Nereden geliyoruz? Bu dünyaya neden gönderildik? Nereye gidiyoruz?.. Üç tane müthiş sual… Her insanın bilhassa Müslüman’ın üstünde çokça düşünmesi gereken sualler bunlar. Bu suallere doğru cevap vererek, dünya hayatını da bu suallerin doğru cevaplarına göre şekillendirenler hem bu dünyada hem de mutlaka gideceğimiz yer olan ahrette en kazançlı insanlar olacaklardır. Aksi takdirde dünyanın en etkili ve güçlü insanı da olsak, en zengin ve itibarlı şahsiyeti de olsak, bu durum bize bir şey kazandırmayacak ve insanların en kara bahtlısı olmamıza sebep olacaktır.
Dünyanın geçici güzelliklerine ve eğlencelerine kendini kaptıranlar, dünyanın en tesirli insanlarından olmak için hemcinslerine her türlü haksızlığı reva görenler, gurur ve kibirleriyle kendilerini şeytanların oyuncağı haline getirenler büyük bir gaflet içindedirler. Ecel gelip de bu gafil ve sahte insanların kapılarını çalınca, yani dünya hayatının defteri kapanınca, imtihanı kaybetmiş olanlar pişman olup ne derece büyük bir hatalı anlayışla hayatlarını sürdürdüklerini anlayacaklar, ancak bu anlayış ve pişmanlık artık onlara bir şey kazandırmayacaktır…
Biz insanları yaratıp bu dünya misafirhanesinde kısa bir süre bulunduran ve ölümden sonra bize ebedî bir hayat bahşedecek olan Hâlıkımızın, Yaratıcımızın elbette bizden istedikleri olacaktır. Zira kendimizi diğer varlıklarla kıyasladığımız zaman, insan olarak en mükemmel bir şekilde yaratılan varlık olduğumuzu ve yaratılan her şeyin emrimize verildiğini göreceğiz. Rabbimizin bizi başıboş bırakmadığını, gönderdiği Peygamberler ve Mukaddes kitaplardan çok iyi bir şekilde anlayabiliyoruz.
Yaratılışın hikmetlerini elbette böyle birkaç satırla yeterince ifade edebilmek mümkün değildir. Bunun için Allah’ın bizden istediklerini ihtiva eden Kur’an-ı Kerim’i ve bu Yüce kitabın müfessiri ve tam manasıyla yaşayanı olan Peygamberimiz Muhammed’i (asm) tanımalı ve anlamalıyız. Biz insanların, hususan Müslümanların kurtuluşu, huzur ve kurtuluş bahşedici dinimiz İslâm’ın yaşanmasındadır. Başka dünyevî hiçbir yaklaşım yaralarımızın tedavisi için yeterli olamamıştır ve olamayacaktır.
Başta nefsim olarak, her insan, her Müslüman sık bir şekilde ikâz edilmeye muhtaçtır. Cin şeklindeki şeytanların ve görünüşte insan olan, ama aslında “insî şeytan” olanların aldatılmalarına kanmamak imtihanı kazanmanın baş şartlarındandır. Gerçek dostumuz Allah’ımızdır. Esas sevilmeye ve razı edilmeye layık olan, hayatımızı, insanlığımızı ve Müslümanlığımızı Ona borçlu olduğumuz Rabbimizdir. Peşinden gidilmesi ve sevilmesi ve hiç unutulmaması gereken insan da Allah’ın Habibi olan Peygamberimizdir. Kaide ve kurallarını öğrenip yaşamamız gereken tek kaynak da Kur’an-ı azimüşşandır.
Hepimize ölüm çok yakındır. Ecel geldiği zaman, daha bir saniye bile bu dünyada yaşayamayacağız. Dünya bizi dışarı atmadan, biz aklımızı başımıza alalım ve hakiki bir imanı elde etmenin yollarını arayalım. Ehemmiyetine binaen her zaman ifade ettiğimiz gibi, yol ikidir. Ya Rabbimizin emirleri istikametinde ve rızası dairesinde hayatımızı sürdürüp Resulüne ümmet olmanın hakkını vereceğiz veya şeytanların aldatmalarına kapılıp “esfel-i safin”e düşecek olanların sınıfına girmiş olarak bu dünyayı terk edeceğiz…
Dikkat edelim ve tekrar yaşayışımız, sevdiklerimizi ve peşinden gittiklerimizi gözden geçirelim. Unutmayalım ki, bu dünyadaki hiçbir düşünüş, davranış ve hareket tarzı Allah’ın rızasını kazanmak kadar değerli olamaz. Allah’ın rızası dairesinde yaşayan, Resul-i Ekrem olan Peygamberimizin sünnetlerini kendine rehber edinen Müslümanlardan olmamız temennisiyle…