Mehmet Paksu'nun yazısı:
Ekonomik krizin Kur'ânî boyutu
"Şimdilerde dünyada görülen ekonomik krizi ulema nasıl değerlendiriyor?" (Falak Ha. Sidney)
İslam uleması, krizlere ve sorunlara hep Kur'an ölçeğinde bakar. Mülk Allah'ındır. O mülkü dilediğine verir, dilediğinden çeker alır. Dilediğinin izzetini artırır, dilediği kimseyi de zillet içinde bırakır. Yüce Allah insanı malıyla, mülküyle, ürettikleriyle, tükettikleriyle imtihan eder.
Açlık, susuzluk, yokluk, kıtlık ve korkularla sınava tabi tutar. Sabırlarını ve dayanma güçlerini dener. Sınavı kazananlar mükâfatlarını alırken, kaybedenler perişan olur. Şayet insanlar arzu ettikleri her imkana kavuşsalardı, yeryüzünde taşkınlık yapar, azgınlaşır, zulmeder, yoksulları, fakirleri ve zayıfları ezerdi.
Onun için Allah rızkı, nimetleri bazen bollaştırır, bazen de daraltır. Bollaştıran da, daraltan da O'dur. Çünkü her şeyin hazinesi O'nun yanında, her şeyin dizgini O'nun elindedir.
Servet insana bir emanet olarak verilir. Ondan kendisi istifade eder. Alır, satar, yer, içer, kullanır. Fakat ihtiyaç fazlası her tür gelir beraberinde paylaşımı da getirir. İnsan paylaşan varlıktır. Elindekini muhtaç birisiyle paylaşmakla sorumludur. Yüce Allah dileseydi, yeryüzünde hiçbir fakir ve yoksul insan bırakmazdı. Fakat bazısına çok, bazısın da az vermekle iki taraf arasında bir bölüşümün, paylaşımın ve yardımlaşmanın esaslarını getirmiştir. Bunun için nimetler paylaştıkça artar.
Paylaşım barışı, huzuru ve asayişi sonuç verir. Varlıklı kesimle, dar gelirli arasında sevgi, saygı ve kardeşlik ancak bu yolla gelişir, yaşar ve devam eder. Şayet servet tek ellerde toplanır, bankalarda birikir, zenginle fakir arasında mesafeler iyice açılır, yoksullar unutulur da aç ve açıkta kalırlarsa uçurumlar büyür, adalet kaybolur, dünyanın dengesi sarsılır. İşte o zaman bir felaketlerle yüz yüze gelir, isteyerek vermediği servet, istemediği ve beklemediği biçimde gözünün önünde erir. "Biri yer, biri bakar, kıyamet ondan kopar" gerçeğiyle karşı karşıya gelir.
Bu gerçeği sadece İslam alimleri dile getirmedi, Hıristiyan din adamları da söylemekten çekinmedi. Hz. Musa zamanında Karun, Peygamberimizin zamanında da Sa'lebe servetini muhtaç insanlarla paylaşmadıkları, vermenin zevkini yaşamadıkları, aç karınları doyurmanın tadını almadıkları için hem dünyalarını kaybettiler, hem de sonsuza açılan geleceklerini...
Ama asıl olarak dünyayı bu krize, bu açmaza ve bu felakete sürükleyen sebep, faiz ekonomisinin parayı yönlendirmesi ve dünyadaki gelirin neredeyse, yarısının belli bir kesimin elinde toplanmış olmasıdır. Faiz, "Sen çalış, ben yiyeyim", "Sen yokluk içinde kıvran, ben bolluk içinde yüzeyim" anlayışını tetiklediği ve hayata kıskacı arasına aldığı için ekonominin karnı şişti, şişti ve sonunda büyük bir gürültüyle patladı, kokusu da her tarafı sardı, sarmaladı.
Borsada kaybedenlerin başlarını ellerinin arasına alıp bunalıma girmeleri, ekonomi devlerinin şaşkına dönmeleri, para babalarının şok üstüne şok yaşamaları, insan odaklı olmayan sistemlerin, insanın saadetine göz diken ideolojilerin "hayat destek fişlerinin" çekilmesiyle sonuçlandı. Kur'ân'ın getirdiği çözüm gün gibi açık, sabah gibi aydınlıktır. Nimet şükür görürse, artar, yoksa elden çıkar, gider. Nimetken felakete dönüşür
Bugün