Abdurreşid Şahin 'in yazısı:
Dündar'a göre dindarlık
Can Dündar'ın ‘Mustafa’ adlı belgesel filmi bir hayli tartışılıp konuşuldu. Özellikle bir takım Kemalistler tarafından eleştiri yağmuruna tutulup hakkında suç duyurusunda bile bulunuldu. Filme Kemalistlerin cephe alması bazılarına göre ‘karşı cephede’olanlar üzerinde film hakkında müspet düşüncelere yol açmadı diyemem. Bu gelişen olayları memnuniyetle karşılayanlar bir hayli fazla. Bu meselelerin bakacağım yönünü teşkil etmiyor. Ben olaya farklı açıdan bakacağım.
9-10 Kasım tarihli Hürriyet gazetesinde Ayşe Arman’ın Can Dündar’la yaptığı bir röportaj yayınlandı. Dündar sonunda ağzından baklayı çıkarıverdi. Uzun süren araştırmaları sonucunda M. Kemal’in gerçek amacının ‘iktidarı gökyüzünden yeryüzüne indirmek’ olduğunu söyledi. Üstelik bunu sadece İslama karşı değil bütün kutsal dinlere kaşı yapmak süretiyle insanlığa büyük bir hizmet yapmak istediğini vurguladı. Dündar’a göre ‘bütün hayatını dinle mücadeleyle geçirmiş’ olan M. Kemal ‘bütün insanlık tarihinde dinin siyasal ve sosyal hayattan silinmesinden söz edebilecek kadar radikal bir lider’. Filminde tam anlaşılmayan fakat asıl vermek istediği mesaj buymuş. Otoriteyi semadan arza indirmek için mücadele eden liderin asıl savaşı ne Yunan’a ne de Kürt’lere karşıymış; tüm çabası insanlığa hizmet adına ‘dini siyasi ve sosyal hayattan’ uzak tutmakmış.
Dündar’ın bu yorumuna katılıp katılmamak size kalmış bir şey. Ben burada bunu tartışmayacağım. Beni asıl düşündüren şey, Dündar’ın çok yakında vizyona gireceği söylenen Said Nursi belgeseliyle alakalı. Acaba M. Kemal’in niyetini bu şekilde yorumlayan biri Said Nursi’yi bu tabloda nereye oturtur. Belgeselin ısmarlama olduğu söylentileri bir yana görünenin arkasında neler olduğu beni bir hayli düşündürdü.
Bir taraftan Dündar’a göre dini siyasal ve sosyal hayattan çıkarmak isteyen yani iktidarı semadan arza indimek isteyen M. Kemal, diğer taraftan bütün çabası hayatın her boyutunda otoriteyi semaya çıkarmak isteyen Bediuzzaman. O Bediuzzaman ki dinsizliğin iki cereyanından bahsetmiş. Bir taraftan insaniyet dairesinde ve dünya çapında uluhiyeti inkar ve medeniyet-i beşerin kemalatını tahrip edecek olan deccal ve komitesinden bahsederek ‘Müslüman İseviler’ tabirine layık bir Hıristiyan cemaatin Hz. İsa (as) önderliğinde o zihniyeti öldüreceğini söylerken; diğer taraftan alem-i islam içinde sünnet-i seniyeyi ve şeriat-ı Muhammediyeyi ve dolayısıyla şeairi tahrip etmek isteyen süfyan ve komitesine değinerek Mehdi’nin (as) cemaatinin bu komitenin zihniyetini öldüreceğini vurguluyor. Dündar bunları ve daha nice benzer sözleri söyleyen Bediüzzaman’ı çizdiği tabloda nereye yerleştirecek acaba?
Yine biliyoruz ki onun öngörüsünün birincisi kısmen geniş dairede tezahür etmiş. ‘Din bir afyondur yok edilmeli’ diyen ve komünizmi devlet bazında uygulamaya koyan Lenin, Stalin, Troçki ve hatta Mao gibi dehşetli zatlar zuhur ederek kendi halkı dahil milyonları katletmişler ve komünizm perdesi altında dinsizliği aleme yaymak istemişlerdi. Şimdilerde o dev ya gebermiş ya da maddeci anlayış kılıf değiştirerek kapitalizme dönüşmüş. Onun da eceli yakın.
Öte yandan Alem-i İslamda dini ortadan kaldımak pek kolay görülmüyor. Hatta imkânsız gibi. O halde yapılacak iş dini işlevsiz bırakmak. Siyasi ve toplumsal hayattan çıkarmak ve vicdanlara hapsetmek. Can Dündar’a göre de bu işi M. Kemal yapmak istemiş. Ama ya ömrü yetmemiş ya da yalnız kalmış. Doğrusunu Allah bilir.
Benim niyetim bunu tartışmak da değil. Ben Can Dündar’ın ne yapmak istediğini anlamaya çalışıyorum. Belki fazla komplocu gelebilir ya da su-i zan ediyorsun denebilir ama ben yine de aklıma geleni söleyeceğim.
Risaleleri okuyanlar çok iyi bilir ki Üstad, siyaseti şeytanla denk tutarak ikisinden de Allah’a sığınmış ve siyaseti tamamen terketmiş. Diğer taraftan onun iman üzerindeki yoğun vurgusu -ki imanın kalplerde tahakkuk eden bir hakikat olması, birileri tarafından sosyal hayata müdahale etmemesi şeklinde yorumlanabilir- ve benzeri bahislerde yapılacak yorumlarla dinin vicdani bir olgu olduğu vurgulanabilir. Can Dündar, Said Nursi’ye bu perspektiften bakabilir ve böylece her şey yerli yerine oturur. Tıpkı Suriye, Ürdün ve benzeri Arap ülkelerinde tarikatların sahip olduğu konum gibi Nurculuk da sistemle barışık ve sadece belli ritüeller icra edilen bir tarikat konumuna getirilebilir.
Acaba diyordum Can Dündar sosyal hayattan ve siyasetten uzak bir Said Nursi vurgusuyla karşımıza çıkmasın!
Buna bir kısım Nurcuların ses çıkarmayacağını hatta bu sunumu hoş karşılayacaklarını da beklemiyor değilim. Zaten benim endişem de bu açıdan. Acaba biz Nurcular Said Nursi’yi nereye koyuyoruz? Suizan ya da öngörü bunu zaman gösterecek. İnşallah yanılırım.
Zannederim bundan sonra siyaset, sosyal hayat, şeriat ve iman hizmeti vb. kavramlar üzerinde bir hayli münazaralar olacak.
Ama her ne olursa olsun gelinen süreci hayra yoruyor ve müspet görüyörum. Herkesin düşüncesini hürce ifade edebileceği zaman ve zeminler ufukta görünüyor gibi. Hürriyet ortamı fikirlerin tartışıldığı ve galip olanın değil de haklı olanın güçlü olduğu bir zemin. Bu zemini ümitle bekliyoruz. Fikren kimseden korkumuz yok. Doğruysak şükrederiz yanlışsak da vazgeçer doğrulara sahip çıkarız. Hatadan korkmayız tam tersi hatamızı farkederek yanlıştan kurtulduğumuza memnun oluruz. Neticede kaybedecek bir şey yok.
Son sözüm bir dua olsun. Rabbim kalbimizde hakkı hâkim kıl ki sana hür irademizle, severek tabi olalım. Allahım sen zulmü ve istibdadı sevmezsin! Bizi zulümden ve istibdattan uzak, hür ve hakkın hâkim olduğu bir dünyada yaşat. Hakk’ın tarafındayken ruhumuzu kabzet ve bizi öylece huzuruna al.
Âmin.
Karakalem