Klasik deyimdir, “Her kriz beraberinde fırsatları da beraberinde getirir” denilir.
Günümüzde yönetim anlayışında “Proaktif Yaklaşım” tarzı önem kazanıyor.
Büyük işletmelerin CEO’larında (Cheif Effective for Organization) aranan önemli vasıfların başında risk yönetimi kabiliyeti geliyor.
Risklerin iyi yönetilmesi, tehlikelere karşı tedbir alınması, savuşturulması “Proaktif Yönetim” anlayışının pratiğidir. Nasrettin Hoca yaklaşımı olan “Testi kırılmadan tedbir almaktır.“
Türkiye coğrafi konumundan dolayı yüksek jeopolitik riskli bir coğrafyada yer almaktadır.
Ortadoğu’nun petrol kaynaklarına sahip olması gerçekte bir fırsatlar bölgesi olması gerekirken fiiliyatta hep krizlerin kaynağı olagelmiştir.
Osmanlı bakiyesi olan bölge petrolün keşfi ile batının frenk illeti ırkçılık fitnesiyle iki yüz yıldır kaos iklimini yaşamaktadır.
Türkiye İslâm coğrafyasında nisbî olarak pozitif ayrışmaktadır.
“Çaresi bulunan şeyde acze, çaresi bulunmayan şeyde cezaa iltica etmemek gerektir” diyen Bediüzzaman Said Nursi bütün imkansızlıklara ve namüsait şartlara, baskılara, zulümlere hapislere rağmen 15 yılda kazanılabilecek bir ilmi 15 haftada elde etmeyi mümkün kılan Risale-i Nur gibi külliyatı elle 600 bin nüsha yazmayı ve yazdırmayı başardı. İnanç ve değerleri sağlam bir kitle ortaya çıkardı.
Risale-i Nur tedrisinden geçen her insan gerek fert olarak gerekse grup olarak toplumun rehberi, pusulası ve saat ayarı oldu. Hiçbir zaman ümitsizliğe kapılmadı. Toplumun da moral kaynağı olmuşlardır.
Böyle güçlü bir cereyanı durdurmak, sulandırmak, yönlendirmek için çok fitne planları uygulandı.
Risale-i Nur okuyup istifade eden insanlar çoğaldıkça kemiyetin artması keyfiyetin zayıflamasıyla nefis ve zaaflarından kaynaklanan sorunların zuhur etmesi sosyolojik bir gerçektir. İnsanların zaaflarını sui niyetle suiistimal ederek gizli ajandalarında yazılı planların sonucu bazı gruplar teşekkül etmiştir.
Bütün Risale-i Nur gruplarının faaliyeti insanların tahkiki iman ile hayat değerlerini sağlam temele dayanmasını sağlamak maksadına matuftur. Halis niyetin neticesi iman hizmetleri toplumda hüsnü kabul görmüştür. İnsanlara ve hadiselere sağlam, isabetli bakış açısı ve değerler kazandırmıştır. Sağduyu, feraset, basiret isabetli karar ve kanaat sahibi olmalarını netice vermiştir.
Yalnız bir büyük fitne ve proje kendini çok iyi gizlemiş olduğu çok sonra anlaşıldı. Risale-i Nur’un insanlar üzerindeki tesirini gizli ajandasındaki hedefleri gerçekleştirmek için kullanması safi niyet aziz milleti derinden sarsmıştır.
Kırk yıl belki daha önce başlayan menhus plan 15 Temmuz 2016 darbe girişimi ile yüzünü gösterdi. Balon fena patladı. Her menfi plana karşı Allah’ın da bir planı olduğu bir kez daha zahir oldu.
Güç adına küresel ölçekte her imkâna sahip olmanın da bir yerden sonra bir anlam ifade etmediği ortaya çıkmıştır. Kırk yıl biriktirilen kaynak bir gecede kumarda kaybedilmiştir. Gerisi teferruattır.
Risale-i Nur eserleri ve cemaatleri de ortaya çıkan felaket tablosundan nasibini aldı. Her gruba aynı zaviyeden bakılması gibi bir ön yargının ortaya çıkışının menfi neticeleri ve maliyetini hesaplamak mümkün değildir.
Risale-i Nurların tartışma konusu fırsata dönüştürülebilecek krizler türündendir.
Bilmeyen, duymayan insanların merakını tahrik etmiş olmalıdır.
Velev ki olumsuz ön yargı olsa da merak eden, araştıran, işin doğrusunu öğrenebilme vesilesi bulacaktır.
“Doğru İslâmiyet ve İslâmiyetteki doğruluğu göstermek” fırsatıdır.
Risale-i Nur’un doğru İslamiyeti zamanın suallerine cevap verecek şekilde izah ve ispat eden eserler olduğunu anlatmak hem fırsat hem nimettir.
Hiç bilmeyen, haberi olmayanların “Risale-i Nur diye bir eser varmış. Bu zamanın her türlü dini suallerine cevap veriyormuş“ diye bir çok kişi risaleleri tanımak istemiş olabilir.
İçinde bulunduğumuz konjonktür din ve vicdan hürriyeti açısından şahane bir hürriyet zemini çok büyük fırsattır.
Dini cemaatler öz eleştiri yapmalı.
İçe kapalılıktan dışa açılıma önem vermeli.
Diyanet Teşkilatının tarihte ilk defa dini cemaatlerle toplantı yapması tarihi bir dönüm noktasıdır. Önemli bir fırsattır.
İç işleyişteki inisiyatif kullanma ve tasarruf tartışmasından kafasını kaldırıp dışarda “kimle iletişim kurabilirim?” diye hep arayış içinde olmalı.
Himmetlerini bina ve benzeri fiziki maddi imkânlara yoğunlaştırmaktan ziyade “Kime nasıl faydalı olabilirim?” düşüncesi üzerine yoğunlaşmalı.
Fiziki mekanlar araçtır. Bazen araçlar amaçların önüne geçiyor. Asıl dava gürültüye gidiyor.
Cemaatlerin camide buluşma zamanıdır
Dini cemaatler genellikle cami dışında hayatın her alanında dini hizmetlerini yürütmektedir. Tahkiki iman kazanmanın en başta gelen tezahürü ve göstergesi o insanların namazlarını titizlikle kılmalarına vesile olmaktır.
Namaz kılan insanlar camiye gider. Esas maksat hasıl olmuştur. Bunun ötesinde beklenti içinde bulunmak, güç devşirme şeklinde anlaşılmalara yol açacak ısrarlar insanları tereddüte sevk eder
Netice olarak dini cemaatler camiye cemaat kazandırma vazifesi görüyorlar.
Esas maksat imana muhtaç gönüllere ulaşmaktır. Camiye gelen bir şekilde imanın gereği namaz kılmaya geliyor.
Hiç camiye gelmemiş olanları davet etmek daha önemli ve anlamlıdır.
İman hayata hayat olsun yeter.
Daha öteye geçen maksat güç devşirmek olarak algılanıyor.
Meydana gelen toplumsal gücü kendi dünyevi hesapları için kullanmak isteyenler ortaya çıkabilir. İtibar edilmemeli.
İstiğna mesleği ve minnet altına girmeden “mevcut imkanlarla ne yapabilirsen onu yap yeter“ demek esas olmalı.
Başa dönecek olursak. Krizleri fırsatlara dönüştürme zamanıdır.
Gündem olan risalelerle herkesi buluşturmak, okutmak zamanıdır.
Duymayan, okumayan kalmasın hedef ve maksadımız olmalı.