Salih Faruk’un yazısı
Mâliki mezhebinin imamı olan Muhammed İbn Ebi Zeyd, güzel ahlaka dair meselelerin temeli olarak dört hadis-i şerife işaret etmiştir. Bunlar:
1. "Kim Allah'a ve âhiret gününe iman ediyorsa, ya hayır söylesin, yahut sussun" hadisi,
2. Kendisinden oldukça özlü bir vasiyette bulunmasını isteyen kişiye Efendimizin (sallallahu aleyhi vesellem) 3 kere tekrarladığı "Kızma" şeklindeki emri,
3. "Mü'min kendisi için sevdiği şeyi kardeşi için de sever" hadisi,
4. "Kişinin kendisini ilgilendirmeyen hususları terketmesi onun müslümanlığının güzel bir yönüdür." hadisidir.
1. Hadis: Üstad Bediüzzaman, Mektubat'ında şöyle demiştir: "Senin üzerine haktır ki: Her söylediğin hak olsun. Fakat her hakkı söylemeğe senin hakkın yoktur. Her dediğin doğru olmalı. Fakat her doğruyu demek doğru değildir." Kişinin söylediği sözün doğru olması bu sözün hayırlı olduğu anlamına gelmez. Cahil dostu, kişiye düşmanı kadar zarar verebileceği gibi, yerinde olmayan doğru bir söz de kişiye dünya ve ahireti adına zarar verebilir. Muhataplarını yaralayabilir. Tepkilerine sebep olabilir. Sahibinin değerini düşürebilir.
İmam Nevevî, Riyazu's-Sâlihîn adlı eserinde şunları söylemektedir: "Şunu bil ki, mükellef her kimsenin, faydası bulunan sözler müstesna, dilini gelişigüzel konuşmaktan koruması gerekir. Eğer konuşmak ile konuşmamak vereceği fayda bakımından eşit olursa, Sünnet olan konuşmamaktır. Çünkü bazen mubah konuşma haram ya da mekruha kadar uzanabilir." Durum böyle olunca, kişi cennete girmek hususunda Efendimize vereceği teminatı da veremez. Çünkü Efendimiz nurlu beyanatı içinde ümmetinden dili ve avret mahalli hususunda teminat vermelerini istemiş, ta ki kendisi de onlara cennete girmeleri konusunda teminat verebilsin.
2. Hadis: Öfkelenmek; birçok günahın sebebidir. Zira Efendimizin beyanına göre öfke şeytandandır. Öfkesi ile kontrolünü şeytana kaptırmak üzere olan bir mü'min bulunduğu hali değiştirerek, ayakta ise oturarak veya oturuyorsa kalkıp yürüyerek ya da abdest alarak bu ruh halinden kurtulması gerekir. Efendimiz, ayrıca öfkelenen kimsenin "Euzübillahimineşşeytanirrahicim=Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım" derse öfkesinin dineceğini bildirmektedir.
Üstad Bediüzzaman, Mü'min kardeşe duyulan bir öfke esnasında bireyin nasıl bir zulüm işlediğini, akılsızca davrandığını şu ifadeleri ile anlatmaktadır:
"Ey insafsız adam! Şimdi bak ki: Mü'min kardeşine kin ve adavet ne kadar zulümdür. Çünki nasılki sen âdi küçük taşları, Kâ'be'den daha ehemmiyetli ve Cebel-i Uhud'dan daha büyük desen, çirkin bir akılsızlık edersin. Aynen öyle de: Kâ'be hürmetinde olan iman ve Cebel-i Uhud azametinde olan İslâmiyet gibi çok evsaf-ı İslâmiye; muhabbeti ve ittifakı istediği halde, mü'mine karşı adavete sebebiyet veren ve âdi taşlar hükmünde olan bazı kusuratı, iman ve İslâmiyete tercih etmek, o derece insafsızlık ve akılsızlık ve pek büyük bir zulüm olduğunu aklın varsa anlarsın!.. Evet tevhid-i imanî, elbette tevhid-i kulûbü ister."
Üstad Uhuvvet Risalesi'nde "Sizin Hâlıkınız bir, Peygamberiniz bir, dininiz bir, kıbleniz bir,..." buyurarak mü'minleri birbirlerine bağlayabilecek "bir, bir"lerin binlerce olduğunu ve bu kadar "bir"lerin kalplerin de "bir" olması gerektirdiğini ders vermektedir.
3. Hadis: Mü'minin gereğince iman etmiş olmasının şartlarından biri olan kendisi için istediğini kardeşi için istemek, mü'minleri bir duvarın taşları gibi birbirlerine bağlayan en önemli vesilelerdendir. Bu hadis-i şerif ile Efendimiz bizden empati yapmamızı istemiştir. Bireyler empati yapınca nasıl davranması gerektiğini, kendisine nasıl davranılmasını istediği ile bilecek ve başkalarının haklarına riayet edecektir. Ayrıca başkalarında bulunan faziletleri ve dünyalıkları kıskanmayacak, belki kendisininmiş gibi bilecek ve sevinecektir. Üstad, talebelerinden Hafız Ali Efendi'de gördüğü güzel bir hasleti şu şekilde anlatmıştır:
"Ona başka bir kardeşimizin yazı hattının, kendisinin hattından iyi olduğunu söyledim. O daha çok hizmet eder, dedim. Baktım ki; Hâfız Ali kemal-i samimiyet ve ihlas ile, onun tefevvuku ile iftihar etti, telezzüz eyledi. Hem üstadının nazar-ı muhabbetini celbettiği için memnun oldu. Onun kalbine dikkat ettim; gösteriş değil, samimî olduğunu hissettim. Cenab-ı Allah'a şükrettim ki, kardeşlerim içinde bu âlî hissi taşıyanlar var. İnşâallah bu his büyük hizmet görecek."
Üstad bu memnuniyetini ifade ettiği yerde kardeşlerinden şunu rica etmiştir: "Ben nasıl sizin meziyetinizle iftihar ediyorum, o meziyetlerden ben mahrum kaldıkça, sizde bulunduğundan memnun oluyorum, kendimindir telakki ediyorum. Siz de üstadınızın nazarıyla birbirinize bakmalısınız. Âdeta her biriniz ötekinin faziletlerine naşir olunuz." Çünkü Allah yolunda hizmet için en önemli şartlardan biri İhlas Risalesinin 4. Düsturunda belirtildiği gibi: "Kardeşlerinizin meziyetlerini şahıslarınızda ve faziletlerini kendinizde tasavvur edip, onların şerefleriyle şâkirane iftihar etmektir."
4. Hadis: Yüce Allah, Mü'minun Suresi'nde kurtuluşa eren mü'minlerin özelliklerini sıralarken "Onlar ki, boş şeylerden yüz çevirenlerdir." buyurmuştur. Efendimiz de, lüzumsuz meseleleri terketmesinin kişinin iyi bir müslüman olmasından kaynaklandığını ifade etmiştir.
Üstad, nefsine hitaben "Eğer aklın varsa; uhrevî inkılabatında, berzahî etvarında ve dünyevî inkılabatının müsadematı (çarpışmaları) altında ezilen, bozulan ve ebedî seferde sana arkadaşlığa muktedir olmayan işleri bırak, ehemmiyet verme, onların zevalinden kederlenme." diyerek himmetini ebedi meseleler üzerinde yoğunlaştırmıştır. Mesnevi'sinde geçen "Senin iktidarın kısa, bekan az, hayatın mahdud, ömrünün günleri ma'dud ve her şeyin fânidir. Öyle ise, şu kısa, fâni ömrünü fâni şeylere sarfetme ki, fâni olmasın. Bâki şeylere sarfet ki, bâki kalsın." sözleri ile fani ömrümüzü bakileştirmenin yolunu özetlemiştir.
Yazımı bir dava adamı Zübeyir Gündüzalp abinin notlarından biri ile tamamlayayım. "Bahtlı ve talihli kimse, başkasına nasihat ederken ibret alandır." Bu hadislerden nefsimin tam ders alması dileğiyle…