Risale Akademi’de tertiplenen müzakerelerin dokuzuncu haftasına ulaştığımızda Kastamonu Lahikasının mektublarının tamam olmasına sayılı mektublar kaldı. Bu hafta da müzakereciler, kendilerine has farklı üslubları ve özgün bakış açıları ile üzerinde çalıştıkları mektubları müzakereye açtılar. Hazırlanan görseller ve yapılan tasnifler mektubları analiz ederek okumanın ne kadar açılımlara sebeb olduğunu gözler önüne serdi. Mektublardan günümüze nida eden mesajlarin irdelenmesi ise bu mektubların bize nasıl rehberlik etmekte olduğunun delilidir.
Her zamanki gibi, üzerinde durulan konuların cümlesini bir yazıda ele almak imkan harici olduğundan üzerinde müzakere edilen bazı konuları nazarınıza sunuyorum.
- Risale-i Nur muhteşem ve muazzam bir tesellicidir. Bu çok usandırıcı ve dehşetli asırda aklı olanları kendi ile meşgul ediyor. Hassaten zaife ve acize olan ihtiyar hanımlar ve hastalar ve çocuklar Risale-i Nur’a adeta yapışmaları da bunu isbat ediyor. Fıtraten Risalelerin birinci talebesi aciz ve korunmaya muhtaç çocuklar olması da Risale-i Nur’un nasıl bir tesellici olduğunu göze gösteriyor. Bu dehşetli şerait altında Nurlara müştak olanların kemal-i şevk ile ve fütur getirmeden çalışmaları nurlardaki tesellinin delillerindendir. Bu mektublar yazıldığı zamandaki şartlar çok ağır idi günümüzde de dünyevileşme ve ehl-i dalaletin taarruzları gibi perdeler altında hükmeden ve ehl-i diyaneti tembelliğe atan ağır şartlar vardır.
- Madiyyunluk taunu arzın zelzelelerinin artmasına sebeb oluyor. Bir hasta insan nasıl hastalığın etkisi ile tir tir titriyor ise arz da bu dehşetli hastalık sebebi ile titriyor.
- Hüsrev, Re’fet ve Rüştü her zaman Üstadın hatırına beraber geliyorlar. Bu üç isim de Risalet-in-Nur’un rükünleri olarak çok mektublarda zikrediliyor.
- Sadakatta namdar Rüştü
- Risale-i Nur’u hizmeti inayet altındadır. Hizmette bulunanlar gereksiz yere evham ederek hizmette fütur getirmeleri hem hizmete zarar hem de kendileri için yakında bekleyen bela ve musibetlerin yol bulup gelmesine kapı açabilir. Risale-i Nurlar bu vatan için belaları def ettiği gibi hizmetinde çalışanların da bela ve musibetlerden ve afatlardan mahfuz kalmalarına bir sebebdir.
- Risale-i Nur’un bir talebesi vefat etse veya hizmetinden uzak düşse Cenab-ı Hak onun yerine o sistemde bir başka talebe ve çoğu zaman daha çok talebeler hizmete gönderir hizmetini akim bırakmaz. Bir Abdurrahman yerine binler Abdurrahman’ı Risalet-in-Nur’a ihsan ettiği gibi. Bundan da anlıyoruz ki hizmet şahıslar üzerine bina edilmez ve edilmemiştir. Biri giderse yerine başkaları gelir. Bir şahsın gitmesi ile hizmet sekteye uğramaz.
- Şahs-ı manevinin teşekkülü için Üstad kendisini bile makamlardan azletmiştir. Hepimiz Ümmet-i Muhammed’i Aleyhissalatü Vesselam sahil-i selamete çıkaran gemide hademeleriz demiştir. Yani; bu hizmette her kes işçidir. Üstad, Hucumat-ı Sitte’de kendini beğenmemek ve enesine taraftar olmamayı meslek ittihaz ettiğini söylüyor. “tek adam” mefkuresi deccal ve süfyan rejiminin bu arsın insanlarına şırınga ettiği bir mefkuredir ve izlerinden ehl-i imanın bile kendini kurtarması kolay değildir. Nerede birkaç kişi bir araya gelse orada kendini baş ilan etmek isteyenler ve bir alışkanlık ve şırıngalama ile o başın ardından gidip kendi inisiyatif almama eğiliminde olanlar kendini gösterir. Elbette bu durum ehl-i iman için gizli şirke kadar gidebilecek bir tehlike arz etmektedir.
- Yirmiikinci Söz’ün içinde hem külli zikir, hem geniş fikir, hem kesretli tehlil, hem kuvvetli iman dersi, hem gafletsiz huzur hem kutsî hikmet, hem yüksek bir ibadet-i tefekküriye gibi nurlar var. şakirtlerin bu sebeble Risaleleri ibadet kastı ile okuyup yazmaları veya dinlemeleri ayn-ı hikmettir.
- Hafız Ali’nin, Hüsrev Efendi’den senakarane bahsi onun ihlasta mümtaz olduğunu gösteriyor. Üstad da onun bu konuda Hüsrev hakkındaki görüşlerini tasdik ediyor ve kendisi de aynı görüşte olduğunu, Hafız Ali’nin 161. Mektubdaki (erisale tasnifine göredir) senalarını aynen 166. Mektubda kendisi de kendi sözleri olarak tekrar etmesi ile izhar ediyor.
- 170.mektub günümüzde de çok ehemmiyet arz eden bir meseleye işaret ediyor. Gaddar, zalim ve din yıkıcı bile olsa rejim ile ne şekilde bir irtibata Risale-i Nur mesleğinin müsaade edeceğine dair bu ifadeleri kullanıyor. Daha doğrusu Müslümanlara birbirlerini kırıp geçirmemenin formülünü veriyor: “ Rejimi reddetmek ne vazifemizdir, ne de kuvvetimiz var ve ne de düşünüyoruz ve ne de Risale-i Nur izin veriyor. Fakat biz kabul etmiyoruz, amel etmiyoruz, istemiyoruz. Red başka, kabul etmemek başkadır, amel etmemek daha başkadır. Hazret-i Ömer’in (RA) taht-ı hükmünde, kanun-u adalet-i şer’iyesini reddetmeyen ve ilişmeyen yahudilere, nasaraya ilişmiyordular. Demek kabul etmemek, tasdik etmemek idarece bir suç teşkil etmiyor ki; o çeşit muhalifler ve münkirler, en kuvvetli padişahların idaresi ve siyaseti altında bulunmuşlar. İşte bu nokta-i nazardan, Risale-i Nur’un şakirtlerinden en müthiş bir muhalif ve rejim müessisini tel’in de etse, bilfiil idareye ilişmese, onun mefkuresine kanunen ilişilmez. Hürriyet-i vicdan ve hürriyet-i fikir onları tebrie eder.
- Bediüzzaman her zaman hadiselere hikmet ve ibret nazarı ile baktığı gibi Risaleler de şakirtlerine böyle bir nazar kazandırıyor ve günlük hadiseleri de yalnız bu pencereden seyrediyorlar.
- Zındıka komiteleri nifak ile perdeler arkasında iş gördükleri için ehl-i imanın yüksek bir feraseti olmak gerek ki o oyunları bozabilsin. İşte o dönemde oyunlarını bozan Bediüzzaman olduğu için ona şiddetli taarruz ediyor ve ettiriyorlar. Bu zamanda da Risalelerdeki feraset nazarı ile bakmak gerekiyor ki ehl-i iman nifak ile iş gören zındıka hesabına çalışmak gibi bir vartadan korunabilsinler.
- Risale-i Nur’un şahsı manevisini temsil makamında olan bazı ağabeyler vardır. bunların hususiyetleri odur ki Risalelere tam bir ihlas ile ve tam sadakat ile, tevazu-u mutlak, terk-i enaniyet ve mahviyet ile sarılarak şeffaf bir ayine olmalarıdır.
- Her zamanda Risalelere muarız olan bazı ulema-i sû bulunur.
- Hastalıklar insanın ruhunda fevkalade müsbet uyanışlara sebeb olabilir.
- 165. Mektubdan: “ Mücahitlerin üstadı ve efelerin hakiki bir nasihi ve Risale-i Nur’un halis muhlis bir şakirdi olan Hasan Atıf kardeşim! Senin uzun ve tesirli ve ehemmiyetli mektubun içindeki edibane, gayet ince hissiyatın ve sana mahsus latif tabiratın hoşuma gitti.” Bu mültefitane hitaptan sonra Üstad ona mülhidlerin ilişmelerinden müteessir olmaması için telkinatta bulunur.
- Risale-i Nur’dan dersini alan müminler olarak bizim hedef kitlemiz bütün insanlardır. Her kes ile insanî ilişkilerimizde açık ve şeffaf bir iletişim içinde olmak şiarımızdır. Kendi yanlışlarımız perde olmazsa bu iletişim modeli bizi bütün insanlarla birleştirebilir.
- Hadiselerin zahirinde insanların zulmü görünmekle beraber kader adalet eder. Zahiri sebebleri elinde tutan ve emrine musahhar eden Zat’ın tasarrufuna hangi parmak karışabilir.
- Bediüzzaman, kadına değer vermeyen muhakemesiz, mimsiz ve âdil hakemden mahrum medeniyeti tanımlar ve eleştirir.