Bizler kadere inanan insanlar olarak Cenab-ı Allah’ın kulları olduğumuzun idraki içerisindeyiz. Nerede doğacağımıza, ana ve babamızın kim olacağına, cinsiyetimize, gönderilmiş olduğumuz bu fani imtihan dünyasında ne kadar nefes alacağımıza, rızkımızın ne olacağına biz karar vermedik ve veremeyiz de. Hal böyle iken insan Yaratanını düşünmeli, “necisin, nereden geldin, nereye gidiyorsun” gibi soruları kendine sorarak bunların cevabını düşünüp bulduktan sonra bu fani dünyada yaşamalı ve neticede gideceği asıl mekan olan baki hayata gerekli hazırlıklarını yapmalıdır. Allah’ın emir ve yasakları dairesinde, O’nun bize göstermiş olduğu sınırlar dâhilinde hayatımızı devam ettirip huzuruna varmalıyız. Bu nedenle insanoğlu bir an da olsa aklından Allah’a ait olduğunu, O’nun kulu ve abdi olduğunu, sadece ve sadece O’na kulluk ve ibadet edeceğini aklından çıkarmaması gerekir. Cenab-ı Allah’ın sonsuz nimetleri ile müşerref olduğumuzu, her şeyden önce eşref-i mahlûkat olduğumuzu, O’na iman ve itaat ettiğimizde her zorluğun üstesinden yine O’nun yardımıyla gelebileceğimizi idrak etmeliyiz. Biz kendi kendimize malik değiliz, bizi bir yaratan var, O’nu düşünmeliyiz, O’na itaat etmeliyiz, acz ve fakrımızı şefaatçi ederek dualarımıza katmalıyız.
Bağımlı olmak, bağlı olmak
İnsanoğlu bu ya, neticede imtihandayız, her türlü bağımlılık insanın nefsinden gelen kötü hasletlerdir. Madde bağımlılığı, şan ve şöhrete bağımlılık, para ile kasaya, makam ile masaya ve nefis ile nisaya bağımlılık da bunlardan bir kaçıdır. Bunların hepsinin neticesi insan açısından bir hüsrandır, maddi ve manevi açıdan kayıptır. Bağlı olmak ise, bir kul olarak Allah’a itaat etmektir, O’nun emir yasaklarına uyumaktır, bir vatandaş olarak devletin kanun ve nizamlarına uymaktır, birlikte yaşadığı insanlar ile istişare ederek alınan kararlara uymaktır. Hürriyet de aynı zamanda bağlı ve kayıtlı olmaktır, bizim hürriyetimiz de bir başkasının hürriyetinin başladığı yere kadardır.
Fıtratının profesörü olmak
Herkes kendi mesleğinde lider olmalıdır. Her insan kendi kabiliyetlerini az çok bilir, buna göre kendisine hayatı boyunca yapabileceği bir alan ve sınır çekerek fıtratına en uygun, başarabileceği bir işe ile uğraşmalıdır. Bir koltukta iki karpuz taşınamayacağı gibi bir fıtratta birden fazla karakter taşımak da zordur. Birisinde karar kılmak ve tevhid-i kıble etmek gereklidir, aksi takdirde “umuma el atan umumundan mahrum olacaktır” kaidesini akıldan çıkarmamalıyız. Kişi “niye ben de profesör olmadım” diye kimseye gıpta ve haset etmemelidir. Kendini iyi dinleyen, iyi keşfeden birisi mutlaka farklı olduğunun farkındalığını idrak ederse ve fıtratı üzere kendisini geliştirir, çalışırsa Allah onun emeğini inşallah boşa çıkarmaz, o da kendi işinin profesörü olur gider.
Menfaatlerini kusursuz hesaplayanlar
Matematiği zayıf olan bazı insanlar nedense menfaatlerini kusursuz hesaplıyorlar, menfaat üzerine dönen her şey canavardır. İnsan evvela toplumsal menfaati düşünmelidir, bir şeyin zararı kendine değil de topluma olacaksa bundan dolayı muzdarib olmalıdır. Bazı insanlar derki; “bana değmeyen yılan bin yaşasın.” Yine bazı insanlar; “bana yararı olmayacak bir menfaatin kimseye de faydası olmasın” der. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Kendi menfaati olunca kılı kırk yaran insan arkadaşının veya umumun menfaatini düşünürken matematiği unutur, nalıncı keseri gibi tahtayı hep kendi tarafına yontmayı tercih eder.
Ye, iç israf etme, ama
Evet, Allah’ın nimetlerini helal dairesinde yemeli ve içmeliyiz. “Yiyiniz içiniz ama israf etmeyiniz” kaidesince, helal dairesi keyfe kâfidir, harama ve israfa girmeye ne hacet var? İnsanlar eline geçirdiği nimeti helâldir diye israf edemez, har vurup harman savuramaz, komşusu aç iken kendisi tok yatamaz. Elinde olan nimetleri yeri geldiğinde muhtaç olan insanlar ile paylaşmasını bilmelidir. Akşam, sabah ve öğle üç öğün yeme ve içme ile uğraşanlar, daha yeni yemekten kalktığında bir sonraki yemeği hesap edenler maalesef hüsrandadırlar. Her öğünde karnını tıka basa doyuranlar, bir gün gelip o yemeğin kendilerini de yutacağını ve tehlikeye atacağını bilmelidirler. İsrafa müptela olarak obezite ile muzdarip olup, tıka basa yedikten sonra spora çıkarak bir türlü göbeğini eritemeyenlerin kulakları çınlasın.
Yetimin ve öksüzün yanında olmak
Rahmetli babamın bizlere bir vasiyeti vardı, derdi ki: “makam, mevki, yat, kat, şan, şöhret sahibi olan insanların arkasından koşmayın, ulaşamazsınız, ulaşsanız da onların ayağına bağ olursunuz, sizler yetimin, garibin, fakir ve öksüzün yanında olun onların başını sıvazlayın ki bu şekilde hem Allah’ın rızasını hem de kulların da sevgisini ve itibarını kazanmış olursunuz.” Bu vasıflara sahip olmak üstün asaletin göstergesidir.
Azami tedbir azami faaliyet
Her şeyin azı karar, çoğu zarardır ama tedbir ve faaliyet de azami derecede hassasiyet göstermemiz gerekmektedir. Bir işte çalışkan olmak azami derecede o işi doğru yapmaya gayret etmek azami faaliyettir. Problemlerin meydana gelmesini elimizden geldiğince engel olma konusunda ise azami derecede tedbirli olmak insanın vazifesidir. Tedbiri almayıp takdire bühtan etmek, başımıza gelenin tek sebebi takdirdir deyip bir tarafa çekilmek de doğru değildir. Biz insanoğlu yaptığımız bütün işlerde nerede hata yapıp yapmadığımızı kontrol ederek, tedbirlerimizi alarak yaptığımız işin süreçlerini doğru bir şekilde uyguladıktan sonra neticeye rıza göstermeliyiz.
Bu duygu ve düşünceler ile Rabbim değerli okuyucularımızı ve hepimizi tevfikine refik eylesin inşallah.
Allah’a emanet olunuz.