Diyanet'in her hafta Cuma namazlarında okuttuğu hutbelerin ekserisi toplumsal hadiseleri daha çok ilgilendiriyor.
Ya da bana öyle geliyor.
23 Nisan'da çocuklar hakkında, 19 Mayıs'ta gençler, 18 Mart'ta Çanakkale, 29 Ekim'de Cumhuriyet, hatta orman haftası, öğretmenler günü, işçi bayramı gibi birinci derecede din hakikatini çok da alakadar etmeyen mevzuları gündeme taşıyor.
Her sene bu günler tekrarlandığı için copy-paste mantığıyla hutbeler güncelleniyor. Aynı nakaratlar, aynı mevzular defaetle okunuyor, okutuluyor.
Zaten Cuma’dan başka namaz kılmayan biri için hutbede okunan metinlerin celp ve cezp edici yönü çok zayıf. Huşu ile dinlemezse esner; imam Arapça dualardan sonra Türkçe dua faslına geçince de kendine gelir, ta ki iki rekâtlık namaz alelacele bitsin diye.
Hacı da, hoca da değilim… Sofu hiç değilim. Klasik, kendi halinde bir Müslüman’ım, hamd olsun. Ancak benim gibi birçok din fukarasının Cuma namazından daha çok istifade etmesi lazım; tembellik ediyoruz, hutbeyi keyfiyetle dinleyemiyoruz.
Kabahat dinleyende mi bilemem ama açıkça söylemek gerekirse Cuma namazındaki hutbelerin vatandaşlara yansıması çok da olumlu değil. Yetkililer bunu bir özeleştiri diye kabul eder ve takdir ederlerse ben de mutmain olurum.
İnce bir sitem yani…
Ancak bu haftaki Cuma Hutbesi biraz daha farklıydı. Konu namazdı. Evet, neredeyse ilk kez, cuma namazında, namaz mevz-u bahis ediliyor. Orman haftasından, kediler gününden öte çok önemli olan namazı, imam minberde haykıra haykır anlatıyor.
Çok keyif aldım bu hafta Cuma namazından. Namaz, ayet ve hadisler ışığında çok güzel izah ediliyor. Nasıl namaz kıldığınızdan ziyade, ne için namaz kılmamız gerektiği aklî deliller ışığında minberden anlatılıyor.
Bediüzzaman’a göre namaz olmazsa şükür olmaz, şükür olmazsa rızık olmaz, rızık olmazsa hayat olmaz, hayat olmazsa kâinat olmaz. İşte, hayatın ve kâinatın bir nevi anahtarı olan namazın ehemmiyeti minberden anlatıldıkça Cuma hutbeleri lezzet veriyor.
Namaz gibi dünyanın en önemli gündem maddesinin hutbede okutulması ve Müslümanlara anlatılması arafta kalan birçok Müslüman’a hidayet kaynağı olabilir.
Cuma namazında esneyen, konu itibariyle hutbeden bir cümle dahi anlamayan ve namaz kılmakta zorlanan biri için bu hutbeler daha verimli, kanaatimce…
Namaz gibi orucun hakikati ve mahiyeti de anlatılmalı. Bir insan Ramazan ayında ne için aç kaldığını, neden su içmediğini, Allah’ın kullarından neden böyle bir ibadeti istediğini bilmeli Cuma hutbelerinden.
Aynı şekilde zekâtın, kurbanın ve diğer bütün dinî rükünlerin kaliteli bir anlatış tarzıyla anlatılması çok önemli…
Varsa, yoksa bir Cuma’mız var. Onu da hakiki bayram anlayışıyla yad edelim, dinleyelim, istifade edelim.
Hutbe okunurken gözü kapıda olanlardan olmayalım.