Evlâdına, Allahü Teâlâ’yı ve peygamber sallallahu aleyhi ve sellem efendimizi öğretmeyen, sevdirmeyen, ana ve babalar onun hem dünya hem de âhiret kâtili sayılır. Evlâdına dinini öğretmeyen ana-baba, dünyanın en merhametsiz insanlarıdır.
Çocuk üşümesin, uykusuz kalmasın diye onu namaza kaldırmamak cinâyetlerin en büyüğü sayılır. Bu iyilik değil ona karşı en büyük kötülükdür. Bundan daha büyük bir budalalık tahayyül edilemez.
Ana-baba merhametli iseler, evlâdlarını seviyorlarsa evvelâ dinlerini öğretirler, sonra da dünya ile alâkalı ilimleri. Dinlerini öğretmeyi ihmal edip dünyada yalnız para kazanılacak bilgileri öğretirlerse merhametsizlerin en merhametsizleri oldukları meydana çıkar.
Kaldı ki evlâdına karşı merhametli olmak demek, kendisine de merhamet etmek demektir. Çünkü ana ve baba da çocuklarına dinini öğretmedikleri için yanacaklardır. Yani çocuğuna İslâmiyeti öğreten, kendisi de cehennemden korunmuş olacaktır.
ÇOCUK TERBİYESİNDE ÖLÇÜLER
Aile ocağında, evlâdın dünyaya gelmesiyle, evlâd hakkı, evvelâ evlâdına güzel bir isim vermekle başlar.
Zekî, akıllı kimseler, çocuklarının terbiyesi hususunda itidalli hareket ederler. Ne fazla şımartırlar, ne de ürkütürler. Lüzumundan fazla korkutmazlar. Çünkü fazla korku çocuğun, anaya-babaya karşı sevgisini azaltır. Halbuki çocuğa ölçüsünde olmak şartıyla sevgi ve şefkat gösterilmelidir.
Bazı kimseler de çocuklarına karşı aşırı düşkündürler, adeta başlarına taç ederler, bu yüzden çocuklarının yerli yersiz her istek ve arzularını hoş karşılarlar, böyle hareket etmekle, onların terbiyelerini ihmal etmiş olurlar. Böyle yetiştirilen çocuklarda her isteklerinin yapılacağı kanaati hâsıl olur. Büyüdüklerinde de anaya-babaya karşı itaatkâr olamazlar. Âsi olurlar.
Bazıları da aşırı baskı yaparlar, azıcık olsun hürriyet vermezler. Zaruret halinde dahi konuşmasına müsamaha etmezler. Böyle olunca da, zahiren çocuk itaatkâr görünse bile, bazen bu hal onu isyan ve karşı gelmeğe kadar sevkeder.
Her şeyde olduğu gibi çocuk terbiyesinde de orta hali tercih etmek gerekir.
Cenâb-ı Hak, bazı ebeveyne üç beş çocuk nasîb eder, dikkat edilirse, şekilleri ve renkleri dahi biri birine benzemez. Dış görünüşleri ayrı ayrı olduğu gibi, akıl, zekâ, anlayışları da farklıdır.
- Bazı çocuklar yaradılış itibariyle, çok ince ruhlu, hassas ve anlayışlı olurlar. Onlara güler yüz ve nezaketle muamele etmeli. Çünkü onlar duygulu olduğu için ufak bir imâ ve işaretle hallerini hatalarını düzeltirler nezâket ve yumuşak muameleden haz ederler. Sert ve haşin muamele bunları üzer, huysuz ve hasta eder. Bu zümre azın da azıdır.
- Bazı çocuklar ise bu terbiye şeklinden anlayamazlar. Onlara açıkdan açığa “şunu yap, bu faidelidir. Şunu yapma bu zararlıdır” demelidir. Nasıl olsa ileride kendi hatasını anlar deyip de söylenilmesi icâb eden sözü söylemekden çekinmemelidir.
- Bazıları ise hissiz, anlayışsız olur. Söz kâr etmez. Bunlar da sırasına göre menfaatlerini kısma veya tenhada tehdid ve tekdir suretiyle terbiye edilir.
- Bir zümre de anaya babaya karşı cür’etkâr ve saygısızdır. Güzel muameleden hiç nasibleri yokdur. Sebebi ise, kötü arkadaşlarla yakınlık peyda etmişler, ana-babaları bu hususa dikkat etmemişlerdir.
Kaynak: Sâdık Dânâ, Altınoluk Dergisi, 208. Sayı, Haziran 2003