Gülin Yıldırımkaya'nın haberi:
TBMM Anayasa Uzlaşma Alt Komisyonu’na katılarak görüşlerini ileten Diyanet Vakfı yöneticileri, Diyanet’in yeni Anayasa’da da özerk olmaması gerektiğini söyleyerek İran’ı örnek gösterdiler. Diyanet Vakfı adına toplantıya Genel Müdür Süleyman Necati Akçeşme ve YÖK üyesi Prof. Dr. Mehmet Akif Aydın, Diyanet’in özerk olması halinde sakıncalarına dikkat çektiler. Temsilciler, dini yönetimlerin siyaset ve toplum üzerindeki etkilerinden söz ederken, “İran’da 30 yıl öncesine göre dini değerler zayıfladı, molla sınıfı zenginleşti, bu arada baskı ortamı şiddetlendi” görüşlerini dile getirirken Hacıbektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Başkanı Ercan Geçmez, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kaldırılmasını ya da özerk olarak denetleyici bir kurum haline gelmesini isteyip holdingleşmeye dikkat çekti.
Diyanet özerk olmalı mı, olmamalı mı? İran örneğiyle kıyaslandığında Diyanet’in özerkliği dini değerlerin yitimine mi neden olur? “İran’da özerk olunamadığı için din zayıfladı, mollalar zenginleşti” diyen de var, “Diyanet tamamen kaldırılmalı” diyen de, “Diyanet devlete bağlı bir kamu kurumu olarak devam etmezse tehlikeye girer” diyen de. Konunun uzmanlarına sorduk, işte farklı görüşler...
‘Diyanet iktidara göre şekillenmemeli , YÖK gibi özerk olmalı’
Araştırmacı Yazar İsmail Nacar: Ben İran’ı çok iyi tanırım, devrimin yıldönümüne de davetli olarak katıldım ve İran Devrimi’ni de en iyi bilen isimlerden biri olarak, İran ile ilgili kurulan bu cümlenin çok yanlış olduğunu düşünüyorum. Diyorlar ki: “Diyanet özerk olmasın, İran‘a bakılsın 30 yıl öncesine göre dini değerler zayıfladı, mollalar zenginleşti.’’ Mesele şudur; devrimden önce İran’da ulema sınıfı siyasi iktidardan tamamen bağımsızdılar ve güçleri de buradan kaynaklanıyordu. Şimdi ise siyasi iktidarla iç içe oldukları için yıprandılar. İşte bu açıdandır ki Diyanet bilimsel konumunu ve kişiliğini korumak için özerk olmalıdır. Tabii ben tamamen bağımsız olsun demiyorum, tam bağımsızlık birtakım sakıncalar da doğurur. Diyanet en azından YÖK kadar özerk bir kurum olmalıdır. 28 Şubat’ta Mehmet Nuri Yılmaz gibi dengeli ve bilge bir kişi olmasaydı Diyanet çok farklı bir istikamete doğru yol alırdı. Halk inançlarından ve duygularından uzaklaştırılırdı. Çünkü Diyanet şu anda hangi siyasi iktidar gelirse gelsin onun emrindeki bir ‘memur’ konumundadır.
Cumhuriyetin kuruluş yıllarında dindar kesimi mümkün olduğu kadar kontrol edebilmek için ve denetimi tamamen devletin yapabilmesi için Diyanet İşleri Başkanlığı kuruldu. O günkü şartlar içerisinde bu normal. Fakat tarih içerisinde Diyanet İşleri Başkanlığı, hangi siyaseti temsil eden, hangi politikayı esas alan iktidar olursa olsun onun emrine göre şekillendi. Bu, bilimsel kişiliği zedeledi. Elbette İslamiyet’te bir din adamı sınıfı yoktur. İslamiyet’te, bir din adamı sınıfı olmadığı için bir din adamının denetimi altında bir teokratik devlet denetimi de yok. Ortaçağ’da din adamı sınıfı olduğu için devleti o sınıf yönlendiriyordu. Ama İslam’da aklı esas alan, bilimi esas alan özerk bilge insanlar var. Ve tabii İslami bir cemiyet iklimi oluştururken herkesin görüşünü alır, sadece belli bir kişi ya da kişilerin görüşüne başvurmaz. Tarih içerisinde hem Osmanlılar’daki şeyhülislamlık makamı açısından hem de bugünkü durum açısından bakınca işler biraz değişti. Şu anda Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kaldırırsanız ortalık tamamen tarikatlara kalır ve tam bir kaos meydana gelir. Tabii bu kaosu önlemek üzere Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bir anayasal kurum olarak ayakta kalması lazım. Fakat siyasi iktidarların kontrolüyle hareket eden, sıradan bir devlet kurumu değil özel bir kuruluş olması lazım. Din adamları üç tane başkan adayı seçsin ama bu üç adaydan Diyanet başkanı olacak ismi Cumhurbaşkanı atasın.
‘Laik bir ülkede Diyanet hiç olmamalı, lağvedilmeli’
Siyaset Bilimci Mehmet Ali Kılıçbay: Bence zaten Diyanet olmamalı. Laik bir ülkede Diyanet’in özerk olması veya olmaması tartışılmaz. Devlete herhangi bir biçimde bağlı bir din kurumu olamaz. Onun için bu kurumun lağvedilmesi lazım. Ama eğer Sünniler istiyorlarsa kilise kursunlar, çünkü o şartlarda kurulacak olan kuruluş kilise olacaktır sonuç olarak. Ayrıca “İran’da diyanet özerk olduğu için din zayıfladı” görüşüne de katılmıyorum, doğru değil. İran’da mollalık, başından beri bir kurum halinde örgütlendiği için bu hale gelindi. İslamiyet’in başından beri böyle örgütlendiler. Tamamen saptırılıyor konu, hiçbir alakası yok. İran’da Diyanet örgütlü olduğu için bu hale gelindi, örgütsüz olduğu için değil.
‘Devlet Diyanet’e asla müdahale etmez, bu haliyle de özerk’
Eski Diyanet İşleri Başkanı, İlahiyatçı Prof.Dr. Süleyman Ateş: Diyanet İşleri Başkanlığı, Başbakanlık bünyesinde, genel müdürlük seviyesinde bir kurumdur. Zaten halihazırda, adı özerk olmasa bile devletin bu kurum üzerinde herhangi bir müdahalesi kesinlikle yoktur. Ben de geçtim o kurumdan, böyle bir şey yaşamadım. Yukarıdan “Şunu yapacaksın, bunu yapacaksın” şeklinde bir müdahale yok. Çalışmalara da zaten kimse müdahil olmaz devletten. Diyanet İşleri Başkanlığı, mevcut statüsüyle, ismen olmasa bile zaten özerk olarak devam etmektedir. İsmin önemi yok, önemli olan uygulamadır. Zaten özerk olsa bile, müdahale edilecekse edilir. İstenilirse öyle de müdahale edilir. Tamamen özerk olursa, başka Diyanet İşleri Başkanlıkları da ortaya çıkar; böyle de bir tehlike var.
‘Özerk olursa farklı eğilimlerin etkisine girer’
Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi, Diyanet Vakfı Yayın Kurulu Başkanı Prof. Dr. Saim Yeprem: Diyanet İşleri Başkanlığı, Cumhuriyet’in önemli miraslarından, kazanımlarından biridir. Bir Diyanet mensubu olarak da başka türlü düşünmemiz mümkün değil. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, her türlü eğilimin üstünde, cemaat, parti, grupların üstünde objektif bir şekilde, İslam dini temel kaynaklarına bağlı olarak toplumu din yönünden aydınlatma görevini üstlenen bir müessese olarak devlete bağlı olarak bulunmasında yarar vardır. Aksi halde çeşitli eğilimlerin etkisi altına girer ve eski safiyetini kaybeder. İslam dininin, bütün Müslümanların ortak paylaşacağı bir zemin içerisinde toplumu aydınlatmak, anayasal görevidir. Diyanet’in bu niteliğinin bozulmaması gerekiyor. Özerk olursa bu niteliğini kaybetme tehlikesi var, bu işleyişin devam etmesi daha sağlıklı.
‘Diyanet kamu kurumu olarak kalmalı’
Diyanet İşleri Başkanlığı Eski Başkan Yardımcısı ve Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Prof.Dr. Muhammet Şevki Aydın: Özerklikten ne kastediliyor, önce ona bakmak lazım. Bizim geçmişten bugüne gelen bir geleneğimiz var, dini kültürümüz var. Diyanet özerk olsun diyenlere bakarsanız çok farklı görüşler var. Burada bahsedilen, devlet çatısı altında olmamaksa ben şahsen Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kamu kurumu olarak kalmasından yanayım. Çünkü bunun bir geçmişi var, İslam’ın özelliklerinden kaynaklanan bir tarihi var. İslam’da daha etkili bir teşkilat yok, özerkleşirse din hizmetini kim yapacak, nasıl yapacak? O nedenle sorun üretebilir. Devlet kurumu olmasın dediğiniz zaman vakıflar boyutu da işin içine girer. Geçmişte din hizmetlerine bağlıydı vakıflar, artık değil. Özerk olursa yine bu tartışma gündeme gelir. Özerk olsun ya da olmasın diyorlar ama o zaman ne olacak sorusuna da pek cevap veremiyorlar.
HaberTürk