2009 Şubat ayının dördünde, beş günlük bir seyahat için Mısır’a gitmiştim.
Dinimiz aynı, kültürümüz benzer ve tarih kitaplarından, belgesellerden veya internetten tanıdığımız bir ülke olduğu halde, orada kılavuz tutmak zorunda kaldık. Kılavuzumuzun bile yetersiz kaldığı yerler ve zamanlar oldu. “Keşke, daha önce buranın lisanını ve şartlarını daha iyi öğrenseydik” diye pişmanlıklarımız oldu…
1980 yılında da teknik bir araştırma nedeniyle, İngiltere’ye gidecektim.
Okul İngilizcemden başka, Kadıköy’de 18 ay özel dersler alarak lisanımı daha da geliştirdim. Her türlü tedbir fazlasıyla alındığı halde, ilk defa gideceğim o memlekette ‘mağdur olma ihtimali’de düşünülerek, tecrübeli dostlarımın ısrarlarıyla, İngiltere’de yaşayan güvenilir bir dost araştırdım.
Bir yakınım; yıllardan beri orada görev yapan bir Doç. Dr. arkadaşının telefonunu verdi. Benim titizlikle yaptığım ön hazırlıkların, yetersiz olduğu durumlarda o Doç. Dr.’u aradım. Birçok yerde referans veya kefil olarak, “onun kılavuzluğundan” yararlandım. Böylece, o gurbetteki sorunlarımı kolaylıkla aştım...
*******
Şimdi bunları niçin anlatıyorum?...
Düşünüyorum da, birkaç gün veya en fazla birkaç ay kalacağım bir memleket şartlarındaki, sadece birkaç farklılık için, aylarca tedbirler almak, orada kılavuzluk yapacak güvenilir bir şahıs ayarlamak, en mantıklı bir davranış biçimi imiş meğer...
Bu durum bana, çok çok daha önemli, çok çok farklı, çok çok daha uzun bir süre için (hattâ hiç bitmeyecek, ebedî bir hayât için) ve kesinlikle gideceğimiz bir memleketi hatırlatıyor. Yani; Âhiret memleketini!...
O uzun yolculuğun ve ebedi hayatın dehşetini düşündükçe, çoğu zaman irkiliyorum...
Hiç görmediğimiz, dünya âlemine benzemeyen, hiçbir kimse için tekrar geri dönüşü olmayan, tamamen yabancısı olduğumuz, bambaşka bir hesap âlemi!...
Oraya gidiş yolu ise uçak ile birkaç saat değil, sadece ‘kabir âlemi’ Kıyamete kadar.
Berzah âleminin ise 50 000 (elli bin) yıl olduğu haber veriliyor…
*******
Ancak; bizi bizden daha çok sevenin ve düşünenin, aşağıdaki müjdelerini hatırladıkça, inanın ki ufkum açılıyor ve ferahlıyorum.
Her iki memleketin (Dünya ve Âhiretin) Sultanı olan O yüce Allah c.c. bizlere (merhâmeti gereği), aramızdan en seçkin bir kuluna s.a.v., o gizemli memleketini (“MİRÂC” olayı ile) gezdirerek tanıtmış...
Tökezlemeyelim, yanlış yapmayalım, sonra çok zorda kalmayalım diye de, “..diğer kullarıma da söyle!” buyurarak, o kuluna s.a.v. kılavuzluk görevi vermiş...
Bu seçkin kılavuz Zât s.a.v.’de, “Ümmetim” diye üzerimize titreyerek, her türlü ezâ ve cefâlara katlanarak, çevresindeki bir avuç fedâkârlar (Radiyellâhü-anhüm)’la birlikte, ömrünün tamamını bizlerin kurtuluşu için fedâ etmiş...
Orada (yani Mirâc’da) gösterilen gerçekleri ve Kur’an-ı Kerîmde bildirilen prensipleri, tek bir harfini dahi değiştirmeden, bizlere kadar ulaştırmış...
Ayrıca; bu Yüce Peygambere, o çetin ve inanılmaz zorlu Kıyamet gününde, biz ümmeti için ‘Şefâat (yâni kılavuzluk ve elimizden tutma) yetkisi’ verilmiştir...
Hz. Muhammed S.A.V. bu konuda şöyle buyuruyor:
-“Her Peygamberin Allah indinde kabul edilmiş özel bir duâsı vardır, ben bu duâmı kıyâmet gününde, ümmetime şefâat etmek için tahsis ve tehir ettim...” (Buhârî.)
Acaba, bu güzel tablo karşısında bizim ne yapmamız lâzım?...
Yada; bizler neler yapıyoruz?!
Adının anılması bile sevap kazanmamıza vesile olan O zâtı (s.a.v.) , ne kadar tanıyoruz ve seviyoruz? O’na, s.a.v. ne kadar salât ve selâm yolluyoruz?…
Kendimizi ona tanıtmak ve sevdirmek için, kısacası ümmeti olabilmek için, günde kaç saat gayret sarf ediyoruz?...
Mahşer’de, en darda kaldığımız bir zamanda, hangi yüzle ve nasıl; “..Yâ Rasûlellâh, ben Abdullah Raif Öztürk’üm, beni tanımadınız mı? Farkına varmadan bir sürü günah ile gelmişim... Beni de kurtarır mısın?...” ..diyebileceğiz?...
İşte; en mühim mesele budur ve en önemli kılavuz da Hz. Muhammeddir!... (s.a.v.)
En katmerli gaflet ise, onu gerektiği gibi tanıyamamaktır…
*******
Bir sürü başka (yâda sanal) problemler, şeytanın güdümünde hareket edenlerin menfî propagandaları, hattâ engellemeleri olsa da (!) bu konu gündemimizden hiç çıkmamalıdır, çıkarılmamalıdır...
Bu konuda, birbirimize yapacağımız yardımlaşmalar, uyarılar ve bilgilendirmeler kesinlikle boşa gitmeyecektir.
Hem dünyada, hem kabirde, hem berzahta, hem kıyâmet dehşetinde ve Âhiret denilen (ebedî) hayâtta, Huzûr ve mutluluğumuza sebep olacaktır...
Buna, bütün kalbimizle inanıyoruz...
*******
Kısa menzilli yolculuklar ve seyahatler için, (başta anlattığımız gibi fedakârlıklar yapılıyor,) kılavuzlar bulunuyor ise böylesine uzun hattâ sınırsız bir yolculuk ve ebedî hayat için gönderilmiş olan rehberimizi (s.a.v.) ihmal etmek ve onu gerektiği gibi tanımamak, ne ile izah edilebilir?...
Bunları düşünemeyenler, hiç ileri görüşlü olabilir mi?...
***
Bilvesile; 19.07.2009 Pazarı, 20.07.2009 Pazartesi gününe bağlayan mübarek mirac kandilinizi bütün rûh-u cânımla tebrik ve tes’îd eder, tüm dostlarıma ve tüm insanlık âlemine hayırlı olmasını yüce rabbimizden niyaz ederim.
Moral Haber