Diyanet’in İslam Ansiklopedisi’nde satranç oyunu ile ilgili, “Kumara bulaştırılmadığı, Allah’a, aileye ve topluma karşı görevler aksatılmadığı, daha önemli bir işin ihmaline yol açmadığı sürece satranç oynanmasında dinen bir sakınca yoktur. Nitekim birçok İslâm âlimi satrancın zihni kuvvetlendirdiği, mizacı geliştirdiği, iş hayatında azimli ve mücadeleci olmayı öğrettiği, görüş ufkunu genişlettiği, kendine güveni arttırdığı, insanı sosyalleştirdiği, güçlü arkadaşlıklar kurulmasını sağladığı yönündeki faydalarını hatırlatarak satranç oynamanın mübah olduğunu ifade etmiştir” denildiği ortaya çıktı.
Türkiye Diyanet Vakfı’nın İslam Ansiklopedisi’nde satranç ile ilgili de bir bölüm bulunduğu ortaya çıktı. Bölümde, 1061 yılında kilisenin, “satranç” oyununu İslâm kültürünün bir parçası saydığı için, oynayanları aforoz ettiği belirtildi.
Ansiklopedide, “1475’te Avrupa’da vezir yerine kraliçe, filler yerine papazlar ve atlar yerine şövalyeler konularak oyundaki İslâmî unsurlar, dolayısıyla aforoz edilme gerekçesi ortadan kaldırılmıştır. Satranç, İslâm’ın doğuşuna yakın bir tarihte Araplara intikal etmiş, ilk öğrenen kişi ise Amr b. Âs olmuştur. Satranç, Persler’e geçtiği ilk 50 yılda Arap coğrafyasının yanı sıra muhtemelen VI. yüzyılın sonunda Bizans sarayına ulaşmış, sarayda sık oynanan oyunlardan olmuştur. Adlî ve Ebû Bekir es-Sûlî’ye ait Kitâbü’ş-Şayer alan bir rivayetten satrancın Hz. Ömer döneminde Araplar tarafından bilindiği anlaşılmaktadır. Hz. Ali zamanında ise toplumda oynanmaya başlandığının açık işaretleri görülmektedir” ifadeleri yer alıyor.
Batı’ya Araplar getirdi
Satrancın Müslüman Araplara intikalinin önemli bir dönüm noktası olduğu belirtilen ansiklopedide, oyunun gelişmesi, kurallarının belirlenmesi, yazılması ve batıya intikalinin de Araplar sayesinde olduğu kaydediliyor. Ansiklopedide, şunlar ifade ediliyor:
“En önemli gelişmelerden biri Müslümanların 7. yüzyılın sonunda oyunun kurumsallaşmasına katkıda bulunmalarıdır. Nitekim Emevî Halifesi Yezîd b. Abdülmelik’in hilâfeti döneminde Abdülhakem el-Cümahî, Mekke’de özel bir mekânı tavla, satranç vb. oyunlar için düzenlemiştir. İlgili bütün kaynaklarda yöneticisi, âlimi, şairi, hatta görme engellisiyle Müslümanların satranca büyük ilgi gösterdikleri, onun toplumda yayılmasına ve gelişmesine öncülük ettikleri bildirilir. Müslümanlar üstün yeteneklerini ortaya koyarak ilginç buluşlarla satranç oyununa önemli yenilikler katmıştır.
Bilhassa halifeler ve üst düzey yöneticilerin huzurunda oynanırken daha dikkatli olmak gerekiyordu. Câhiz, iyi bir nedimin nitelikleri arasında okçuluk, avcılık, çevgânla birlikte satranç ustalığını da zikreder 7. yüzyılda birçok sahâbînin doğrudan veya dolaylı satrançla ilgisinin olduğu kaynaklarda belirtilir. Nitekim Ebû Hüreyre’nin, kölesini çağırıp onunla satranç oynadığı, sahâbe ve tâbiînden birçoklarının ve savaşla ilgili bir oyun olduğu gerekçesiyle Hz. Ömer’in buna izin verdiği anlaşılmaktadır. Kralların oyunu sayılan satranç her dönemde Müslüman devlet adamları, ulemâ, üdebâ ve halk tarafından oynanmıştır.”
Tavlaya göre daha ‘hafif’ sakıncalı
Satrancın “dini hükmü” bölümünde şunlar kaydediliyor: “Tavlayı yeren birçok rivayetin nakledilmesine karşılık satrançla ilgili bir tek hadis bulunmakta, bu hadis de sahih hadis kitaplarında yer almamaktadır. Bu durum, satrancın tavla vb. oyunlara göre dinî sakıncasının daha hafif olduğu şeklinde yorumlanmıştır. Adlî ve Sûlî ise bu rivayetin satrancın cevazına işaret ettiğini belirtir. Hanefî, Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî kaynakları satrancın hükmüyle ilgili farklı bilgiler verir.”
Milliyet