İşim icabı yıllardır şehir şehir dolaşıyorum. Balıkesir, Kırklareli, İstanbul ve nihayet Denizli. Her taşınmada belki yüz tane kitabı tasfiye etmek zorunda kalıyorum. Onun için senelerdir en büyük hayalim bir ev alıp, bir odasını kütüphane yapmak. Ama gittiğim şehirlerde kısa süre kaldığım için kirada oturmak zorunda kalıyorum. Nihayet kısa süre önce -Allah ömür verirse 6 yıl kadar kalacağım- Denizli’ye geldim. İlle de “kütüphaneli bir ev olsun” dediğim için haftalardır satın almak için uygun bir ev bakıyorum.
Baktığım semtte evler 300-400 bin TL arası. Site içindeki havuzlu evler daha da pahalı. Dünyanın dört bir tarafındaki açları, susuzları, muhtaçları, evsizleri düşünüyorum. Sırası mı şimdi ev almanın, hem de havuzlu ev almanın, diyorum kendi kendime. Öte yandan benim de küçük bir dünyam, bir anlamda çocuklarım olan kitaplarımın şöyle ayaklarını uzata uzata yatacağı yeri olsa fena mı olur sanki deyip, açı, susuzu unutuveriyorum. Yok, diyorum böyle olmayacak, acilen bir ev almalıyım.
Üç Günlük Dünya, Değer mi 300 Bin Liraya
Kur’an’da, hadiste, peygamberlerin kıssalarında, evliyaların menkıbelerinde, gönül ehlinin sözlerinde “Dünya fani. Üç günlük dünya için değer mi 300 bin TL verip ev almaya” dense de ben yine de bildiğimi okumaya devam ediyorum.
Nuh Peygamber 951 yıl yaşamış. Dünyanın faniliğini anlatmak için insan ömrünün 250 yıla kadar düşeceğini söylemiş. Bunun üzerine ümmeti “O gün geldiğinde insanlar ev yapacaklar mı?”, demişler. Öyle ya, 250 yıl gibi kısa bir ömür için ev zahmetine girmeye gerek var mı?
Mevlana “Dünya bir köprüdür. Üzerine ev yapılmaz” demiş. Öyle ya, köprü geçilmek içindir, konaklamak için değildir.
Hani bir zamanlar ihtiyar bir adam İbrahim Ethem’in sarayının kapısına gelmişti. İçeri alınmayınca ısrarla buranın saray değil, yolcuların üç beş günlük kaldığı kervansaray olduğunu iddia etmişti. İbrahim Ethem “İhtiyar, burası saray, kervansaray değil” deyince, o da “senden önce kimler vardı burada” demişti. İbrahim Ethem “benden önce filanca, ondan önce falanca vardı” deyince ihtiyar dile gelmişti: Bak gördün mü? Demek burası saray değil, kervansaray…
Bütün bunları bilmeme rağmen haftalardır şu ev derdini bir türlü kafamdan atamıyorum. Tek başıma olsam şaha, gedaya kul olmam; ev, bark almam da viran olası dünyada kitaplarım var. Onları koyacak yer bulamıyorum. Hem Nur Şakirdi Ramazan abinin dokuz tane evi varmış. Gelmişim kırkıma. Bir tane de benim olsa ne zararı var, diyorum.
Bu düşüncelerle karşımdaki kitap yığınına bakıyorum. Birden Yılmaz Yılmaz’ın “Yıllardır Bir Ev” isimli kitabı gözüme çarpıyor. Ne güzel tevafuk (!). Buyur buradan yak.
Nur şakirdi Ramazan abi lisanı hali “Benim dokuz evim var. Bir tane de sen alsan ne çıkar” diyedursun başka bir nur şakirdi Yılmaz abi tam tersini söylüyor: Ev falan alayım deme; otur oturduğun yerde.
Ev Parasını Risale-i Nur Evine Bağışlayan Adam
Yılmaz Yılmaz, kitaba adını veren “Yıllardır Bir Ev” hikâyesinde anadan doğma değil, benim gibi sonradan olma bir nur şakirdinin ibretlik hikâyesini anlatıyor. Halim Efendi mütevazi gelire sahip biridir. Yıllardır bir evim olsun diye diye çalışıp durmaktadır. Fakat dünya telaşı ağır bastığından gaflete dalmış, bu dünyayı tatlı görüp, ahireti unutmuştur. 40’lı yaşlara geldiğinde Risale-i Nur sohbetlerine katılmaya başlar. Zamanla hizmetin tadına, helaket ve felaket asrının farkına varır. Gençliğin imanının tehlikede olduğunu hissedip “yangın var” diye telaşa düşen arkadaşlarıyla birlikte bir nur medresesi inşa etmeye karar verirler. Ne var ki o günün şartlarında yeterli parayı bulamazlar. İş başa düşer. Halim Efendinin kalbine bir yangın düşer. Ev satın almak için yıllardır biriktirdiği parayı hizmete bağışlar. Kısa süre içinde inşaat bitirilerek hizmete açılır. Bir evi olmamıştır belki ama artık gençlerle Risaleler okuyacağı bir yurdu vardır. Bu yer onun için bir anlamda ahiret yurdu olur.
Aslında ben de halim, selim bir insanımdır. Dünya malında pek gözüm yoktur ama Halim Efendi kadar da değilmişim meğer. Yılmaz Yılmaz’ın “Bir Nasip Hikâyesi”nde de anlattığı gibi bu işler nasip işiymiş. Zübeyir Gündüzalp’in dediği gibi bu iş her kişinin değil er kişinin, Halim Efendi gibilerin işiymiş. Zira ben hâlâ ev alma fikrinden vazgeçmiş değilim.
Yılmaz Yılmaz, 1980 doğumlu ehl-i kalp bir yazar. Yazdıklarına bakılırsa benim gibi kirada oturuyor. Biraz rindane, çokça şakirt meşrepli bir hikâyeci. Hikâyeleri; Dergâh, Hece Öykü, Edebiyat Ortamı, Türk Edebiyatı, İtibar, Bir Nokta, Yolcu, Aşkar, Karagöz, Mahalle Mektebi, Yağmur gibi dergilerde yayınlandı. Bunları Sâlik Yola Düşünce (2010), Sabahleyin Bir Tantana (2012) ve Yıllardır Bir Ev (2013) kitaplarında topladı.
“Salik Yola Düşünce” tasavvufi derinliğin merkeze alındığı hikâyelerden oluşuyor. Yüzü ahirete dönük bir yolcunun ahiret aleminden devşirdiği hakikatleri ifade ediyor. Şefkat, merhamet, haz ve huzur bir arada.
“Sabahleyin Bir Tantana”da yüzünü biraz daha ahiretten dünyaya dönüp, dünyanın ve insanın hallerine dönen, günlük hayatta karşımıza çıkan sıradan insanların sıradan olmayan hallerine göndermeler var.
“Yıllardır Bir Ev” Yılmaz Yılmaz’ın üslubunun yavaş yavaş oturduğunu gösteriyor. Ruhu ihya, kalbi inşa ve aklı imar edici hikâyeleri yüksek bir sesle dillendiriyor.
İnsan dünyada bir ağacın altında gölgelenen yolcudur. An gelecek ağacın gölgesinden kalkıp yoluna devam edecektir. Bu minvalde Yılmaz Yılmaz’da yolculuk fikri çok ağır basıyor. Anın peşinden uzun bir yolculuğa çıkıyor. Dünyanın geçiciliğini, faniliğini, fenasını, onun arkasındaki bekayı ve Baki’yi hissetmiş. Rilke’nin “Hayatın her durama hakkı var” tezini Bediüzzaman’ın Risaleleri ile harmanlamış. Evet, dünya bir misafirhânedir. İnsan ise onda az duracaktır. Ev almaya ne gerek var.
Sözler, Lem’alar, Şualar erimiş madenler gibi
Yılmaz Yılmaz’ın dili kendisi gibi sade. Risale’den bir dünya, Nur’dan bir ev kurmuş kendine. Tasavvuf ve halk edebiyatını çok iyi okuduğu belli. Hemen her hikâyede kâh konuşma/halk dilinin sahiciliği, kâh tasavvuf dilinin yalınlığı, kâh Risalenin imani ve insani dili var. Tasavvufi temrinler, halk deyimleri ve atasözleri, Risalelerdeki sözler, lem’alar, şualar erimiş madenler gibi birbirine girmiş.
Hikâyelerde an ve olay önemli. An içindeki “iç konuşmalar” hikâyeyi besliyor. Hikâyeye öykü tadı veriyor. Olay olguyla destekleniyor. Taşradaki annenin, babanın, amcanın, şehirdeki kendini gönülleri kazanmaya adamış kadının, esnafın, öğretmenin hayatından bir enstantaneyi olay eksenli gündelik bir dille anlatmanın riskli olacağını düşünen Yılmaz hikâyelere olgusal derinlik katmak için bol bol tasavvufi göndermelerde bulunuyor. Bununla beraber bu göndermeler asla bir mesaj kaygısı taşımıyor. Ne fizik, ne de metafizik bir gerilim var. İnsani ve imani halleri sade ve yalın bir dil ile okuyucuyu yormadan anlatıyor.
Hikâyelerin metafizik çatısını Bediüzzaman üzerine kurgulamış. Öte yandan olay merkezli anlatımı ile Mustafa Kutlu’yu ve olgu merkezli üslubuyla Rasim Özdenören’i hatırlatıyor. Mesel ve kıssaya yakın tahkiyeye dayalı bir anlatım söz konusu.
Satırlar arasından sokağın sesi yükseliyor. Sesler eve kadar geliyor. Anne, baba, amca, çocuk, öğretmen, esnaf gibi toplumun değişik kesimlerden insanlar ihtiyarlıktan, ölümden, yoksulluktan, hüzünden, kaygıdan, huzurdan, manevi zevklerden, imandan, sohbetten, muhabbetten bahsediyor. Hikâyenin bir yerinde bir Çingene ortaya çıkıyor. Bu bildiğimiz Çingenelerden değil. Bediüzzaman’ın Çingenelerinden. Dünyanın faniliğini anladığı için ev almamış, çadırda yaşamayı göze alabilmiş bilge Çingenelerden.
Yılmaz Yılmaz kitabın sonuna doğru gene her on aileden yedisinin gündemi olan “Ev” meselesine dönüyor. O da benim gibi şehir şehir dolaşıp duruyor. Hikâyede hanım ve çocuklar ısrarla ev istiyor. O da dişinden, tırnağından artırıp bir ev alıyor. Böylece ömrünü feda edebileceği sevdiklerinin gönlünü alıyor. Dilerim Rabbim bize de hayırlısı ile bir ev nasip eder. O ev bize evden çok öte ravza olur inşallah.
“Yılmaz Yılmaz”, demişken ben ev almadan önce “Yıllardır Bir Ev” kitabını almıştım. Zaten dergilerde okuduğum hikâyelerdi. Ama bir de şöyle kitap olarak kütüphanemde dursa fena mı olurdu?
Neyse… Ben Yıllardır da ev almak için para biriktiriyorum. Gittim “Yıllardır Bir Ev”i aldım. İnşallah bu sefer olacak. Ben bir ev alacağım. Siz de bir ev almak isterseniz; ev almadan önce Yılmaz Yılmaz’ın “Yıllardır Bir Ev” kitabını almanızı öneririm. Tabii ki evinizin cennet bahçelerinden bir bahçe, “çiçeklerden bir cennet” olmasını istiyorsanız…