Risale Haber - Haber Merkezi
Semineri İktisadi ve idari bilimler fakültesi işletme bölümü öğrencisi Recep Yıldız, sundu. Yıldız yeis konusunu, “Yeise düşmenin nedenleri”, “Yeis hastalığına düşmemek için dikkat edilmesi gereken noktalar” ve “Yeis hastalığının zararları ve yeisin reçetesi” başlıkları altında inceledi.
Yeis ve ümidin tanımını yaparak başlayan Yıldız, Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Hutbe-yi Şamiye isimli eserinde, âlem-i İslam için saydığı altı hastalıktan birinin yeis olduğunu söyledi. İslam coğrafyasında karşılaşılan sorunların temelinde Âlem-i İslamın kalbine yeisin yerleşmiş olması olduğunu söyleyen Yıldız, kişilerin yüksek ahlakını öldürenin ve şahsi menfaatini odağa alan zihniyetin dahi temelinde yeisin olduğunu belirtti.
Toplumlardaki yeisin insan bedenindeki kansere benzediğini söyleyen Yıldız, insan bedeninde nasıl ki ölü hücre hızla çoğalıyorsa, toplum hayatımızda yeis dirilip hayat bulunca kişiler iş yapamaz hale geldiğini belirtti. Yeisin Müslümanlarda görülmemesi gereken bir özellik olduğunu söyleyen Yıldız, Kur’an-ı Kerîm’de geçen bazı ayetlerin meallerini aktardı.
Yeisin “neme lazımcılığı” arttırdığını söyleyen Yıldız, Ardından “Aslında biz bu hutbeyi okuduğumuzda Üstad Hazretlerinin bu hutbesinin sadece o zamanki Emeviye Camiinde bulunanlara ve o devirdeki Müslümanlara değil, günümüz Müslümanlarına ve kıyamete kadar gelecek olan bütün Müslümanlara hitap ettiğini söylersem yerinde olur herhalde” dedi.
“Yeise düşmenin nedenleri” başlığında Yıldız, yeise düşmenin pek çok farklı nedenleri olabileceğini söyledi ve bunlardan bazılarını şu şekilde saydı:
“Tembellik ve meylü’r-rahat; çoğu zaman yeis bu iki kavramla beslenir diyebiliriz; çünkü tembellik edip rahat döşeğinde uzananlar en çok sıkıntı çeken ve şikâyet edenlerdir. Dolayısıyla git gide yeise düşerler ve yapamayacaklarını sanırlar. Üstad Hazretlerinin deyimiyle bütün rezalet ve sefaletin yuvası ve bizi en çok tahrip eden meylü’r-rahattır.
İstibdat; istibdat altında kalan kişi başını kaldırıp fikrini ve arzusunu dile getireceği zaman istibdat onun başına vurur, susturur ve ilmin hocası olan merakı körelterek onu ümitsizliğe atar.
Özgüven eksikliği; bir öğrenci çalışmak ister; ama “çalışsam da çalışmasam da yapamam benim zaten kapasitem bu” düşüncesiyle çalışmayı bırakır.
Şeytan vesvesesi; yaptığımız bir hizmette üzerimize düşen bütün sorumlulukları yapmamıza rağmen olumlu bir netice alamadığımızda şeytan bize hemen o noktada vesvese vermeye başlar ve bizi, (Allah muhafaza) o vesvese ile yeis bataklığına düşürme ihtimali vardır. Buradaki nokta-ı istinadımız şu olsa gerek; biliyoruz ki biz Müslümanlar süreç odaklıyız sonuç odaklı değiliz. Biz zaten üzerimize düşen sorumlulukları yaptıktan sonra sonuç Cenab-ı Hakk’a aittir.
Zaaf-ı iman; iman zayıflığı da yeise sürükler. Kişi (Allah muhafaza) Cenab-ı Hakk’tan umudunu keserse yeise düşer. İman zaafına da en güzel reçete ubudiyet fikri olsa gerek. Çünkü biz biliyoruz ki ubudiyet meyelan-ı hayra kuvvet verir. İnsanoğlu sair canlılardan farklı olarak, sonsuz arzu ve isteklere sahip olarak yaratılmıştır. Kişi eğer bir nokta-ı istimdat bulmazsa bu arzu ve isteklerinin çaresini bulamaz ve ahirete iman rüknü ona bir nokta-ı istimdat olmazsa yeise düşer, çünkü insanın her şeyde bir fanilik damgası görmesine karşı en güzel dayanak noktası bu rükündür.
Maddeten terakki etmemek; kişileri ve toplumları yeise düşürebilen bir nedendir. Yeisin kendisi ve yukarıda sayılan bazı hastalıklar maddeten terakki etmenin önündeki engellerden olmakla beraber, maddeten terakki etmemiş olmak da yeis başta olmak üzere diğer hastalıkları artıran sebeplerdendir. Maddeten terakki edilemeyişin başlıca sebebi insanın kendisidir. Çünkü bir Müslüman’ın elinde maddeten terakki etmek için herkesten ziyade neden vardır. Bunlardan bazıları; Peygamber mu’cizelerinin tekniğe rehber olması, Allah’ın “Hayırda yarışınız” emri, tevekkülün ve çalışmanın İslam’da çok teşvik edilmesi, “İnsanların en hayırlısı insanlara en faydalı olandır” düsturu, sanat ve tekniğin Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellisi olduğunun bilinmesi, kâmil bir İslam toplumuna yakışanın “zülcenaheyn” yani iki kanatlı-maddi ve manevi olarak sağlam olmak, olması. Ve bunlara ilave olarak, Alem-i İslam’ın tarihi, İslamiyet’e ve Kur’an’a sarılanların her daim yükselmiş olması...”
Yeis hastalığına düşmemek için dikkat edilmesi gerekenler
-İnsan meleklerle aynı safta yer aldığını görse bile asla nefsine güvenmemeli. Hz. Yusuf Aley(a.s.) “Şüphesiz nefis daima kötülüğe sevk eder- ancak rabbim rahmet ederse o başka”(Yusuf süresi: 53.) demesiyle nefs-i emareye itimat edilmez.
-Akıbet ve ahiret hesabına emniyette olduğunu sanmamalı
-Mutlak yeis kadar mutlak emniyetin de küfür olduğu unutulmamalı
-Hakiki mü’min, her şeye rağmen vefa ve sadakatle sürekli rahmet kapısı’nın tokmağını çalmalı.
-İç daralmalarına ve kalbi tıkanıklarına maruz kaldığı dönemlerde de o eşikten asla ayrılmamalı.
YEİS HASTALIĞININ ZARARLARI VE REÇETESİ
Biz biliyoruz ki ümitsizlik bütün kemalatların önünde bir engeldir. Bu hastalık tedavi edilmeden ne şahsın ne de toplumun kemale ermesi mümkün değildir. Çünkü Üstad Hazretlerinin deyişiyle “yeis mani-i her kemaldir.” Neme lazım başkası düşünsün, istibdadın yadigârıdır. Yeise düşen kişinin Allah muhafaza kalbin dört hastalığından biri olan ucba da girme ihtimali var. Çünkü yeise düşen kişi hemen bir istinat noktası arar bakar ki bir miktar hasenat ve kemalatı var hemen o kemalatına bel bağlar. Güvenerek der ki: “bu kemalat beni kurtarır yeter” diye bir derece rahat eder. Hâlbuki amele güvenmek ucbdur. İnsanı dalalete atar, çünkü insanın yaptığı kemalat ve iyiliklerde hakkı yoktur. Mülkü değildir onlara güvenemez. Aslında ucb hastalığıyla ilgili şu söz çok vecizdir, “Ubudiyet mukaddeme-i mükafatı lahika değil belki netice-i nimeti sabıkadır.” Bizim yaptığımız bunca ibadetler Cenab-ı Hakk’ın bize geçmişte vermiş olduğu sadece bir gözün bedelini ödemek için yetmez. Bir de hakkımız varmış gibi onları bir dayanak noktası yapmak haddini bilmezlikten başka bir şey değildir.
Yeis hastalığına düşmemek için istimdat ve istinat noktalarımızı iyi bilmemiz ve bu bildiğimizi de hayatımıza uygulamamız lazım diye düşünüyorum. Üstat hazretlerinin deyimiyle, şu ihbar bir kavi ümit verir ki; nokta-i istinat, nokta-i istimdat gayet kavi ve metindir. Şu ümit, yeisle öldürülen kuvve-i maneviyemizi ihya etti.
“Tamamı elde edilmeyen bir şey bütün bütün bırakılmaz” düsturu ve Üstad Hazretlerinin “Evet ümit var olunuz, şu istikbal inkılabı içinde en gür sada İslam’ın sadası olacaktır” sözleri ile bu hastalığın belini kıracağız inşallah. Biliyoruz ki Üstad Hazretleri en dehşetli bir zamanda en sıkıntılı ve insanın belki de en çok bu sözlere muhtaç olduğu bir zamanda bu sözleri bu hakikatleri yazmıştır ve ona yazdırılmıştır. Üstad Hazretlerinin o dehşet asrında hiç ümidini kaybetmemesini kendimize bir rehber yapsak yeterli olur diye düşünüyorum.