[Nâmûsumuzla can verebilmek şiârımız;]
Yanlış bilinmesin, bu sebebden vakàrımız.
Müstağniyiz, evet; kula kullukdan ârımız...
[Muhtâc isek de, sarsılamaz i’tibârımız!]
[Nâdâna sorma, belki kararsız bilir bizi;]
Gülmüşsek ağlıyorken o, arsız bilir bizi!
Kalpdır ya kendi, öyle ayarsız bilir bizi.
[Dünyâ yanıp yıkılsa, değişmez karârımız!]
[Âlemde zevkımiz, sözümüz şâirânedir;]
Âciz görünmedeysek eğer, bir bahânedir.
Kalb kırmamak için daha bir başka yol nedir?
[Yâ Rabb! Ne mutlu, kimseye yokdur zarârımız!]
[Sen hâb-ı gafletinde devâm et; değil sana,]
Hâlden bilirse, sivrisinek sazdır insana.
-Ârif tecâhül etse; kırılmaz mısın buna?-
[Devrânadır bizim sözümüz, iğbirârımız!]
[Seng-i mezâr istemeyiz biz; yeter bize,]
Rahmetle yâd ederse kalanlar çöküp dize,
Eslâfa ittibâ ederek söyleriz size:
[Dîvânımız, kitâbe-i seng-i mezârımız!]
[Kin tutmayız; riyâ ne, husûmet ne bilmeyiz.]
Mazlumla ağlarız ama, zâlimle gülmeyiz.
Âlem bilir bütün bizi Ekrem; kimiz, neyiz!
[Câhîd, derûnumuz gibidir âşikârımız!]