Dünya gemisi, insanlığın ve bütün canlıların gelmiş geçmiş bütün yükünü taşıyan canlı hayatının olduğu mavi gezegenimizi temsil etmektedir. Dünya canlıların yaşayacağı özellikte yaratılmıştır. Dünya gemisi uzay boşluğunda yüzmektedir. Bu yüzme sonucu canlıların yaşayacağı ortam meydana gelmektedir.
Hayatın meydana gelebilmesi için, Dünya gemisi Güneş etrafında ve kendi etrafında döndürülmektedir. Güneş etrafındaki dönüşümünü 365 gün 6 saatte tamamlayarak bir yıl meydana gelmektedir. Dünyanın güneş etrafında dönmesi, mevsimlerin meydana gelmesinde etken rol oynar. Mevsimler, eliptik adı verilen Dünya'nın Güneş etrafında olan yörüngesinin düzlemi ile, Dünya'nın dönme ekseninin yapmış olduğu açı neticesinde ortaya çıkmaktadır.
Güneş sistemi içerisinde dünya güneşin etrafında dönerken aynı zamanda kendi çevresinde dönüş yapar. Yaşanan bu olay neticesinde ise gece ve gündüz meydana gelir. Dünya kendi ekseni etrafında gerçekleştirdiği dönüşü 24 saat içerisinde tamamlar.
Üzerinde yaşadığımız, seyahat ettiğimiz taş, toprak, su ve ateşten yapılan Dünya gemisi saatte 108.000 km hızla, hem ¾’ü su ile kaplı olarak, hem içinde barınan canlıları dökmeden ve saçmadan hem de rahatsızlık vermeden hızla ilerliyor. Gemi seyahat ederken kışı, ilkbaharı, yazı, sonbaharı ve gece ve gündüzü yaşayarak hayatımız mana kazanıyor. Hayat şenleniyor. Alemlerin Rabbine iman eden insanın dünya gemisine bakışı, “Benim Rabb-i Rahîmim dünyayı bana bir hane yaptı. Ay ve güneşi o haneme bir lâmba; ve baharı, bir deste gül; ve yazı, bir sofra-i nimet; ve hayvanı bana hizmetkâr yaptı. Ve nebâtâtı o hanemin ziynetli levazımatı yapmıştır.” (Yirmi Üçüncü Söz, İkinci Mebhas)
Dünya gemisinin sakinlerinden insan canlılar içinde en üstün mevkide yaratılmıştır. Bu üstünlük onun yapısındaki özelliklerinden ileri gelmektedir. İnsan her şeyden önce aklı olan düşünen şuurlu bir varlıktır. Bu onu diğer varlıklar üstünde üstün kılan en önemli özelliğidir. İnsan aklını kullanarak düşünme faaliyetinde bulunur. Düşünerek, tefekkür ederek, okuyarak bilgiye ulaşır. Bilmediklerini öğrenir. Bundan dolayı hiçbir varlık ile kıyaslanamayacak durumda olan insan, canlılar aleminde her şeyi yönetme düzenleme sorumluluğuna sahiptir. Herhangi bir yerde sorumlu iseniz yaptığınız işten dolayı çalıştığınız kurumun patronuna hesap vermek zorundasınız. İnsan sorumlu olduğu için Sahibine, Yaratıcısına hesap vermek zorundadır. Çünkü insan dışındaki bütün canlılar ve alemler insana hizmet ediyor. İnsan halife-i zemin olarak yaratılmıştır. İnsan dünya gemisinde yaşarken, seyahat ederken esas görevi, "İnsanın bu dünyaya gönderilmesinin hikmeti ve gayesi Hâlık-ı Kâinatı tanımak ve Ona iman edip ibadet etmektir.” (Şualar, Yedinci Şua.) Çünkü, “İman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül saadet-i dareyni iktiza eder.”(Sözler, Yirmi Üçüncü Söz, Üçüncü Nokta).
Bir gemiyi sevk ve idare edene kaptan denir. Yolculuğun huzur ve güven içinde yapılabilmesi için, yolculuk başlamadan önce, yolculara sorumluluklarının hatırlatılması, geminin denize ve yola elverişli hale getirilmesi kaptanın görevidir. Dünya gemisinin ve bütün alemlerin Kaptan’ı halife-i zemin olarak görevlendirdiği insana peygamberleri aracılığıyla kitaplar göndererek gemideki sorumluluklarını, neleri yapıp neleri yapmaması gerektiği mesajlarını bildirmiştir. İnsanlık bu mesajlara uyduğunda dünyada huzur ve refah içinde yaşayacağı gibi, gemideki yolculuk sona erdiğinde de ebedi mutluluğu yaşamaya başlayacak.
İnsanlar tarihte zaman zaman dünya gemisinin Kaptan’ının emirlerine uymayarak gemide kargaşa çıkarmışlar, fıtrata uymayan işler, sapıklıklar, zulümlar yapmışlardır. Sahibimiz, Kaptanımız Peygamberimiz (sav) tarafından bize Kur’an-ı Kerimi göndermiştir. Kur’an-ı Kerimde insanlığın ilahi emirlere uymayıp yanlışlar yaptığında başlarına gelen, musibetler bizlere ibret olarak anlatılmaktadır.
Dünya gemisinde insanlığın rehberi olan Kur’an’da anlatıldığı gibi, insanlık tarihi, iman ve ahlak yolundan çıkanlara, Allah’la bağını koparanlara uygulanan nice ilahî gazap tecellilerine şahit olmuştur. Nuh, Ad ve Semud kavimlerinin kendini beğenmiş, fakirleri, zayıfları ezen kibirli insanları; peygamberlere savaş açan, kendisinin tanrı olduğunu iddia eden ve sonunda bir avuç suda yok olan Firavun; bir sineğin mağlup ettiği Nemrut; zenginliği ile övünen Karun; yaşayışları fıtrata aykırı hayvanlardan daha aşağı olan ahlaksız Lut kavmi ve benzerleri, zulüm, adaletsizlik ve isyanlarına bürünerek bu dünya gemisinden cezalandırılacakları ebedi aleme göç etmişlerdir.
Rabbimiz, Kaptanımız şöyle buyuruyor:
“Onlara, kendilerinden evvelkilerin; Nûh, Âd ve Semûd kavimlerinin, İbrâhîm kavminin, Medyen halkının ve altüst olan şehirlerin haberi ulaşmadı mı? Peygamberleri, onlara apaçık mûcizeler getirmişti. Allâh onlara zulmedecek değildi, fakat onlar kendi kendilerine zulmetmekte idiler.” (Tevbe suresi, 70. ayet)
Küfür, isyan, zulüm ve haksızlık tarihi, ilahî intikamın dehşetli örnekleri ile doludur. Bugün de dünya gemisinde, kulluk çizgisinden uzaklaşan, sorumluluğunu bilmeyen, keyfine, zevkine ve arzularına göre yaşayan, Allah’ı unutan, Allah’la bağını kopartan, her türlü bataklığa giren, her çeşit zulmü kötülüğü yapan, komplo teorileri ile ilahi iradeye meydan okuyan, her nevi pisliğe bulaşan, nefsin arzu ve istekleriyle hayvanlaşan, gururuyla firavunlaşan, zenginliğiyle şımaran, idrakiyle ukalalaşan, hissiyatıyla canavarlaşan insanlar, toplumlar var. Bugün bütün dünyayı zengin, fakir ayırt etmeden ziyaret eden, beni de yeni yıla girerken ziyaret eden Cenab-ı Hakkın Şafi isminin tecellisiyle ziyaretine son veren şu anda iki milyondan fazla insanı ölümüne sebep olan Koranavirüs musibeti, küfür, isyan, zulüm, adaletsizlik ve haksızlıkların ilahi intikamı olabilir mi?
Dünya gemisinde seyahat eden insanın yaptığı Titanic gemisinden de bahsederek ibret ve ders alalım. Gelmiş geçmiş en büyük ve trajik deniz kazası, hatta felaketi diyebileceğimiz Titanic’in hikayesini bilmeyen hiç kimse yoktur. Sinemada gösterildiğinde hepimizi oturduğumuz koltuğa mıhlayan, bu etkileyici olayı hatırlayalım.
1900'lü yılların başında tarım toplumundan hızla sanayi toplumuna geçen batı insanı, kainata hükmettiği zannına kolayca kapılmıştı. Yaptıklarını hiçbir kuvvetin yok edemeyeceğini söylüyor ve adeta her şeye meydan okuyordu. O güne kadar imal edilen gemilerin en büyüğüne 'Titanic' isminin verilmesi de bu cüretten kaynaklanıyordu. Çünkü Yunan mitolojisindeki en ünlü Tanrılardan birisinin ismi Titanic idi. Titanic’te Dünya gemisinin Kaptan’ına isyan ediliyordu. O’nun mülkünde O’na rağmen iş yapılıyordu. Sonuç, tarihte yaşandığı gibi, küfür, isyan ve zulümün cezası ilahi intikamdır.
Titanic’i üreten mühendisler Titanic için “Ne olursa olsun bu gemi batırılamaz” demişlerdir. Gemideki birçok subay yolculara sık sık "Bu gemiyi Allah bile batıramaz" diyor ve bu kör inatlarını geminin batış halinde bile yenilemekten kendilerini alamıyorlardı. Toplam 46 bin tonluk bu döneminin en büyük transatlantiğinde toplam 16 kazan vardı. 66 bin beygir gücüne sahip olan gemi saatte döneminin en hızlı süratine ulaşarak 23 deniz mili yapıyordu.
Gemide seyahat etmek isteyenlerin yerleri ödedikleri paraya göre tespit ediliyordu. Fakir olan yolcular geminin alt katlarında seyahat ediyorlardı. Buralar 2. ve 3. mevki olarak adlandırılıyordu. Geminin üst katlarında yer alan birinci mevki için bugünün parası ile 50 bin dolar ödeyen yolcular büyük bir lüks içesinde seyahat ediyorlardı. Gemide 6 bin tane Havana sigarası ile 1 sınıf kamera-suitlerde odun yakılan 28 tane şömine bile vardı. İrlanda'nın 'Harland and Wolff' gemi tezgahlarında üç yılda tamamlanan Titanic 1912 yılının 10 Nisan günü, İngiltere’nin Southampton Limanı'ndan ilk ve son yolculuğuna adım attı. Devasa geminin Southampton - New York arası yaptığı yolculuk 1912 yılının 14 Nisan'ını 15 Nisan'a bağlayan gece sona erdi. Gemi battığında geminin 1. mevkiinde seyahat eden zenginlerde, 2. ve 3.mevkiide seyahat eden fakirlerde öldü.
Bütün insanlık dünya gemisindeyiz. Fakiri de zengini de aynı gemideyiz. Gemide 15 trilyon doları olanda, 15 doları olanda, hiç parası olmayan da seyahat ediyor. Gemi batarsa alt kattaki fakirlerde üst kattaki zenginlerde ölecek. Geminin Kaptan’ı Sahibi zenginlerin servetlerinin bir kısmını fakirlere vermelerini emrediyor. Gönderdiği son mesajı olan Kur’an’daki emir ve yasaklarına uyulmasını, insanın haddini aşmamasını, ilahi iradeye uyulmasını istiyor. Dünya bu emirleri dinlememenin sıkıntılarını, krizlerini fakirlik, açlık, israf, küresel ısınma, hastalıklar, obezite, sefalet, savaşlar ve terörizmle yaşıyor.
Yaşanan büyük musibetler, hastalıklar herkesin aynı gemide yaşadığını ve birbirlerini ezerek, sömürerek, öldürerek güçlü ve üstün olmanın değil; birbirleriyle yardımlaşma, dayanışma içinde olmanın gerekli ve elzem olduğunu gözler önüne seriyor. Koronavirüs musibeti bu gerçekleri bir daha insanlığa hatırlatıyor. Araştırmalar Koranavirüsün dünya çapında ekonomik eşitsizliği büyüttüğünü, zenginin daha zengin, fakirin daha fakir hale geldiğini söylüyor. Dünya gemisinde alt kattaki fakirler ile üst kattaki zenginler Koranavirüs hastalığına aynı uzaklıktadırlar ve sorumlulukları eşittir.
“İnsanlığın ekserisine mutluluk getiremeyen ve insanları ücretli köleler haline getiren Batılı Medeniyet ömrünün sonuna gelmiştir. Koronavirüsle oluşan veya oluşturulan ölüm korkusu ile bu sistemlerini daha da kökleştirmek istemektedirler. Ancak yaşamak için herkesin eşit sorumluluk sahibi olduğunu ispat eden ve küresel işbirliğini zaruri kılan koronavirüs ve benzerleri vakalar, iletişimle bir köye dönüşen dünyada refahın da paylaşılmasına giden yolda adımlar atılmasına zemin hazırlayabilir. Zira insanların, insanlık hakkı için, ihtiyaçtan kaynaklanan arzusunun önündeki hiçbir engel uzun vadede baki kalamaz. ” ( Arslan, Ali, Salgın Hastalıkların Tarihi Dönüşümlere Etkisi ve Korona Kartı, İskenderiye Kitap, İstanbul 2020, s. 75)
Dünya gemisindeki insanlar ekonomik olarak eşit bir şekilde yaratılmamışlardır. Her toplumda zenginler de vardır, fakirler de... Aslında toplumun ahenkli işleyişi için bu farklılık bir bakıma da gerekmektedir. Çünkü sosyal bir varlık olarak yaratılan insanların birbirleriyle ilişki içinde olmaları, yardımlaşmaları ancak bu farklılıkla mümkündür. Diğer taraftan insanların bazısı zenginliği, kimisi de fakirliği ile sınanmaktadır. Öte yandan herkes helâl rızkını elde etmek için çalışmak zorundadır. Allah kiminin rızkını genişletir, kiminkini de daraltır. Dünyada kavgaların, terörizmin, savaşların, ekonomik ve sosyal krizlerin, huzursuzlukların kaynağının en önemli sebebi zekatın verilmeyişi, infakın yaşanmamasıdır. İslamiyet yardımlaşmanın, dayanışmanın, refahı adil paylaşmanın formülünü zekâtın verilmesini farz kılarak, faizi yasaklayarak vermiştir. Bu formül ile hem fakirler onurlu bir hayat seviyesine ulaşabilir, hem de iki tabaka arasındaki çatışma potansiyeli, sevgi, şefkat, saygı ve kardeşliğe dönüşür. Kur’ân’ın bu çözümü dünyadaki fakirliği ortadan kaldıracak etkili bir yoldur. İnsanı bilhassa fakir, mağdur, mazlum insanı hiç sayan, görmeyen sistemin sonu yaklaşmaktadır. Dünyada küresel barış ve refah isteniyorsa, küresel yardımlaşma şarttır. Bunun için, “İslam’daki zekat ve benzeri yardımları dünya fakirleriyle paylaşmak üzere zenginlerden, küresel zenginlerden temin edilecek mecburi bir paylaşım sistemi tatbike konmalıdır, ” tezimi gündeme getiriyorum.
Küresel yardımlaşma için dünya gemisinde kuvvet, menfaat, çatışma, ırkçılık, sömürgecilik, zevk ve eğlence düşkünlüğü gibi ilkelere dayanan insanlığın yüzde seksenine yaşanmaz bir hayat; yüzde onuna hayalî bir mutluluk vermiş, diğer yüzde onunu da ikisi arasında bırakmış seküler, oluklarından kir akan kapitalist anlayışına karşılık; oluklarından nur akan tüm insanlığı huzura kavuşturacak hak, adalet ,merhamet, şefkat, yardımlaşma, dayanışma ve kardeşlik ilkeleriyle birlikte barış ve sevgi toplumlarının temelini atan İslam medeniyetin sayfası açılacaktır. İslam medeniyeti insanlığa altın çağlar yaşattı, yine yaşatmak için insanlığı şemsiyesi altına çağırıyor. İki dünya mutluluğunu yaşatacak, dünyayı pisliklerden, adaletsizliklerde kurtaracak, doğruluğu, barışı, refahı, huzuru, kardeşliği hakim kılacak, ‘Hakiki insaniyet İslamiyet’tir.’