Risale Haber-Haber Merkezi
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيم
وَمَن يُوقَ شُحَّ نَفْسِهِ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Muhterem cemaat!
“Dost isterseniz Allah yeter. Evet, o dost ise, her şey dosttur.” İnsan dünya hayatı boyunca hep yanında samimiyetine, aklına, sevgisine, kendisine olan bağlılığına güvenebileceği ve zor günlerinde kendisini bırakmayacak, destek olacak bir dost arar. Ancak iman etmediği sürece bu dostu bir türlü bulamaz. Çünkü insanlar için gerçek dost ve veli Allah’tır. Allah insanı yoktan var etmiş, tüm hayatı boyunca sayısız nimetler sunmuş ve güzel ahlâkı karşılığı sonsuz ahiret hayatıyla ödüllendireceğini müjdelemiştir. İnsana hidayeti, iyiliği kötülükten ayırabilecek bir anlayışı veren, hastalandığı zaman ona şifa veren, duâ ettiği zaman duâsına icabet eden, yediren, içiren ve barındıran Allah’tır. Zor anlarında onu meleklerle ve iman edenlerle destekleyen, zayıfken güçlendiren yine Allah’tır. Bu nedenle insanın kendine dost ve veli olarak sadece Allah’ı bilmesi gerekir. Eğer insan sadece Rabbine rağbet eder ve gönülden teslim olursa O’nun dostluğunu ve sevgisini kazanır, Cennetine kabul edilmeye lâyık olur.
İnsan dostluğu yalnız ve yalnız Rabbinde ararsa, o zaman Allah ona diğer insanları da dost kılar, iman edenlerle arasında güçlü bir sevgi bağı kılar. Onun için birçok yardımcı kılar, Müslümanlarla destekler. Çünkü kalpler Allah’ın elindedir ve O dilemedikçe hiç kimsenin bir insana karşı muhabbet duyması mümkün değildir. Sevgiyi ilham eden ancak Allah’tır.
Değerli müminler!
“Düşman isterseniz nefis yeter. Evet, kendini beğenen, belâyı bulur zahmete düşer; kendini beğenmeyen, safayı bulur, rahmete gider.” İnsanın yeryüzündeki en büyük düşmanı, kendisine en çok tahribat ve zarar veren, kötülüğünü isteyen güç kendi içindeki nefsidir. Nefis vicdanın, yani insanı doğruya yönelten ilhamın karşısında yer alan negatif sestir, şeytanın sesidir. İnsana kötülüğü, günahı, isyanı, yalanı kısaca doğru olan her şeyin tam aksini ilham eder. Bu nedenle de kişinin nefsinin kötülüklerine uyması için öncelikle vicdanının sesini bastırması gerekir. Bunun ardından ise ortaya Kur’ân’da bildirilen “Vicdanları kabul ettiği halde zulüm ve büyüklenme dolayısıyla inkâr eden” (Neml Suresi,14) insan modeli çıkar. İşte insanların ahlâklarındaki fark doğruyu ilham eden vicdan ile kötülüğü emreden nefsin hangisinin baskın çıktığıyla belirlenir. Vicdanının sesini dinleyen her zaman güzel bir ahlâk üzereyken, nefsinin sesini dinleyenler iyi olan her şeyin karşısında olurlar.
Nefsin en büyük özelliği olan kibir, bu insanların en önemli ahlâk özelliği olur. Ancak nefsini tercih eden ve gururu, kibiri, bencilliği kendine yol edinen insan hem dünyada hem de ahirette çok büyük bir kayba uğramıştır. Dünya hayatı sıkıntılarla, belâlarla, üzüntülerle geçer. Güvenebileceği tek bir dostu olmaz. İnsanlara karşı merhamet, şefkat duyamayacağı için mânevî olarak çok şiddetli bir yıkıma uğrar. Ama her daim nefsini yener, vicdanını yüceltirse o zaman da ahirete kadar imtihanında kolaylıklar bulur. Hem dünya hayatında huzuru, neşeyi, zevki ve rahatı bulur, hem de ahiret hayatında sonsuz nimetlerle ve “selâm” sözleriyle ile karşılanır. Allah Haşr Sûresinde nefsini kendine düşman edinen Müslümanları şu şekilde müjdelemektedir:
‘...Kim nefsinin ‘cimri ve bencil tutkularından’ korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır.’ (Haşr Sûresi, 9)
Aziz din kardeşlerim!
“Nasihat isterseniz ölüm yeter. Evet, ölümü düşünen, dünya sevgisinden kurtulur ve ahiretine ciddî çalışır.” Eğer insan nefsini ıslah etmek istiyorsa, bunun için ölümü düşünmesi yeterlidir. Çünkü ölümü düşünmek insanı dünya hayatının nefsanî çekiciliklerinden, hırsını yaptığı zevklerden, mal sevgisinden ve dünya hayatını kendine tek hedef edinmekten uzaklaştırır. Ölümü düşünen insan dünya hayatının ne kadar kısa olduğunu, birkaç on sene içinde gençliğin verdiği tüm nimetlerin kendisinden uzaklaşacağını hatırlar. Dünya hayatı insan için kısacık bir deneme süresidir ve insan tüm yapıp ettikleriyle ahirette hesaba çekilecektir. Ve dünya hayatında geride bırakılan her dakika, her saat, her yıl insanı büyük bir hızla ölüme yaklaştırmaktadır. Hiç kimsenin Allah katında belirlenmiş bu zamanı ertelemesi, engellemesi, durdurması mümkün değildir. İnsan ölümü aklına getirdiğinde, bu kadar değer verdiği bedeninin, yüzünün, ellerinin ölümün hemen ardından hızla nasıl renk değiştirip tazeliğini ve yumuşaklığını yitireceğini, daha sonra da toprağa karışacağını düşünür ve dünya sevgisinin ne kadar büyük bir aldatmaca olduğunu anlar. O an geldiğinde artık dünyaya ait her şey değerini yitirmiştir.
Ölümü düşünmek, insana dünya hayatında değer verdiği, sevdiği, bağlandığı, peşine düştüğü her şeyin bir gün mutlaka yok olacağını hatırlatır. Her insan bu dünyayı bir daha geri gelmemek üzere terk edecek ve dünyaya ait her şeyi arkasında bırakacaktır. İşte bu nedenle ölümü düşünmek bin türlü nasihatten daha iyidir ve insanı her türlü hayâsızlıktan alıkoyar. Cansız bir et yığını halini alan bedeni toprağın altına atıldığında, insanın yanında hiçbir dostu, yardımcısı ve şefaatçisi olmayacaktır. Tek ve mutlak varlık Allah’tır. Hayatı da ölümü de yaratan Allah’tır. İnsanı yoktan var eden, ölüm anında hayatını alacak olan Allah’tır. İnsanın tek yapması gereken ise Rabbine teslim olmak ve samimî bir kalple O’na yönelmektir. Çünkü insan Allah’a muhtaçtır.
Hazırlayan: Fatih Aksüt