Malum olduğu üzere ibadet sırf emrolunduğu içindir. İlleti ilahi emirdir. Gerekçesi, sebebi, sorgulanmaz. İtiraz edilmez.
Peki hikmeti merak edilmez mi?
El cevap: Merak ilmin hocasıdır. Merak saiki ile hikmetini araştırıp öğrenmek, ilimdir, marifettir, faydadır, maslahattır. Tahkiki imana vesiledir.
Şimdi orucun tıbbî, biyolojik, sağlık yönüyle faydaları üzerinde çok durulduğu malum. Bu meseleyi bahse mevzu yaparken işin ilahi emir olduğunun ön şart olduğu sarf-ı nazar edilmemeli. Allah muhafaza mesele biyolojik diyette kalır. İbadet mânâsı yerine gelmez.
Yani sağlık için aç kalmak oruç ibadeti yerine geçmez.
Orucun hikmet, maslahat yönünü tıbb-ı Nebevi (asm) nokta-i nazarından ele alan merhume Dr. Aidin Salihi’nin “Gerçek Tıp” adında bir kitabı var. Hem dini bilgiler hem de sağlık açısından çok kıymetli bir eser.
Buraya o kitaptan bir bölümü, istifadeye medar olduğunu düşünerek aktarıyorum:
“Nefislerinizi aç bırakınız ki kalpleriniz Allah'ı (O'nun cemalini) müşahede edebilsin!"(Hz. İsa a.s.)
"Açlık Allah'ın hazinelerindendir. Allah dilediği ve sevdiği kimselere verir." (Abu Süleyman Darani)
Allahü Teâlâ ilk orucu Adem Aleyhisselam'a, sonra sırasıyla diğer peygamberlere, onlar da ümmetlerine emretmiştir.
Musa Aleyhisselam ve İlyas Aleyhisselam 40 gün, İsa Aleyhisselam 60 gün hiçbir şey yemeden oruç tutardı.
Abdülkadir Geylani hazretleri 40 günde bir iftar ederdi.
Bunlar efsane değil, tespit edilen, kitaplarda anlatılan gerçeklerdir.
Davut Aleyhisselam ömür boyu bir gün yer, bir gün oruç tutardı. Bu oruca "Savm-ı Davut" denir. Savm-ı Davut, oruçların en ağırı, Peygamberimizin de (s.a.v.) en sevdiği oruçtur. Ayrıca, Ebu Zer (r.a.) Buhari ve Müslim'in sahihlerinde Peygamber Efendimiz'in "Zemzemden başka yiyeceğim olmadığı halde Kâbe’yle örtüsü arasında kırk gün kırk gece kaldım", buyurduğunu rivayet ediyor.
İnsana günde 250-500 gr. yemek yeterlidir. Bundan fazlası, vücutta kalıntı oluşturur ve hastalık yapar.
Bu durumda vücut hastalığa karşı direnç gösteremez. Çünkü sürekli hazımla uğraşmak, fazlalıkları ve toksinleri almak, atılamayanları depolamak çok zor bir iştir. Oruç bu konuda en iyi yardımcıdır.
İnsan oruç tutarken, yani aç kaldığında, vücut hazım işinden azad olur ve kendi kendini temizlemeye yönelir. Kalıntıları ve toksinleri, karaciğer ve bağırsaklardan dışkı ile, akciğerlerden öksürük ve nefesle, beyinden hapşırma, gözyaşı, kulak akıntısı ve geniz akıntısı ile, böbreklerden idrar ile; kandan ter ile dışarı atmaya başlar. Bu ağır işin gerçekleşmesi esnasında çok enerji harcanır.
Vücut bu enerjiyi bulabilmek için önce glikojen ve yağ depolarını kullanır.
Neticede, açlığın ilk 3-4 gününde insan her gün 1-1,5 kg. verir. 3-4 gün sonra, temizlenen kan, damarların duvarlarında oluşan kolesterol, toksin ve kireç tabakasını eriterek, vücuttan çıkartmaya başlar.
Bu günlerde insanın ağzı, nefesi ve teri ağır kokar, tükürüğü çoğalır, koyu ve yapışkan olur. İdrar koyulaşır, rengi değişik, kokusu ağır olur, ayrıca kum ve taşlar da dökülebilir. Titreme, tansiyon düşmesi veya yükselmesi gözlenebilir.
Mide bulantısı, kusma, kaşıntı olabilir, aft, uçuk, sivilce, hatta çıban ve yaralar çıkabilir. Ancak ibadetini yapan insanların orucu çok rahat geçer. Onlarda sadece hafif titreme olur veya nabız sayısı düşer.
Açlığın 5-7. günü ağızdan ve deriden şiddetli aseton kokusu gelmeye başlar.
Bu koku vücudun iç beslenmeye geçtiğini bildirir ve o gün herkese ağır gelebilir.
Çünkü açlığın tesiri o gün hücrelere iner ve fonksiyonu değişime uğrayan hücreleri temizlemeye başlar.
Temizlenmesi mümkün olmayan hücreleri tek-tek parçalayarak kendine gıda yapar, yani hastalıkları kökten yok etmeye başlar. Kireçleri ve depolanan fazlalıkları eriterek kısmen kullanır, kısmen dışarı atar. 5.-7. günden sonra kahverengi, çok kokulu büyük abdest gelebilir. Kadınlarda koyu kırmızı, kahverengi veya yeşile dönük, içinde parçalar olan kokulu adet kanaması olabilir. Bu normaldir, hatta iyidir. Bu günlerde oruçlu kişinin tükürüğü, iltihaplı yaraları iyileştirir, virüs veya mantar enfeksiyonu bulunan kulaktaki mantarı kurutur, virüsü yok eder, yeni oluşmuş kataraktı eritir, akrebi bile öldürür. Bu süreçte kilo kaybı azalır, günde 500-700 grama iner.
7. günden itibaren kilo kaybı günde 300-360 grama, 21 gün sonra ise 120-150 grama iner. Kilolu olanlar daha çok kilo verebilirler. Eğer açlık zamanında su içilmezse, vücut su bulmak için daha çok hasta hücre kullanır ve hastalıklar daha kısa zamanda biter. Ancak canı su isteyenlerin içmesi gerekir. Su içme isteği, vücudun toksinleri eritmek için suya ihtiyacı olduğunu gösterir. Hastalık biterse, yani vücut bütün hasta ve Allah'ı zikirden vazgeçen hücreleri yiyip bitirirse, oruçlu insanın iştahı hemen açılır. İştah açılmazsa oruca devam etmek gerekir. Açlıkta niyet çok önemlidir. Açlığa niyet edildiği zaman vücut kendini bu niyete göre programlar. Açlığın her günü için belli miktarlarda fazlalığı atmayı ve harcamayı planlar. Vücudun programını bozmamak için niyeti bozmamak gerekir. Açlıktan korkmak için sebep yoktur, açlıktan hiçbir zarar gelmez. Çünkü Allahü Teâlâ'yı zikreden hücreye kabirde kurt-böcek dokunamadığı gibi, açlık da vücuttaki zikreden hücrelere dokunmaz.
Açlıkta beden de aç kalmaz, çünkü her bir hücrenin her zaman 40 günlük zahiresi, rızkı vardır. Bununla birlikte vücut, yıllardan beri toplanmış olan fazlalıkları gıdaya dönüştürerek kullanabilir. Bunu idrak edebilenin, açlığı rahat geçer.
Âlimler: "Sağlık için aç kalmak oruç sayılmaz" derler.
Bunun için niyet ederken sırf Allah'ın rızası için sağlık kazanmak göz önünde bulundurularak niyet edilmesi doğru olur.