Tek parti sultasının bütün zulmet ve dehşetiyle hüküm sürdüğü bir zamanda Isparta’ya gönderilen Bediüzzaman, bu süre zarfında 1927–1935 yılları arasında, toplam dokuz yıla yakın bir süre ile Isparta ve Barla’da ikamete mecbur edilir.
Bu yıllar gerçekten çok dehşetli yıllardır. Din, toplum hayatından tamamen çıkarılmak istenmektedir. Dini kurumlar, dergâhlar, tekkeler, zikir haneler kapatılmıştır. Camilerin fonksiyonları ise son derece sınırlandırılmıştır. Türkçe ezan ve kamet okunması nedeniyle, insanlar camilere bile gitmek istememekte, namazlarını evlerinde kılmaktadırlar. Camilere giden insanların sayısı son derece azalmıştır.
Dini neşriyat ise, tamamen sona erdirilmiştir. Okullarda din dersleri bütünüyle kaldırılmış, ateizmi çağrıştıran ve insanları şüphe ve tereddütlere sevk eden bir eğitim sisteminin yerleştirilmesi için büyük bir gayret gösterilmiştir.
Dini bir tek eser bile yazdırılmamaktadır. Yalnız, egemen kılınmak istenen yeni bir din anlayışına uygun olarak sipariş üzerine yazdırılan bazı kitaplara izin verilmektedir. Bu dönemlerde “Türkün Yeni Amentüsü” yazdırılmış ve Behçet Kemal Çağlar’ın kaleminden tamamen küfür kokan “Bizim Mevlüt” namında hezeyanlar döktürülmüştür.
Zaman, herkesin susturulduğu, her türlü baskı ve zulme rağmen susmayanların hapishanelere konulduğu veya sürgünlere gönderildiği bir zamandır. Maalesef bazı ulema-ı su’un dünya malı ve makam sevgisi için ve bir kısmının can korkusu nedeniyle fetvacı yaptırıldığı dehşetli günler yaşanmaktadır.
Her türlü zulüm ve baskıya rağmen bazı gerçek kahramanlar ve hakiki mücahitler, dinlerine ve imanlarına sahip çıkmışlar, bunun için her türlü dünya kaygısı ve sevgisini aşarak, önlerine çıkan her bedeli ödemeye razı olacak bir şekilde ve zulme boyun eğmeden davranmaya devam etmişlerdir.
İşte bu kahramanlık seciyeleri içindir ki, Bediüzzaman Hazretleri Isparta ve Ispartalıları çok sever. Onlar da Bediüzzaman Hazretlerini çok severler. Kahramanca ve civanmert bir şekilde, zulme ve haksızlığa hedef edilen bu büyük İslam âlimine sahip çıkarlar. Bediüzzaman, “Isparta, taşıyla toprağıyla mübarektir” der.
İşte Senirkent, bu tür kahramanlık ve fedakârlıkların yaşandığı ve bu çetin imtihanı başarı ile veren beldelerimizden biri olarak gönüllerdeki mümtaz yerine oturmuş aziz vatan köşelerimizden birisidir. Ayrıca bu şirin beldemiz, demokrasi mücadelesinden, tek parti diktasına kahramanca karşı çıkmış ve bu imtihandan da yüzünün akıyla çıkmış, güzel ve kahraman bir yerleşim birimimizdir. Demokrat Parti’nin kuruluş yıllarında, bu partiye sahip çıkan ve teşkilatını kuran Senirkent köylüleri büyük bir husumete hedef olmuş, jandarmanın zulmüne ve gadrine muhatap olmuşlardır.
Daha önceleri Uluborlu İlçesine bağlı bir nahiye olan Senirkent, 16 Haziran 1952 tarihinde Dr. Tahsin Tola’nın gayretleri ile ilçe haline getirilmiştir. Önceki yıllarda dokumacılığın büyük önem kazandığı ve beldenin en önemli geçim kaynağı olduğu Senirkent’te, çağa ayak uydurulmadığı için bu sektör neredeyse bütünüyle ortadan kalkmış ve Senirkent, büyük bir geçim kaynağından mahrum kalmıştır.
İşte bu yöremizdeki demokrasi mücadelesinde değerli bir aile ve kıymetli bir şahsiyet ön plana çıkmış ve bu mücadelenin bayraktarlığını yapmıştır. Dr. Tahsin Tola, bu büyük mücadelenin öncü isimlerinden biridir.
Hasan Tahsin, 1911 yılında Tola Hanedanına mensup Abdullah Naili Beyle Gülsüm Hanımın ilk çocukları olarak Senirkent’te dünyaya geldi. 1936 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesini bitirerek Muş ilinde doktorluk görevine başladı.
Muş’ta doktor olarak çalıştığı yıllarda, halkla haşir neşir olup çok büyük hizmetlere imza attığı ve vatandaşlar tarafından çalışkanlık ve gayretlerinden dolayı çok sevildiği için, Dr. Tahsin Tola’ya bu özelliğinden dolayı ve ten rengi de esmerce olduğundan hizmet ettiği bölge halkı tarafından “Kara Melek” lakabı takılmıştı. Bu lakap, daha sonraki yıllarda hemşehrileri tarafından da kullanılmaya devam edildi.
Birçok bölgede görev yaptıktan sonra Senirkent’e döndü ve memleketinde hükümet tabibi, belediye tabibi ve serbest tabip olarak çok önemli hizmetlerde bulundu. Hiçbir maddi menfaat düşünmeden, bütün hemşehrilerinin hizmetine koştu. Uzak yakın, gece gündüz demeden ihtiyacı olan herkese yardımcı olmak için fedakârca çalıştı.
1946 yılında çok partili siyasi hayata geçilmesi ile birlikte bu şirin ilçemizde çok elim hadiseler yaşandı. Tarihe “Senirkent Faciası” olarak geçen ve tek parti iktidarının sebep olduğu yüz karası zulüm hadisesinde Dr. Tahsin Tola, masum köylülere büyük bir cesaret ve kahramanlıkla sahip çıktı. Karakollarda yapılan zulüm ve işkenceler ile çekinmeden mücadele etti. Senirkent, yaşanan bu büyük demokrasi mücadelesinden dolayı “Demokrasi Kalesi” olarak adlandırılmaya başlandı.
Senirkent Faciasının kısa bir özeti şu şekildedir: Senirkent’te yaşayan on üç vatandaş, noter kanalı ile bir dilekçe hazırlayarak şikâyette bulunmak maksadıyla Meclis Başkanlığına gönderirler. Dilekçe o zamanlar Tasvir gazetesinde yayınlanarak duyulur ve kamuoyuna mal olur. Büyük bir infial yaşanır. Dilekçede jandarmaların kendilerine yaptığı zulüm anlatılmaktadır. Dilekçede dayak, pislik yedirme ve namusa tasallut gibi ağır suçlamalar bulunmaktadır. Yapılan bu ihbar üzerine, şikâyet eden kişilerle birlikte, diğer insanlara yapılan zulüm ve işkenceler daha da artmıştır. Çok partili hayata geçildiği sırada yaşanan bu hadise üzerine soruşturmalar açılır. Hükümet istemese de olayın üzerine gitmek zorunda kalır.
Senirkent Faciası olarak tarihe mal olan bu hadiseler sırasında yaşanan dramatik olaylara ve Dr. Tahsin Tola’nın çalışmalarına şahit olan Nurettin Topçu, kendilerine zulmeden jandarmalara yardım eden Senirkent’lileri ve Dr. Tahsin Tola’yı şu şekilde anlatır:
"Zaferimiz ebedi olmalıdır ve iyi araştırılırsa her zaferin gayesi ebediliği kazanmak, ebedîlik âleminde bir ülkeyi ele geçirmektir."
"Siz çok istiyorsunuz ve sanki iradenizle bir şey istemiyorsunuz. Sizin elinizden bir ekmeğiniz alınmış. Onun yerine iki ekmek istiyorsunuz. Çok bir şey isteyebilmiş değilsiniz."
"Ve iradenin sonsuzluğa giden hareketini bu noktada durdurup bitiriyorsunuz. Halbuki bir ekmeğinizi elinizden alana siz bir ekmek daha verseniz, hem ruh inceliğiyle, hem de güler yüzle verseniz, iradeniz sonsuzluğa doğru gidişinde yol alacaktır."
"Senirkent köylüleri gibi olunuz. Size zulmeden jandarmaları doyurunuz. Muvaffak olursunuz. Böyle yaparsanız kaynağı aynı olan iradelerimiz çatışmaz. Aynı âhenkte birleşir ve kendinden geldiği Allah'a doğru ilerler."
"Gandi dünyaya, Dr. Tola Anadolu insanın ruhunu tanıtmak istedi." (Yarınki Türkiye, İstanbul, Yağmur Yayınları, s. 345)
Dr. Tahsin Tola, 1950 yılında Demokrat Parti’den Isparta Milletvekili olarak seçildi. Atatürk’ü Koruma Kanununa şiddetle muhalefet eden Milletvekilleri arasında bulundu. Milletvekili olarak Üstad Bediüzzaman’ı, Isparta’da Bey Mahallesinde bulunan evinde ziyaret ederek görüştü ve Üstad tarafından büyük bir alaka ile karşılandı. 1954 yılında yeniden milletvekili seçildi.
Dr. Tahin Tola, hem Isparta civarında ve hem milletvekili olarak Ankara’da Risale-i Nur’a büyük hizmetlerde bulundu. Küçük-büyük Nur’un bütün hizmetlerine canla başla koştu ve elinden gelen her şeyi yaptı. Ve bu ihlaslı çalışmalarından dolayı Nur Talebeleri Abdullah Yeğin ve Mustafa Sungur’un Üstad’a yazdıkları mektupta şu ifadelerle yer aldı: "Risale-i Nur imha edilmez" diye yazılan ayn-ı hakikat parçayı Başbakan, Adliye Bakanına ev adresleriyle, yine diğer bakanların da resmî adreslerine gönderdik. Görüştüğümüz meb’uslara veriyoruz. Hepsi de bu hususta çalışacaklarını söylüyorlar. Isparta Mebusu Senirkentli Tahsin Tola, ziyade alâkadar oluyor ve diyor ki: "Hükûmet şimdi komünistlikle mücadeleye başladı. Bu mücadele yalnız zabıta ile olamaz. Nurcular yirmi seneden beri mücadele ediyorlar. Ve hükûmete büyük yardımda bulunuyorlar. Ve bugün memleketteki muhtelif cereyanların en hayırlısı ve en tesirlisi Nurculardır diyorlar."(Emirdağ Lahikası, sayfa:294)
Tahsin Tola Risale-i Nur’ların Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından neşri için Başbakan Adnan Menderes’in talimatı üzerine büyük gayret gösterdi. Ancak bütün ısrar ve gayretine rağmen, yaptığı bu çalışmalardan, muzır manilerin devreye girmesi neticesinde bir sonuç alamadı.
Bu dönemde Risale-i Nur’ların tamamının yeni harflerle neşredilmesi için Üstad Bediüzzaman Hazretleri tarafından verilen talimatın yerine getirilmesi maksadıyla Ankara’da çalışan bir ekip ile birlikte çok büyük hizmetlerde bulundu. Bu günlerde kâğıt bulunmadığı ve ancak karaborsadan temin edilebildiği için, yeterli miktarda kağıdın temin edilmesi konusunda çok hayati katkılarda bulundu. Nur Talebeleri ile birlikte önce Sözler’in ve daha sonraları bütün Külliyatın bu suretle neşri sağlandı ve Üstad’ın şu sitayişkâr sözlerine mazhar oldu:
“Tahsin Tola’nın ehemmiyetli çalışmasıyla Sözler mecmuası resmen Ankara’da tâb’ edilmesiyle hem asayişe, hem Demokrata, hem bu vatan ve millete yüz sene mebusluk etmek kadar fâidesi oldu.” (Emirdağ Lahikasıi sayfa:431)
Ankara’da Risale-i Nurları yeni yazı ile neşretmek üzere çalışan ekipte Said Özdemir, Atıf Ural ve Mustafa Türkmenoğlu ağabeyler gecelerini gündüzlerine katarak çok büyük gayretlerle görev yapıyordu. Senirkent’ten Dr. Tahsin Tola’nın eniştesi ve amcaoğlu Ali İhsan Tola da zaman zaman gelerek çalışmalara dâhil oluyordu.
Tahsin Tola, 1957 seçimlerinde kendisi aday olmadığı halde yeniden aday gösterildi. Ancak bu sefer Isparta yerine Bingöl’den aday gösterildi ve seçilemedi. Bazı Nur Talebeleri bu duruma üzülmüş ve konu Hazret-i Üstad’a intikal etmişti. Üstad, bunun üzerine şu teselli verici sözleri söylemiş ve bu Zat’ın büyük hizmetlerini takdir etmişti:
“Hattâ ben Tahsin Tola’nın tekrar meb’us olmasını istedim, tâ Nurlara hizmet etsin; fakat onun evvelki hizmeti kâfi geliyor. Kapıyı açmış, daha ihtiyaç kalmadı…. Dünya cihetiyle meb’us olmadığından, ayda bir miktar banknot kaybetti. Şimdi onun hizmetiyle Sözler mecmuasının neşriyle milyonlar adamlar içinde yalnız benim hisseme mukabil birşey lâzım olsaydı, ben-elli bin lira kadar bana fayda oldu-eğer param olsaydı, böyle azîm bir yekûn ona verecektim. Şimdi bu hakikati nazar-ı dikkate almak lâzım gelirken, tekrar meb’us olsaydı, bu hakikat nazara alınmayacaktı. Onun için bazı dinsiz zâlimlerin parmağıyla kazanmadığından müteessir olmasın.(Emirdağ Lahikası, sayfa:432)
Demek ki Tahsin Tola’nın Isparta’dan alınarak seçilemeyeceği bir yer olan Bingöl’e kaydırılması bazı dinsiz zalimlerin tertibi ile olmuştu. Fakat beşer zulmetmiş, kader ise her zaman olduğu gibi adalet etmişti. Dr. Tahsin Tola seçimin ardından Sağlık Bakanlığına Müsteşar olarak atanmış, 27 Mayıs 1960 tarihinde yapılan hunhar darbenin ardından milletin vekillerine reva görülen zulümden kurtulmuş ve Yassıada’ya gönderilmemişti.
Seçimlerden sonra Dr. Tahsin Tola, Üstad’ı ziyaret etmiş ve Üstad tarafından tebrik edilmişti. Tahsin Tola bu duruma şaşırmış ve bir yanlışlık var zannıyla “Üstadım, ben seçilemedim ki” demişti. Üstad bunun üzerine “Kardeşim, ben senin seçilmemeni tebrik ediyorum” demişti.
Kız kardeşi Saadet Hanım, Ali İhsan Tola ile evlenerek, hanelerinden eksik olmayan Nur Talebesi misafirlere yıllar boyunca hiçbir şikâyet içinde olmadan hizmet etmiş, bu gayret ve fedakârlığı ile çok dua almış ve büyük hizmetlere vesile olmuştu.
Tahsin Tola’nın bu arada çok büyük bir hizmeti daha oldu. Bu büyük hizmet, “Nurların ve Üstad’ın Avukatı” sıfatını bihakkın kazanan Bekir Berk’in Risale-i Nur hizmetine girmesi hadisesidir. 1958 yılında Ankara’da yakalanan ve hapishaneye gönderilen Nur talebelerini savunmak üzere dostu Av. Bekir Berk’le görüşmüştü.
Av. Bekir Berk başlangıçta tereddüt etmiş ve hapishaneye giderek Nur Talebeleri ile görüşmüştü. Nur Talebelerine “ben bu mahkemede sizi mi savunayım, yoksa davanızı mı” sorusunu soran Bekir Berk, herkesten “sen bizi bırak, davamızı savun” cevabını alınca büyük bir hadise ile karşı karşıya olduğunu anlamış ve kısa bir sürede bütün Risale-i Nur Külliyatını okumuş ve Üstad’ı ziyaret etmişti. Bunun neticesinde bütün varlığı ile Nur’un hizmetine giren Bekir Berk, unutulmaz hizmetlere imza atmış, demir asa, demir çarık yollara düşmüş, Risale-i Nur’la ilgili nerede bir mahkeme varsa bütün gücüyle yetişmeye çalışmış, kahramanca müdafaalarda bulunmuş ve bu gayretleri ile çok sayıda beraat kararı alarak mağduriyetlerin önüne geçmeye çalışmıştı.
Tahsin Tola evliliğinde beş çocuk babası olmuştu. 1983 yılının 23 Mayıs günü vefat eden ve binlerce kişinin katıldığı muazzam bir kalabalık eşliğinde ebedi diyara yolcu edilen Güller Diyarının Kahraman evladı Dr. Tahsin Tola, Senirkent’in yetiştirdiği gayret ve hizmet ehli bir Nur Talebesi olarak gönüllerde silinmeyecek derecede önemli bir iz bıraktı.
Bir Senirkent seyahatimizde, Senirkent Kabristanında bulunan mezarını ziyaret etmiş ve ruhuna fatihalar okumuştuk.
Rabbim, rahmet ve mağfireti ile muamele buyursun ve makamını ali eylesin.