Kötülükle, kötü emsalle mücadele ederken farkında olmadan onu yaymak tehlikesi de var. Safi zihinleri bulandırmak kötünün istediği şey değil mi? Hadiseleri ne kadar yakından takip etmeli ve cevap yetiştirmeli ve bunu kim yapmalı?
İyiliğin ve kötülüğün anında dünyaya yayıldığı bir sanal dünyada yaşıyoruz. Bunun ani kırılma ve kırılganlık oluşturduğu da bir gerçek. Haber kaynağı araştırılmadan veya ani yorumlar; geri dönüşü olmayan savrulmalara sebep olabiliyor.
Kötü bir adamın kötü bir söz veya fiiline cevap yetiştirilirken o kötü hal virüs gibi yayılıyor. Haberi olmayan, haberdar olmak istemeyen nice kimselere o virüs bulaştırılıyor.
İyi niyetle bir şeyler yapılmak istenirken ister istemez iyi olmayan şeylere sebebiyet vermek; durup düşünmemizi gerektiriyor.
Tanpınar’ın ifadesi ile “sükût suikastı” yapmak daha tesirli olabilir mi? Nisyanda boğmak daha güçlü bir duruş ve dikleniş değil mi? Böylelikle marjinal bir adamın marjinal sözüne cevap vererek bir nevi onu reklam etmek, sesini duyurmak, fiilini yaymak dengesizliğine düşülmüş olmaz.
Bir kısmı zaten sanal terörist; ne sözden anlar, ne de sükûttan. Sanal âlemde sözün bittiğini ve başladığını kestirmek zor doğrusu!
Temkin, itidal, sözün namusunu korumak, hakikati incitmemek ve ayağa düşürmemek; dikkat edilmesi gereken şeyler.
Bütünüyle çekilmek, meydanı boş bırakmak doğru değil elbet, olabildiğince iyi de kullanmalı, hakikate hizmet ettirmeli.
Şirretliği şiar edinmiş şerirlerin şerrinden uzak durmak ve uzak tutmak da iyi bir hal. Paylaştığımız şey kime ne hizmet eder, ne netice verir; biraz düşündükten sonra paylaşmak daha iyi sonuç verebilir.
Velhasıl fena ve fani adamların her sözüne, her fiiline cevap verilmemeli ta ki o fena virüs yayılmasın, safi zihinleri, selim kalpleri bulandırmasın, ruh sağlığını bozmasın.
Risaleyi rehber edinenler “Dördüncü Mesele”yi bugün nasıl okumalı ve yorumlamalı; yeni bir çalıştay konusu olabilir mi?