Bahriyede iken bayram günleri “tenvirat” adını verdiğimiz gece aydınlatması yapardık.
Yaklaşık dokuz yıl muhrip/destroyer tipi gemilerde görev yaptım. Bu tip gemiler bizim savaş gemilerinin en etkili sınıfıydı. Fırkateyn adını verdiğimiz gemiler inşa edilmeden önce muhriplerde çalışmak bir ayrıcalık sayılırdı.
Donanmada sadece iki muhripte güdümlü mermi vardı. Bunların birinde güdümlü mermilerden sorumlu Silah Elektronik Subayı olarak görev yapıyordum. Aradan yirmi yıl geçmesine rağmen kullandığımız “Harpoon- Mızrak” güdümlü mermisi bugün bile kendi sınıfının en güçlü mermileri arasında yer almaktadır. Bu mermi ile ilgili üretici firma yetkilileri dâhil olmak üzere birçok silah uzmanından çeşitli eğitimler aldım.
Savaş gemilerinde görevimin ayrıcalığı ve gemimizin özellikleri nedeniyle pek keyifli anlar yaşadım. Elbette sadece silah, güdümlü mermi ve top atışları değildi bu hatıralar. Bunlardan oldukça farklı bir tanesi de işte bu “tenvirat” ışıklandırması ve havai fişek gösterileridir.
Sadece İstanbul’da değil, İzmir ve Çanakkale’de önemli günlerde şehrin karşısına demirler, donanma fenerlerimizi yakardık. Bediüzzaman’ın “donanma elektrik lambaları” şeklinde ifade ettiği tenvirat aydınlatması çok güzel bir manzara oluştururdu. Ayrıca havai fişek ve maytapları ateşleyerek daha da güzel bir manzara meydana getirirdik.
Yeri gelmişken havai fişek atılması ile ilgili bir hatıramı aktarayım: 18 Mart Çanakkale Zaferi ile ilgili kutlamalar esnasında gemimize onlarca havai fişek gönderildi. Bu fişekler ısıdan kolayca etkilendiği için, çok dikkatli bir şekilde muhafaza edilmesi gerekiyordu. Muhafaza ve atılması görevi bana verilmişti. Muhafaza edilmesi bizim için kolaydı zira binlerce adet cephaneyi depoluyorduk. Lakin havai fişek atılması için hiçbir tecrübemiz yoktu. Sadece çocukluktan kalma tecrübem vardı o da torpil, füze adını verdiğimiz küçük şeyleri atar, eğlenirdik.
Şimdi ise düzenli bir şekilde onlarca havai fişeği atmam gerekiyordu. İyi hoş da bunları atacak bir sistem yoktu. Sadece fişekler gönderilmişti. Sonunda kola şişe ve kasalarından kendimce emniyetli sayılabilecek bir çeşit rampa yaptım. Geminin “kıçüstü” adını verdiğimiz geniş bir alanında bunları sırayla dizdim. Gece olup ateşleme zamanı gelince sırayla ateşledim. Görüntü gerçekten çok güzel olmuştu.
Gemiler, tenvirat aydınlatması ve havai fişek gösterisi ile çok güzel bir manzara meydana getirmişlerdi. Ertesi gün gemimizi ziyarete gelen sivil ve askeri yetkililer kutlamanın gerçekten adına yakışır bir biçimde olduğunu söylediler. Biz de yaptığımız işten oldukça keyif almıştık.
30 yılı aşkın bir süre gemilerde çalıştım. Bunun 15 yılı bahriyede yani savaş gemilerinde 15 yılı da ticaret gemilerinde geçti. Kaptanlık görevim gereği denizi gözlemek ve emniyetle seyir yapmak zorundayım. Bizler sadece gündüz değil gece de seyir yaparız. Elbette gece boyunca gökyüzü, bütün haşmeti ile gözlerimizin önünde bir tefekkür kaynağı olarak yer alır. Öyle ki bu manzara bizim bayramlarda yaktığımız tenvirat aydınlatmasından veya havai fişek gösterilerinden daha muazzamdır.
Kur’an’da “Üstlerindeki göğe bakmazlar mı, onu nasıl bina edip süsledik…” ayeti insanın tefekkür için nazarlarını gökyüzüne çevirmesini istemektedir. Gerçekten de gökyüzü fevkalade güzel manzaraları bize sunmaktadır.
Her şeyden önce binlerce yıldız ve gök cismi onca süratine rağmen hiçbir uğultu ve velvele çıkarmıyor. Gayet derin bir sessizlik ve sükûnet içerisinde yollarına devam ediyor. Bir helikopter gemimize gelmişti de gürültüsü kulaklarımızı sağır edecekti. Hâlbuki dünyamızdan binlerce kat büyük ve mermi hızından elli hatta yüz kat hızlı hareket eden yıldızlar kulağımızı rahatsız edecek hiçbir gürültüyü çıkarmıyorlar.
Gökyüzüne bakıldığında mükemmel bir nizamın olduğu en inançsız kişinin bile inkâr edemeyeceği bir gerçektir. Mükemmel bir nizamın bulunması, gök cisimlerinin belirli bir düzen içerisinde hareket etmesi, Celal sahibi bir Sanatkârı ve Kemal sahibi bir kudreti gösterir. Gök cisimlerinin bu derece büyük ve hızlı olması yaratıcımız olan Allah’ın güç ve azametinin büyüklüğüne birer delildir.
Dünyamız bir “Mevlevi dervişinin” hareketine benzer şekilde hem kendi etrafında hem de güneş etrafında dönmektedir. Bu dönüşü yaparken tıpkı bir Mevlevi gibi (23 derece 27 dakika) boynunu eğmektedir. Biliyorsunuz eliptik denilen bu eğim sayesinde mevsimler meydana gelmektedir. Her mevsim milyonlarca canlının dünyaya gelmesi ve bir kısım canlıların istirahate çekilmesi için önemli bir safhanın başlangıcıdır. Eğer mevsimler olmazsa dünyanın ekonomik düzeni dâhil birçok dengesi alt üst olacaktır.
Malumdur ki miladi takvim, dünyanın güneş etrafındaki dönmesine bağlı olarak bir tam dönüş yapması üzerine bina edilmiştir. Günümüzdeki şeklini hasat zamanı alınan vergileri düzenli bir hale getirmek üzere Vatikan yapmıştır. Fakat dünyanın hareketindeki dakik nizam ve saniye şaşmayan düzen, başlangıçta tam olarak anlaşılamadığı için, Papalık defalarca takvimi değiştirmek zorunda kalmıştır. En son kullanılan takvime göre, Şubat ayı dört yılda bir 29 gün yapılarak mevsimlere göre takvim meydana getirilmişti.
Müslümanların takvimi ise Ay’a bağlı olarak belirlenmemiştir. Kur’an’a göre, bin aydan hayırlı olan Kadir gecesi gibi mübarek gün ve geceler kameri hesaba göre yapılır. Önemli günlerin doğru bir şekilde belirlenmesi hiç şaşmaz. Zira Müslümanlar 1436 yıldır kamere göre bakarak günlerini belirlerler. Gökyüzü kubbesindeki Ay, her akşam başka bir görüntü sunarak Müslümanlara takvimcilik yaptırmaktadır.
Ay, öyle muntazam bir şekilde hareket etmektedir ki, asla yolundan şaşmaz. Eğer şaşsaydı dünyadan görünmeyen yüzünü görmüş olacaktık. Fakat ne muntazam bir hareket ki sadece bir yüzünü görebiliyoruz. Zira kendi ekseni etrafındaki hareketi ile Dünya çevresindeki hareketi aynı sürede ve zamandadır. Yani bir günü ile bir yılı eşittir. Böylesine dakik bir hareketin tesadüfen olması mümkün müdür?
Sadece Ay değil, başta gezegenler olarak bütün gök cisimleri düzenli bir şekilde hareket etmektedir. Hatta onların bu düzeni sayesinde uzun ve maceralı yolculuklara çıkan eski denizciler mevkilerini tayin etmişler, ıssız denizlerden kaybolmaktan kurtulmuşlardır.
Bugün bile kaptan olacak denizcilere astronomik seyir dersi verilir. Yıldızlara göre mevki koyamayan yani yıldızları tanımayan kaptan adayı, yeterlilik ehliyeti alamaz. Bir zamanlar özel bir denizcilik okulunda astronomik seyir dersleri verdiğim için, bunun ne derece önemli bir konu olduğunu kısaca ifade etmek yeterlidir, sanırım.
Evet, nasıl ki bayramlarda sadece bizim donanmamız değil bütün dünyadaki askeri gemiler tenvirat yakarak kutlamalara iştirak eden insanlara adeta gülümserler. Aynen bunun gibi, her gece milyarlarca yıldız bizlere gülümseyerek bakmaktadır. Onların sanki bir tören geçişine benzeyen bu gösterilerini hiç olmazsa açık gökyüzü olduğunda bir iki defa dahi olsa seyretmeye çalışmak ne güzeldir. Yıl boyunca –özellikle yazın- televizyon ve sosyal medya gibi insanı aptallaştıran bir aletin karşısında bulunmak yerine yıldızların altında tefekkür etmeye çalışmak iyi olmaz mı?
Sözümüzü Peygamberimizin(asm) sözü ile güzelleştirelim: “Bir saat tefekkür bazen bir sene ibadetten daha hayırlıdır.”Suyuti, Camius Sağir II/127, Acluni I/310)