Düşünmek ciddi ve insani bir iştir. Kur’an’da tekraren emrolunan şekli “Tefekkür”dür. Tefekkürün bir saatinin bir yıl nafile ibadetten hayırlı olduğunu biliyoruz.
Bir yıl ibadete eşdeğer tefekkür de öyle sıradan bir düşünme işi olmasa gerek.
Bediüzzaman, Risale-i Nur’da bir yıl ibadete eşdeğer olan tefekkür saati var diyor.
Tefekkür sistematiği konusuna hayal kurmaktan başlar.
Hayalden hakikate giden yolda birçok duraklara uğranır.
Burada farklı yollar var. Tasavvuf ve tarikat yolu bunlardan biri. Risale-i Nur’un Sahabeye has “Veraset-i nübüvvet” yolu. Tarikat berzahına uğramadan kestirme hakikat yolu…
Tefekkür konusuna “Düşünce Üretim Sistematiği” bağlamında bir başka açıdan ele almak istedim.
Önce hayal kurma üzerinde duralım.
Gelecek ve geçmişle alâkadar olma hasleti insana has bir özelliktir. Akıl nimeti ile, hem geçmişle gelecek ilişkisi kurulabiliyor. Hem fayda zarar ayrımı yapılabiliyor.
Elbette aklı bu kadar basit bir cümle ile tarif etmek mümkün değil. Konumuz aklı tarif değil.
Hayal de aklın bir fonksiyonu. İnsanın dünyasını genişletiyor. Zindandaki bir insanı sonsuz ufuklara taşıyabildiği gibi, beden olarak özgür görünen nice insanları zindana sokabiliyor.
Risale-i Nur’da muğlak ve müşkül meseleleri temsili hikâyelerle akla yaklaştırmak da bir nevi hayalden istifade etmektir.
Haşir akidesi, kadere iman meselesi gibi ulemanın içinden çıkamadığı konuları Bediüzzaman, suhuletle (kolaylıkla) avamın dahi anlayabileceği seviyede izah ve ispat etmiş.
Düşünce üretiminin sistematiğinden de Lemaat’ta bir paragraf olarak bir bahis var.
“Dimağın mertebeleri” olarak birkaç satırda bir sistem tarifi var.
Dimağın mertebeleri diğer bir bakışla düşünme süreci veya sistematiğidir diyebiliriz. Veya “Tefekkür Sistematiği”
Dimağın mertebeleri konusu, hayalden başlayan düşünme süreci itikat ve salabete varıncaya kadar hangi duraklardan geçtiğini anladığım yönüyle şematik halde görmek mümkündür.
Tefekkürden maksat, hakikati anlamak hakka ulaşmak olarak değerlendirilebilir.
İnsan, “Neciyim?... Nereden geldim?...Nereye Gidiyorum?” şeklindeki üç zor sualin doğru cevabını da sistematik tefekkürle bulabilir.
Bu sorular aklı, zihni, hayali harekete geçirir zaten. O hareketin başlangıcı hayal kurmakla başlar
Risale-i Nur baştan sona tefekkür sistematiğinde en güzel modelidir.
Meselâ, Ayetül Kübra risalesi, hayalen kâinat kitabını okumak, uzayda seyahat etmek, uçsuz bucaksız evrendeki nizam intizamda kâinatın ustasını ve yaratıcısını bulma sürecidir…
Keza Haşir Risalesi hayalen ebedi hayatın, ahiret hayatının geçeceği cadde ve sokakların haritasının çizimidir.
Atomun, hücrenin içinde labirentler gibi sokakları, fabrikaları olan muazzam geniş şehirlerdeki faaliyeti göstermek, gezdirme yolculuğu yine hayalen yaptırılır.
Hayata dair, hayatı kolaylaştıracak, hayati ihtiyaçları karşılamak için vesile ve vasıtalar hep önce hayal ürünü sonra somut sonuçlardır.
“İhtiyaç medeniyetin üstadıdır” sözü insanlığın her döneminde geçerli olmuştur. Teknolojik buluşların motor gücüdür ihtiyaç. Mağara döneminden, bedeviyetten, uzay çağı, bilgi-bilişim çağına gelişmeler hep hayalle başlayan düşünme sistematiğinin ürünüdür.
İster düşünme sistematiği, ister tefekkür tekniği ister dimağın mertebeleri diyelim süreç aynıdır.
Seyri sülukla hakikat yolunda gidenler de,”İman-ı Billah, Marifetullah, Muhabbetullah” yolunda, hakikate ulaşmaya çalışanlar da aynı yolu takip ediyorlar.
Sürecin adımlarında ince nüanslar, farklıklar var. Hedef aynı yöntem farklılığı da denilebilir
Hayatı kolaylaştırma maksadına matuf teknik buluşlar da hayallerle başlayıp, yılmadan, usanmadan yapılan deneyler, (ızdırar lisanı ile dua) sınıfında, (men talebe vecede vecede) “Kim ne isterse istediğini elde eder” meâlindeki gibi dua da bir arayış da hayalle başlar.
Düşünce üretimi bir yönüyle altın üretimine benzer bir iştir. Binler ton toprak bir dizi eleme gibi işlemler sürecinden, fiziksel ve kimyasal işlemden geçerek birkaç gram altın elde edilebiliyor.
Düşünce üretimde tonlarca taşı toprağı elden geçirmek hayal kurmaya benzer.
Altının kıymeti hem kendi özelliğinden hem de elde edilişindeki zahmetli süreçten gelmektedir. Kıymetli düşünceler, büyük buluşlar da uzun düşünme ve arayış sürecinden sonra ortaya çıkmıştır. Ampülün bulunması Edison’un bin dokuz yüz deney sürecinin sonucudur.
Fikir yürütmek, çare üretmek, yenilik yapmak, hayata fayda sağlayan değer katmak hep hayal kurmakla başlar. Önemli olan hayalden sonraki süreci iyi yönetmektir.
İşte bu sürecin nasıl yönetileceğinin sistematik formülü Bediüzzaman Said Nursi’nin Sözler eserinin arkasındaki bir bölüm olan Lemaat’taki “Dimağın Mertebeleri” paragrafı dikkate değer bir yer olarak karşımıza çıkıyor.
Bu bölümü itiraf edeyim anlamakta zorlanıyordum. Defalarca okudum. Hâlen tam anladım diyemem. Anladığımı paylaşmak izin süreç akış şeması olarak çıkarmaya çalıştım.
Bu yazıyı okuyup şemayı inceleyenlerin katkıları ve tashihlerini bu vesile ile istirham ediyorum.
Şemada,
İkinci aşamada hayal ürünleri şekil almaya başlar. Bu aşamaya “Tasavvur” denilir.
Tasavvur halindeki düşünce artık akıl mihengine tabi tutulma aşamasına yani “Taakkul” akletme aşamasına gelir. Henüz hüküm verilmemiştir “Taakkul” bölgesinde “Bibere” de objektif yaklaşım, nötr bakış söz konusudur. Akıl mihenginden geçen hayalin, fikir düşünce malzemesi bir sonraki aşamaya “İz’an” bölgesinde daha belirgin hale gelir. İz’an bölgesinde kişinin hayat felsefesi, tecrübesi, akli kapasitesi, zekâ seviyesi, değerleri, inançları gibi bir çok parametreden sonra “İltizam” veya “İmtisal” kollarına ayrılır.
“İltizam”, ne yapalım mecburuz anlamında bir fazla sorgulamadan kabul anlamına gelirken;
“İmtisal” biraz daha güçlü kabul, içine sinme, gönüllü kabullenip gereğini yerine getirme anlamındadır. Aklen ve kalben kabul ve gereğini yerine getirmek de denilebilir.
İltizamdan taassup da doğabilir. Sorgulamadan kabul ve uygulamak demektir.
“İmtisal”den ise “İtikat” doğar. Hayat, hakikat, inanç, değer, paradigma denilen karakter, şahsiyetin şeklidir. Tereddütsüz, şeksiz, şüphesiz iman mertebesidir.
Bu varılan yerin gerektirdiği düşünce fiil olarak, yaşama biçimi olarak tekrar edildiğinde Salabet denilen sağlam duruş, sebat, metanet gibi bir çok pozitif hasletleri netice verir.
Ayetül Kübra’da makro ve mikro dünyalarda, kâinatın yaratıcısını bulan, her yıldızda, her zerrede mührünü gören bir insan artık tereddütsüz iman etmiş ve ameline yansıtmıştır. Tahkiki iman denilen şey burasıdır.
İman-ı billah, Marifetullah, İbadetullah ve Muhabbetullah döngüsünü işleterek lezzet-i ruhaniye limanına ulaşır. İşte orası salabet noktasıdır.
“İman hem nurdur hem kuvvettir, hâkiki imanı elde eden adam kâinata meydan okuyabilir” mertebesidir
Teknolojik buluşlar için de düşünce sistematiği süreci aynıdır. Hayallerin harmanından, tasavvur, tasarım, prototip deneyler ve son ürün ortaya çıkarılmıyor mu? Altın üretiminde dağlar çapında toprağın işlemden geçirilmesi gibi.
Sosyal konularda da düşünce üretiminde yine aynı şema ve adımlar geçerlidir. Birden fazla beynin hayallerinden, akıllarından istifade etmek daha güzel sonuçlar çıkarılabilir.
Yenilikler, parlak fikirlerin üretimi bu zamanda çok önemli ve kıymetli.
Hür-özgür ortam temin edilmiş, şekildeki akış şemasında belirtilen adımların sabırla geçilmesiyle mümkündür.
Evet hayal kurmaya davettir. Kayıtlardan kısıtlamalardan uzak, önce akla aykırı olmayı, deliliği de gönüllü göze alarak hayal kuralım. Sonra yenilikçi projeler üretelim.
Hayal kurmak, düşünmek önemli bir iştir. “Hayalci olmayın gerçekçi olun” diyenlere…
Önce hayalperest ve deliliğe talip olun sonra aklınızı başınıza alın demek isterim.