İnsanlar, hayatlarının hiç değilse bir bölümünü köyde geçirmek istiyor. İnsanoğlu son 20 yıldır olağan dışı olaylarla karşılaşıyor. Seller, kasırgalar, kuraklık, iklim değişikliği dünyanın hemen her bölgesinde yaşanıyor. Eskiden yağmur yağdığında dışarı çıkıp toprağın kokusunu hissetmek isteyenler, şimdilerde yağışı görünce sel korkusuna kapılıyor. Çukurova Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Atabay Düzenli, ‘’Dünyayla ilişkimizi iyi kuramadık, bize sağladıklarını anlayamadık, sonuç kötü oldu’’ dedi. Dünyanın, hoyratça değerlendirmelere karşı kendini korumak istediğini ifade eden Düzenli, şunları kaydetti: ‘’Dünyanın insana değil, insanın dünyaya ihtiyacı var. Bu gerçek yavaş yavaş su üstüne çıkmaya başladı. Hayat akışı yapaydan tabiliğe doğru yöneliyor artık. İnsanlar köy yumurtası arıyor. Yayla ürünlerini tercih ediyor. Hayatlarının hiç değilse bir bölümünü köyde geçirmek, kendi ürünlerini yetiştirmek istiyor. İnsanlar, bugünün teknolojisiyle kontrol edilemeyen domuz gribini, ‘dünü’ kullanarak yenmeye çalışıyor. Adaçayı, karanfil karışımı gibi formüller geziyor ortada. Tabi GDO’suz adaçayı bulmak kaydıyla... Kısacası doğallık fark edilmeye başlandı. Geç kalmadan tabiatta kalanları yerlerinde tutmak için gerekeni yapmalıyız.’’
TARHANAYI ÖĞRETMELİYİZ
Teknolojİnİn sağladıklarıyla insan sağlığı ilişkisinde sorunlar yaşandığını vurgulayan Atabay Düzenli, ‘’Giysi ve yiyeceklerde zararlı kimyasallar tedirgin ediyor. Her mevsimde bulduğumuz taze meyve ve sebzenin genlerinden şüphe eder hale geldik’’ dedi. Lüksü ve israfı bir tarafa bırakıp, tabiatta yaşayan canlıların örnek alınması gerektiğini vurgulayan Düzenli, şunları kaydetti: ‘’Eskiden insanlar yiyeceklerin tadını, kokusunu bir sonraki sezona kadar özlüyordu. Onu hayata bağlayan unsurlardan biri bu olamaz mı? İmkânlar ve seçenekler çok değildi ama tabiidi, insanlar mutlu ve sıhhatliydi. Anne-babalar çocuklarına oyuncak yapıyordu. Büyük çocuklar kendi oyuncaklarını kendileri üretiyordu. Hiç kimyasal kullanmadan, tabiattaki malzemelerle. Sonra unuttuk bunları... Ama artık tabiilik fark ediliyor. Tabi hayat örneklerini çoğaltmalıyız. Burada büyüklerin küçüklere borcu var. Büyükler çocuklarına raflardaki el alemin ne olduğu belirsiz ürünlerini terk ettirmeli. Reçelin, tarhananın, salçanın nasıl yapılacağını öğretmeli. Biberin, patlıcanın, domatesin kurutulabileceğini göstermeli. Börek için yufka açmanın zor olmadığını anlatmalı. Bunları yoksulluktan değil, tabi oldukları için tercih ettiğini vurgulamalı. Varsın çorabımız yamalı, gömleğimizin yaka ve kolları değişmiş,ceketimiz ters yüz edilmiş olsun. Yeter ki sağlığımıza zararlı olmasın.’’
Yeni Asya