Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Prof. Dr. Abdullah Kahraman, Diyanet Aylık Dergi'sinde yayımlanan makalesinde, 'Sosyal medyada helal ve haram belirsizliği' konusunu kaleme aldı.
Sosyal medya, helal ve haram sınırları belirsiz hale getirdi
Prof. Dr. Kahraman “Sanal Dünyada Helal ve Haram Sınırları” başlıklı yazısında önemli mesajlar verdi. Kahraman, sosyal medyanın Müslümanların hayatından önemli şeyleri alıp götürdüğünü ifade ederek şunları söyledi:
“Oluşturulması, donanımı, idare edilmesi ve yönlendirilmesi Müslüman bir zihin ve ahlaktan kaynaklanmayan bugünün iletişim dünyası gün geçtikçe Müslümanın hayatından önemli şeyleri alıp götürmekte, Müslüman şahsiyetini ve zihniyetini örselemektedir. Özellikle sanal dünyanın bu konudaki rolü ölçülemeyecek boyutlara varmış durumdadır. Sanal dünyanın büyüleyici ortamı ve atmosferi farkında olarak veya olmayarak birçok değerimizi hırpalamakta, zihin dünyamızı alt üst etmekte ve gittikçe bizi kendimize yabancı hale getirmektedir. Başka bir ifadeyle sanal ortamda ve özellikle sosyal medyada helal ve haram sınırları iyice belirsizleşmiş durumdadır.”
Sanal mecra “şüpheli” alan mı?
Mahremiyet ihlalleri ile sınırsız ve ölçüsüz konuşmaları örnek göstererek, sosyal medyanın Müslümanların da davranış biçimlerini dönüştürdüğünü kaydeden Kahraman, Müslümanların her ortamda olduğu gibi, sanal dünyada haram ve helal sınırlarına dikkat gerektiğini belirtti.
Harama doğrudan bulaşmanın herkesin her an düşünebileceği bir durum olmadığını belirten Kahraman, “Ancak mekruh olarak ifade edebileceğimiz ‘şüpheli alan’ bu noktada kaygan bir zemin oluşturabilmektedir. İlk etapta harama düşmekten çekinen kimi Müslümanlar, biraz da nefislerinde meseleyi hafifletme ve meşrulaştırma düşüncesiyle mekruh bölgeye daha rahat girebilmektedir” dedi.
Kahraman, helal ve haram olmasında şüphe edilenler konusunda ihtiyatlı davranılması gerektiğini ifade etti. Hz. Peygamber (sas)’in helal ve haram sınırlarını açıklarken ve bu ikisi arasındaki şüpheli bölgeye dikkat çektiğini hatırlatan Kahraman şöyle devam etti:
“Bugün Müslümanlar olarak sanal dünya ile sınanmakta olduğumuz bir gerçektir. Bu sınavı başarılı bir şekilde geçmenin yolu “Ey iman ederler! İman edin…” (Nisa, 4/136) ayetiyle ifade edildiği gibi imanımızın, şahsiyetimizin ve Müslüman kimliğimizin farkında olmaktır. Bu farkındalık bize helal ve haram sınırlarını hatırlatacak, bu iki bölge arasında mayınlı denebilecek “şüpheli” bir alanın bulunduğunu öğrenecektir. Müslüman irfanı bu şepheli bölgeden “Allah’a karşı sorumluluk bilinci” olan “takva” ile kendisini kurtarabilecektir.”
Kahramanın yazısından ayrıca şunları ifade etti:
Tesettüre uygun resim paylaşmak tercih edilmeyen adaba aykırı ve tedbirsiz bir davranış
“Sosyal medyada yapılan paylaşımların hepsi, dini hüküm olarak aynı kategoride olmayabilir. Yani bu alanda her mahremiyet ihlali haram sayılacak dereceye varmamış olabilir. Ancak ilk etapta mekruh veya adaba aykırı olsa bile zamanla ve varacağı sonuç bakımından haram sınırlarına girmiş olur. Mesela, telefon, adres ve tesettüre uygun resim paylaşmak tercih edilmeyen adaba aykırı ve tedbirsiz bir davranışken kötü niyetli kullanıcılar tarafından istenmeyen olaylara yol açabilir”
Sosyal medyada Müslüman bilinci
“Sosyal medyanın kurduğu ahlaksızlık batağına ve ölçüsüzlük tuzağına düşmemek için Müslümanların bu alanda meşru hususları paylaşmaları, sosyal medyayı faydalı bilgi ve haberlerden yararlanan ve yararlanılan bir araç haline getirmeleri gerekir. Bu aracın ibadette riyaya götüren, aile, birey, hasta mahremiyetini ihlal eden, insanlara üstünlük taslayan, özentiyi, kıskançlığı artıran, samimiyetsizliği besleyen paylaşımlara alet edilmemesi Müslüman ahlakı açısından en elverişli yoldur.”