Dünya geçici bir metâ, biz geçip gidiyoruz.
Ruhumuz sancılar içinde, nedenini çözemiyoruz.
Ciğerlerimize kadar inen bir sancı var. İçin için ağlıyor ve bu ağlayışı bir sebebe dayandırmak istemiyoruz.
Bir boşluktayız veya bir boşluğun içine düşüyoruz. Ya da yalnızlaşmaya başladığımız için hüzünleniyoruz.
Kimi zaman neyi ne kadar özlediğimizi bile kestiremez hâle geliyoruz.
Dünya geçici bir metâ. Biz onun içinde bir metâyız ve mevt oluyoruz. Hepimiz göçüp gidiyoruz koskoca görünen küçücük âlemden.
Biz bir fâniyiz. Sevdiklerimiz fâni. Yalnızca sevgiyi var edendir Bâki.
Bâki bir âleme, bâki bir sevgilinin yanına tebdil ediliyoruz; günahlarımızla, sevaplarımızla…
Kalbimizde bir korku var bir de ümit, ümidi destekleyen bir de sevgi. Başka götürecek hiçbir şeyimiz yok.
Dünya bir metâ. Zenginlik geçici, fakirlik geçici; biz geçiciyiz ve geçip gidiyoruz.
Yol kısa, ömür kısa; gidiyoruz durmaksızın. Biz gidiyoruz, fâni âlemden bâki âleme.
Ömür bir metâ, geçip gidiyoruz hepimiz.
Bedenimiz musalla taşına uzunca yatarken, hakikat kendisini sessizlik içinde anlatıyor.
Sevdiklerimizle irademiz dışı helalleşirken toprağa gidiyoruz. Çünkü biz faniyiz, bâki âleme göçüyoruz.
Üzerimizde yıllarca taşıdığımız “fanilik mührü” gözümüze gözümüze ilişiyor.
Bedenimiz ruhtan ayrıldığında her şeyin geçici olduğunu, gerçek olanın “iman” olduğunu anlıyoruz.
Bir mahkeme-i kübra, bir saadet-i uzmanın kapısına yavaş yavaş yaklaşırken toprak gibi bir sevgiliye kavuşmanın huzurunu yaşıyoruz.
Geldiğimiz yere dönüyoruz. Topraktan şekil almıştık; pişmiştik, pişmiştik öyle ermiştik kemale. Toprak, yine kucak açıyor bize, yine buyur ediyor bizi; dönüyoruz geldiğimiz yere.
Toprakla kucaklaşıyoruz uzun uzun, serin serin. İlk toprakla dertleşiyor, toprağa kavuşuyoruz. Geçmişi hatırlıyoruz an be an. Topraktan yapıldığımızı anımsıyor ve yine onunla olduğumuzu görüyoruz.
Dünya bir metâ, biz bir metâyız. Dünya bize bir hizmetçi, biz ona bir hizmetçiyiz. Serin toprak ve üzerinde bir çam ağacı.
Kalıcı bir şeyler var geride; gönüllerde bıraktıklarımız. Her gönül, sevdiğini anlatır kendisinden sonra geleceklere ve geleceklere sevdiğinin adını aktarmak ister.
Kalıcı bir şeyler var geride; bir dua ve duanın içinde bir de sevgi var. Bir de, bir de toprağı ıslatan gözyaşı.
Kim bilir kaç kez akıp gittin toprağa ey gözyaşı! Ey gözümden akan kanlı yaşım! Göz kapaklarımdaki sırrım, göz pınarlarımdaki dermanım, göz damarlarımdaki canım. Kim bilir, kim bilir, kim bilir seni ey gözyaşı!
Ey gözyaşı! Sen de, senin sahibinde şimdi toprakla kucaklaştı.
Bil ki dünya bir metâ. Sen sefa için cenneti iste, dünya sana cefa olmasın. Dünyada sefa isteyen, ahrette cefa görür bilesin.
Ey toprak! Sar sarmala beni bağrına. Bağrının derinliklerine al beni, ebedi âleme götür.
amin.amin.amin.