopmasını istemiyorsa dört elle namaza sarılmalı, bütün başlarla secdeye varmalıdır. Şair de bu niyetle demiş:
“Eklense de başıma dünyada kaç baş varsa
Başım onların hepsi için secdeye varsa”
NAMAZLARI CEM
Bunu cem-i salâteyn yani iki vaktin namazını bir vakitte birleştirerek kılma şeklinde de tarif edebiliriz. Hanefî hukukçuları bunu, sadece hac ibadetini yaparken Arafat’ta ve Müzdelife’de caiz görmüşlerdir. Arafat’ta iken öğle ile ikindi, öğle vaktinde kılınır. Buna cem’i takdim denir, Müzdelife’de iken de akşam ile yatsı, yatsı vaktinde birleştirilerek kılınır. Buna da cem’i tehir denir. Şafiilere göre sadece yolculukta her ikisi de caizken; şiddetli yağmur, şiddetli kar ve buz yağmuru gibi durumlarda sadece cem’i takdim caiz görülmüştür. Bu iki mezhebe göre bu sebeplerin dışında hiçbir sebep, işçinin durumu da dahil, namazların birleştirilmesi için yeterli sebep görülmemiştir. Sadece Hanbelî Mezhebinde farklı ve müsamahalı bir yaklaşım göze çarpmaktadır. Bunlara göre:
1-Yolcular, 2-Namazı birleştirmediği takdirde meşakkat çekecek olan hastalar, 3-Emzikli kadınlar, 4-İdrarını tutamayan şahıslar, 5-Her namaz için abdest almaktan veya teyemmüm etmekten âciz olan düşkünler,
6-Yer altında yaşayan veya çalışanlarla, 7-Körler gibi vakti bilmekten âciz olanlar. 8-Kısaca canından, malından ve ırzından dolayı korku içinde bulunanlar ve de namazı birleştirerek kılmadığı takdirde geçimine zarar gelmesinden korkanlar, öğle namazı ile ikindi namazını veya akşam namazı ile yatsı namazını, cem’i takdim veya cem’i tehir şeklinde birleştirerek kılabileceklerdir.172
Hanefî hukukçularına göre, iki namazın birleştirilmesi her ne kadar haccın dışında caiz görülmemiş ise de, yine onlara göre zaruret anında diğer mezheplerden birini, o mezheplerin öngördüğü şartlara uyarak taklit edebilirler.173 Yani işçi ve memurlar, namazı yüzünden işinden atılma gibi bir sıkıntı ile karşı karşıya iseler, Hanbelî Mezhebinin yukarda geçen fetvasından istifade edebilirler.[i] Bütün bütün namazdan uzak kalmaktansa ve namazlarını kazaya bırakmaktansa mezheplerin bu kolaylığından istifade ederek ibadetlerini ifa etmenin huzurunu yaşayabilirler. Bu birleştirmenin şekli de şöyle olacaktır:
Ya öğle namazının farzı ile, ikindi namazının farzı birleştirilir ikindide, veya öğlede kılınır; ya da akşam ile yatsının farzı birleştirilir, akşam namazında; veya akşam ile yatsının farzı birleştirilir, yatsı namazında kılınır. Hatta vitir de. Bu birleştirilen farzların arasına sünnet namazı sokulmadan, peşpeşe kılınırlar. Şafiilerdeki bu kolaylıktan Hanefi mezhebindekiler de onları takliden yararlanabilirler. Hanefilerde bu cem meselesi, sadece Arafat ve Müzdelife’de geçerlidir. Hanefilerin, bu kolaylıktan yararlanması ancak Şafii mezhebini taklid ederek mümkün olacaktır. Yolda namazı kazaya bırakmaktansa Şafiiyi taklid ederek cem etmenin daha uygun olacağını söyleyen Hanefi âlimlerimiz de vardır.[1]
Beş vakti üç vakitte kılma meselesinin iç yüzü budur. Bu fetvayı bütün zaman ve mekânlara ve herkese tahsis ve teşmil etmek, cinayettir. Dini sulandırmadır ve ateşle oynamadır. İlahiyatçılar ve ilim erbabı şüphe ve tereddütlere sevk eden ifade ve açıklamalardan uzak durmalı, şüphe ve tereddütlerden kurtaran açıklamaları esas almalıdırlar.
[1] Bkz. KARAKAŞ, Vehbi, Namaza Nasıl Başlanır, Nun Yayınları, s. 152
[i] Bkz. KARAKAŞ, Vehbi, Nasıl Namaz, Timaş Yayınları, 92-93