Film çekim sahnelerinde her şey hazırlanıp çekime başlarken “Motor” konutuyla başlar. Yazılmış bir senaryo var. Oyuncuların eline verilmiş bir senaryo olur. Genellikle yaşanmış hayatların bir kesiti rol icabı yaşan(mış) gibi oynanacak.
Çekimler bölümler halinde gerçekleşir. Oyun aslına uygun oynanmadığı zaman “STOP” sesi ve sil yeni baştan aynı sahne tekrar oynanır ve çekim yapılır.
Gerçek hayatın senaryosunun yazılışının tekrarı olmuyor maalesef.
Oldu- olmadı, “motor”, “stop” komutları gibi yeniden çekmek de mümkün değil.
Gerçek olmayan temsili oyun ne kadar gerçeğe yakın taklit edilebilirse filmin sanat değeri, sanatçının keyfiyeti ve kabiliyeti o kadar yüksek demektir. Büyük sanatçı olmanın ölçüsü de sayılıyor.
Nasıl yani suali akla gelirse… “Mış gibi” yaptığı rolü gerçeğine yakın yapmış olmasıyla ölçülüyor yeterlilik.
Meselâ, toplumun en alt sosyal statü seviyesine örnek gösterilen çobanın hayatının bir gününden belirli bir kesiti aynen yapabilirse büyük sanatçı oluyor.
Peki sıfır zemin seviyesinde bir sosyal statüde yer verilen gerçek çoban bir ömür başarıyla oynadığı rolden dolayı daha büyük değil mi?
Malûm Kemal Sunal’ın “Çöpçüler Kralı” filminde çöpçü değil de oyuncu Kemal yere göğe sığdırılamadı.
Meselâ. TRT’de “Bizimkiler” dizisinde “Cafer” rolünü oynayan büyük sanatçı kabul edilir. Bence de öyledir. Ama gerçek hayatta kapıcı sıradan bir insan kabul ediliyor. Öyledir de.
Elbette kapıcı ve benzeri görevleri yapan, insan olarak da görevi itibarıyla de değerli insanlardır. Özellikle not düşelim.
Sanat ve estetik sahaya daha fazla önem verilmesi gerektiğini düşünenlerdenim
Hayatın, senaryosu, kurgusu, vurgusu, sorgusu ve dolgusu nasıl olmalı?
Ne kadar yaşandığı değil nasıl yaşandığı önemli.
Kemiyet (sayı) değil, keyfiyetin (kalite) önemli olduğunun altını çizelim.
“Keşke” sözünü doğru bulmayan düşünen yazanlar var.
“Keşkesiz hayat” öneriyorlar. Keşke demeyin diyorlar ama. Doğru değil.
İnsan hatadan hali olamadığı için geçmişe dönüp keşke dediği yaşanmışları olmuştur, olacaktır ve olmalı.
“Yeniden başlama fırsatım olsaydı veya şimdiki aklım olsaydı” diye başlayan sözlerinde dışa vurmasa bile bilinç altından “ah… keşke!!!” nidası çekenlere sözümüz.
Yaşanmış yılları özensiz, senaryosuz, hedefi ve amacı belirsiz akıntıya kürek çekmiş, heva ve hevesine göre filmde oynayanların daha derin bir “Ah!!!” çektikleri muhakkak.
-Bu işe bir çare yok mu?
-Var elbet
Cenab-ı Hakk‘ın rahmeti, şefkati, merhameti o kadar geniş ki, yaşanmışlar silinmese de yaşanmamış gibi günahları silme fırsatı vermiş. Tövbe ve istiğfar etmek şartıyla.
Bilhassa rahmetin yoğun ve sağanak yağdığı bu mübarek zamanlarda.
“Ah”ları “Oh”lara çevirebilme fırsatı bahşedilmiş.
Tövbe istiğfar ile hayata reset atıp yeniden formatlama fırsatı son nefese kadar fırsat tanınmış.
Cenab-ı Hak sonsuz rahmet ve merhametiyle kabul edeceğini Kur’an-ı Kerim’de net bir şekilde buyuruyor. Çok şükür.
Dine, imana tebliğ sürecinde bu hususa dikkat çekilerek insanlarla iletişim daha kolay temin edilebilir.
Bir cami imamı cami dışına bir cümle yazmış. İnternetten okumuştum. Bilenler vardır.
“Bence affeder gel bi konuş istersen” diye bir yazıyı uzaktan görünecek büyüklükte caminin dışına yaptırmış. Güzel, orijinal bir hizmet tarzı ve yaklaşımı. Tebrikler o hocaya.
Evet geçmiş, yaşanmış hayatı film setinde olduğu gibi yeniden yaşamak mümkün değil ama hataları, günahların silinmesine Cenab-ı Erhamürrahim tevbe ve istiğfar ile silmesine fırsat tanıyor. Kıymetini bilelim.
Yeniden başlamak için bir şeyler düşünmek, yapmak gerek.
Eskiden yaşanmış güzellikleri döndüre döndüre, köpürte köpürte anlatmayı seviyoruz.
Ancak fiili olarak gücümüzü aşmayan aynı hizmeti yapmaya gelince mazeretleri ardı ardına sıralıyoruz. “Biz yaşlandık, zamanında çok koşturduk” vs.
Yabancı yazara ait bir kitapta mealen şöyle cümle dikkatimi çekmişti: “Mazeret bulmakta başarılı olanlar hiç başka alanda başarı elde edemez.”
Bizler, hele hele yaşlanmış kesimdekiler, geçmişteki, askerlik, avcılık, atıcılık ve benzer hatıraları usanmadan tekrar be tekrar anlatmayı seviyoruz. Şahsen tecrübe ile sabit. Çocuklara da bir şeyler söylemek, nasihatta bulunmak isterken söze “bizler zamanında…” diye başlayınca sözün sihri baştan bozuluyor tesiri olmuyor maalesef.
Nefis muhasebesi her yaşta her daim lazım vesselam.
Yaşanmış güzelliklerle iftihar etmek de güzel. Yanlıştan ibret alıp tecrübeden faydalanmak da güzel.
Aynı tecrübeyi imkân dahilinde hizmete tahvil etmek de güzel.