Bismillahirrahmanirrahim
İ’lem eyyühe’l-aziz!
Küre-i arz mağazasından me’kûlât ve meşrûbat ve libas ve sair ihtiyaçlarınızı temin ediyorsunuz. Parasız aldığınız bu malları İlâhî hazineden almayıp birer birer esbaba yaptıracak olursanız, acaba bir nar tanesini ne kadar zamanlarda elde edip ne kadar pahalı alacaksınız? Çünkü o nar, bütün eşya ile alâkadardır. Az bir zamanda, az bir kıymetle husule gelmesi imkân haricidir. Ve aynı zamanda, ondaki ziynet, intizam, san’at, râyiha, tat ve koku gibi lâtif şeylerden anlaşılıyor ki, o nar tanesi öyle bir Saniin masnûudur ki, icadında külfet ve mübaşeret yoktur.
Mesele böyle olduğu halde, haşeratın zevk ve heveslerini tatmin için herbir noktasında bin türlü i’câz nükteleri bulunan o küre-i arz mağazasındaki eşyanın Sânii ya şuursuz, hissiz, iradesiz, ilimsiz, ihtiyarsız, kemâlsizdir ki, bu kadar bol zîkıymet antika eşyayı parasız dağıtıyor. Bu bâtıl ihtimal, isbata muhtaç olmayan bedihî bir hakikattir. Veya o hazine sâhibi, o hazineyi, âhirete gitmek üzere gelip muvakkaten kalan insanlara, İlâhî ve Rahmânî bir sofra olarak yaratmıştır. O hazine-i gaybda eşyanın icadı “Kün” emriyle bağlıdır. Ve bütün eşyanın melekûtiyetleri, santral gibi, Hakîm, Kadîr, Mürîd, Alîm bir Vâcibü’l-Vücudun yed-i kudretindedir.
Maahaza, o İlâhî sofradaki eşya yalnız insan ve hayvanların lezzet ve zevklerini tatmin için değildir. Herbir ferd-i müstehlikte zevilhayata âit cüz’î faidelerden başka esmâ-i İlâhiyenin tecelliyatına ve faaliyetteki esrar ve şuûnâtına ait gayr-ı mütenâhi hikmetler, gayeler vardır. Öyle ise, bu ziyafet-i âmme ve bu feyz-i âmmın bir kör kuvvetten neş’et etmesi ve bu eşyanın semeratı sel gibi akıp ittifakı ve tesadüfün eline havalesi muhaldir. Çünkü, o eşyanın intizamlı hakîmâne teşahhusatı ve şuurkârâne muhkem hususiyatı, kör tesadüf ve ittifakı reddediyor. Öyle de, o sofra-i rahmetteki ucuzluk ve kolaylık ve çokluk o eşyanın bir Cevad-ı Mutlakdan, bir Hakîm-i Mutlaktan, bir Kadîr-i Mutlakdan geldiğini gösteren şahitlerdir. (Mesnevi-i Nuriye, Zeylû'l-Hubâb)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
âhiret : öldükten sonra yaşanılacak olan sonsuz hayat
alâkadar : alâkalı, ilgili
Alîm : küçük büyük, görünen görünmeyen, gelmiş ve gelecek herşeyi hakkıyla bilen ve ilmi herşeyi kuşatan Allah
antika : eski ve kıymetli san’at eseri
bâtıl : doğru olmayan, yalan, yanlış
bedihî : açık, aşikâr
cüz’î : az, sınırlı, ferdî, bireysel
esbab : sebepler
esmâ-i İlâhiye : Allah’ın isimleri
esrar : sırlar
eşya : şeyler; varlıklar
ferd-i müstehlik : tüketen, tüketici kişi
gayr-i mütenâhi : sonsuz
hakikat : gerçek
Hakîm : herşeyi hikmetle belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan Allah
haşerat : küçük zararlı hayvanlar
hazine-i gayb : görünmeyen hazine
heves : nefsin arzu ve isteği
hikmet : gaye, fayda, anlam, sır
husule gelme : meydana gelme
i’câz : mu’cize oluş; bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakan olağanüstülük
i’lem eyyühe’l-aziz : “Bil ey aziz, saygıdeğer kardeşim!” mânâsında muhatabı uyarmak ve dikkatini çekmek için kullanılan bir söz
icad : var etme, yaratma
ihtiyar : dileme, seçme, tercih etme
İlâhî : Allah tarafından olan
imkân harici : imkânsız, imkân dışı
intizam : disiplin, düzen
irade : dileme, tercih, seçme gücü
Kadîr : herşeye gücü yeten, sonsuz güç ve kudret sahibi Allah
kemâlsiz : mükemmellikten uzak, noksan
külfet : güçlük, zorluk
kün emri : Arapça “kün = كُنْ”, yani “Ol” emri
küre-i arz : yerküre, yeryüzü
lâtif : şirin, güzel, hoş
libas : elbise
maahaza : bununla beraber
masnû : san’atlı şekilde yaratılmış varlık
me’kûlât : yiyecekler
melekûtiyet : bir şeyin görünmeyen iç yüzü, aslı, hakikati
meşrûbat : içecekler
muvakkaten : geçici olarak
mübaşeret : doğrudan temas
Mürîd : her şeyi istediği gibi, istediği zamanda ve keyfiyette yapan ve bir anda sonsuz şeyleri dilemekten âciz olmayan Allah
nükte : ince mânâ
Rahmânî : rahmeti sonsuz, yarattıklarını esirgeyip koruyan, şefkat eden ve rızıklandıran Allah’a âit
râyiha : güzel koku
sair : diğer
Sâni : herşeyi mükemmel ve san’atlı bir şekilde yaratan Allah
şuûnât : hâller, durumlar, vaziyetler
tatmin : doyurma
tecelliyat : tecellîler; yansımalar
temin etmek : sağlamak
Vâcibü’l-Vücud : varlığı zorunlu olan, var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmayan Allah
yed-i kudret : Allah’ın kudret eli
zevilhayat : canlılar
zîkıymet : kıymetli
ziyafet-i âmme : umumî, herkesi içine alan ziyafet
ziynet : süs