Doç.Aydıner: Bediüzzaman her şeyi Allah'a veriyor

Onun, varlığı “perde” olarak tarif ettiğini, hiçbir tesiri hiçbir sebebe atfetmediğini görürsünüz

Risale Haber-Haber Merkezi

Doç. Dr. Furkan Aydıner, Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin varlığı “perde” olarak tarif ettiğini, hiçbir tesiri hiçbir sebebe atfetmediğini, her şeyi Allah'a verdiğini söyledi.

Elif Dergisi'nde yer alan söyleşisinde varoluşçu felsefeleri okuduğunda, aklına Mevlânâ’nın verdiği, körlerin fil tarifi meselinin geldiğini, parçaları gördüklerini ama bütünü görebilme imkânlarının bulunmadığını söyleyen Aydıner, "Bir kere, Cenab-ı Hakk’ın zatını anlama noktasında en fazla, en iyimser ihtimalle, deistik noktada duruyorlar. Aslında bu “deistik tanrı” anlayışı, müslümanlar içerisinde dahi kol geziyor. Her şeyi her an Allah’a verebilen dinamik bir Samed isminin tecellisiyle bakabiliyor muyuz kainata müslümanlar olarak?" diye sordu.

Bediüzzaman Hazretlerinin bakış açısına dikkat çeken Aydıner, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bediüzzaman’ı dikkatli okuduğunuz zaman, onun, varlığı “perde” olarak tarif ettiğini, hiçbir tesiri hiçbir sebebe atfetmediğini görürsünüz. Dolayısıyla, tavuk yumurta yapmaz, yumurta getirir der mesela. Ağaç meyve vermez, tablacılık yapar sadece. Varlıklara etken değil, edilgen bir konum verilir; sebepler, tamamen izzet ve azamete bir perde olarak tarif edilir. Batıdaki düşünürlerin bu noktaya gelmeleri biraz zor. Bizim tevhidî anlamda hakikat anlayışımızı ben Heidegger’den öğrenebileceğimizi sanmıyorum. Ancak, tabii, Batı’da modern bilimin geldiği noktayı da gözden kaçırmamalı. Son çalışmalar, özellikle kuantum fiziği, “Allah yerlerin ve göklerin nurudur” ayetinin işaret ettiği, eşyanın nuranî boyutuna açılım getiriyor diyebiliriz.

"Bediüzzaman da eşyanın hakikatini esma-i ilahîyyeyle tarif etmiyor mu? Bir meyve; Mün’im, Cemîl, Kadîr, Âlim gibi pek çok isimlerin cisimleşmiş şekilde algılanışı değil midir? İnsan da bütün bu isimlere bir ayna olmak anlamında kainata sultan olabilecek bir potansiyelle geliyor. İnsan-ı kamil olma noktasında, bütün alemlerin Rabbi ile doğrudan doğruya muhatap, hatta dost ve mahbup olacak bir seviyeye gelebiliyor. İnsan o misyonunu, potansiyelini unutup faraza dünyanın tamamına sultan da olsa, ebediyen devam edecek asıl “insaniyet makamı” karşısında hiçbir manası yok. Rabbini tanımayan insan dünyaya sultan da olsa hiç beş para kıymeti olmaz. Nietszche gibi adamlar bunu anladıkları için nihilizme gidiyorlar, “hiç” diyorlar. Diyorlar ki bu kadar insan şöhret peşinde, servet peşinde, ama bunların sonu var, sonları hiç. Sonu hiç olan bir şeyin peşinde bu kadar koşturmanın hiçbir anlamı yok. Serap peşinde koşan insana nasıl gülünürse, bu dünyanın servetleri, şanı, şöhreti de onların nazarında bu anlamda boş görünüyor yani. Hakikatte de öyledir.

Bediüzzaman Haberleri