Türk edebiyatında kahramanlık mitinin tarihi, edebi, mitolojik ve folklorik şubeleri vardır. Bunların hepsini anlatmak bir kitabı dahi aşacak kadar büyük bir çalışmadır. Bizim tarihimiz hiçbir milletin tarihinde olmadığı kadar olağanüstü ve mitik nitelikli insanlarla doludur. Alp Er Tunga’dan başlayıp da yüzümüzü batıya döndüğümüz yıllara kadar büyük, yönlendirici ve mukteda olacak tipler meydana çıkarmışız. Tarihimiz her dönüm noktasında, her çürüdüğü noktada, her kader dönüşünde, her yenileşmesinde, her aydınlanmasında bizim mitik ve büyük adamlarımızın gayretleri olmuştur. Bu yüzden cihana ilmi öğretmiş, hüküm sürdüğümüz coğrafyalarda etrafımızdaki bütün insanlara medeni olmayı, yaşamayı biz öğretmişiz. Dede Korkut, mit adamların panayırıdır. Kendisi deha olan bu büyük adamın anlattığı hikayelerde de mitik adamlar çeşitli şekillerde boy gösterirler. Mitik adam, sıradanlığı aşan, basitlikten soyunan, yönlendiren, kendi için değil yaşadığı milletin değişimi için çalışan adamdır. Dede Korkut hikayelerinin tamamı mitik adamların omurgası üzerinde durur.
Türk edebiyatı Tanzimattan itibaren batı karşısında kendine yeni bir yer edinme gayretine girer. Tanzimat edipleri bu amaçla hem edebiyatı milletin hakkını, hukukunu savunan bir alet, hem de kendilerini toplumu kurtarıcı bir kahraman olarak gördüler. Özellikle Tanzimat veya ilk yenilik dönemimizin ediplerinin çoğunluğu kendilerini toplumu değiştirecek efsane reçetelere sahip insanlar olarak yorumladılar. Eleştirdiklerinde bütün toplumun üçgenin tabanından tavanına kendilerini dinlediklerini zannettiler.
Şinasi, yenilik hareketimizde bizi eski edebiyattan kurtarmaya cesaretle gayret eden bir kahramandı. Kendinden sonraki edebiyat nesli üzerinde bir kahraman tesiri yaptı ve adeta ondan sonraki edebiyat onun vadisinde algılandı. Ona yeniliğin babası olarak bakıldı, yeni bir bakışla o yeniliği getiren kahramandı. Dilin ve kalemin belli bir aristokrasiye alet ve hüküm aracı olduğu bir ülkede dili ve kalemi milletin emrine vermek isteyen bir kahramandı.
Dilin iradesini başta akl eder tedbir
Ki tercüman-ı lisandır anı eden takrir
O tercümana bedeldir kalem gehi elde
Eder tasavvurunu cism-i natıkın tasvir
Avrupa’da bulunduğu sürede yapacağı şeyleri bir kahraman gibi ülkesine getiren ve yenilik olarak ilk defa sunan bir edebiyat havarisi, bir öncüsü idi. Ziya Paşa, eski ile yeni arasında bir kıvam tutturma uğruna çabaladı. Bizimle batı arasındaki farkı hüzünlü ifade etti, milletinin haline ağlayan üzgün bir kahraman gibi konuştu.
Diyar-ı küfrü gezdim beldeler kaşaneler gördüm
Dolaştım mülk-i İslam’ı bütün viraneler gördüm
Batı lisanını öğrenmenin gereğini, gökten ateşi çalıp getiren Promete gibi bize batı tecrübesiyle anlattı.
İster isen anlamak cihanı
Öğrenmeli Avrupa lisanı
Etmiş orada fünun terakki
Tahsilden eyleme tevakki
Bilmek gerek andaki fünunu
Terkeyle taassubu cünunu
Ansız kişi tam şair olmaz
Bir kimse lisanla kafir olmaz
Bütün Tanzimat edipleri ülkeleri ve milletleri için gerekli olan şeyleri hem batıdan hem doğu edebiyat ve düşüncesinden kendilerine göre bir mantık düzeni içinde seçtiler.
Yenilik fikrinin siyasi ve ebedi, toplumsal yanını temsil eden gerçek promete ise Namık Kemal’di. Tanzimatla başlayan fikir –siyaset-edebiyat hareketinin en büyük adamı ve bu hareketin yayılmasında en büyük rolü olan o idi. Ona kahramanlık mikrobu Şinasi’den bulaştı. Onu bir şiiri ile dünyası terk etti ve yenilik hareketin mimarı olmayı azmetti. Özellikle Avrupa hayatı ve tanıdığı romantik dünyanın büyük edipleri onu bir kahramana çevirdi. Özellikle Hugu – o da Fransız toplumu için bir kahramandı- onu çok etkiledi, o olmazsa kendinin olmayacağını söyledi. Ona olan hayranlığı o kadar çok idi ki öldüğünde bile yatağında başucunda Sefiller romanı vardı. Hugo demokrasi ve cumhuriyet aşkı yüzünden toplumuna, velinimeti olan krala ters düştü ama hiçbir zaman cumhuriyet aşkından vazgeçmedi, yirmi beş yıl ülkesinin dışında yaşadı. Ama bir kahraman olarak karşılandı, ”yirmi beş yılın acısını bana Paris halkı yirmi beş dakikada unutturdu” dedi. Namık Kemal, Hugo ve Ruso hayranı idi, “İstanbul halkı Paris ve Brüksel halkı gibi olsaydı ben bir Hugo ve Ruso” olurdum dedi. Namık Kemal bir kahramanda aranan bütün vasıflara sahipti. Pervasızlığı, hak bildiği yolda yalnız kalmayı tercihi, hiç kimseye müdahene etmemesi daha birçok özelliği ile tam bir kahramandı.
Mert olan ferd kalmaktan korkmaz,
diyerek yalnızlığı sürgünleri küçümsedi.
O kendinin kahraman olduğuna inandı, arzın merkezine de atsalar arzı patlatıp çıkacak kadar bir kahramandı.
Vatan olsa ne rütbe biperva
Yine bünyad-ı zulmü biz yıkarız
Merkez-i hake atsalar da bizi
Küre-i arzı patlatır çıkarız
Sürgüne götürülürken Fransız milli marşı Marseyez’i söyledi. Onun kahramanlık rüzgarı batıdan doğuya esen bir rüzgardı. Kendisi kahraman olduğu gibi o milletinin kararan ufkunu aydınlatmak için kahramanlar araştırdı. Evrak-ı Perişan isimli eserinde kahramanlık dönemi ile kahraman devlet adamlarını milletinin ve devlet adamlarının vitrinine koydu. Yavuz Sultan Selim, Fatih Sultan Mehmet, Emir Nevruz, Selahattin Eyyübi de milletinin kahramanlar defterinden çıkarıp yeniden kamu oyuna sundu. O ihtiyar Osmanlının bir kahramanlık aşısı ile dirileceğini düşündü. Ama anlaşılamadı, bir kenara atılıp, emellerinin enkazı altında, bir kahramanlık miti olarak değil, garip bir sürgün olarak öldü. Sait Paşa onun ölümünü oğlundan duyarken, Millet dedi, millet dedi, millet dedi. Gitti, dedi. Fikret onun mezarının mimarisini çizdi.
Hürriyet Kasidesi adeta bir kahramanın portresi idi. Fikret’in promete şiiri ile benzerlikler bulunabilir bu şiirde. Sistemi ve yönetenleri silkeleyen bir şiirdi.
Topluma çeki düzen vermeye, devlet adamlarını heyecana ve hamiyete getirmeye çalışan bu şiir bir büyük gladyatörün taş bir savaş arenasında muhatap bulamayarak kılıcı ile duvarlarla döğüşüne benzer.
Namık Kemal’deki kahramanlık psikolojisi onunla birlikte gitti, ona benzeyen onun gibi ideali uğruna ömrünü heba eden bir kahraman daha gelmedi dense yeridir. Aynı dönemde Ali Suavi, Venezuella ihtilalcileri gibi bir silahla hükümdar değiştirmeyi denedi, ne ahmakça cesaretli bir kahraman modeli.
Hamid, Recaizade, Samipaşa onun kadar haraketli ve hararetli olmasa da kendi çaplarında millete karşı daha itidalli kahramanlık modelleri çizdiler. Recaizade yıkılışa doğru giden imparatorluğun aydınına ağlamayı, hüznü, ölüm karşısında dövünmeyi öğretti. Hamid edebiyatımızı şeklen ve muhteva olarak yenileyen bir kahramandı, ölüm karşısında kahramanlar gibi direnme yerine insanın aczini dile getirdi, zaman zaman gökyüzüne haykırdı, o da bir ölüme karşı duran bir kahraman sayılırdı.
Servet-i Fünun şiirinde kahramanlık iddiaları bitmiş sayılır. Romancılar ve şairler toplumu yönlendirmek için kahraman araştırmaktan, tip olgunlaştırmaktan çok yeni bir yaşam biçimini vitrinlerine koyarlar. Safveti Ziya Monden toplantılarda yabancı dil bilip, batılı dansları iyi bilen ve oynayan bir insan tipini kahraman diye sunar. Halit Ziya’nın romanlarında realist ve natüralist roman kahramanlarının batılı kopyaları yer alır. Ahmet Hikmet Müftüoğlu’nun Gönül Hanım romanındaki tipi dönemin ezberini bozan ulusal bir ideali olan bir kahramandır. Süleyman Nazif, Namık Kemal’e benzer bir kahramandır. Onun da hayatında vatanı için sürgünler vardır, oda yozlaşmış bir fikir ve edebiyat kamu oyunda kahramanca tavırlar alır. İstanbul’un işgalinde İngiliz işgal kuvvetleri kumandanına ve diğer işgalcilere bir kahraman gibi Kara Bir Gün isimli yazısı ile cevap verir. Bu büyük kahraman öldüğünde Hava Kurumu dergisine yazdığı yazıların parası ile cenazesi kaldırılır. Kahramanları layık görülen kahramanca tutumlar.
Bu dönemde kendini muhafazakar toplum ile modern toplum arasında bir yere koyamayan iki dünya arasında gidip gelen Fikret’i görmekteyiz. O hem bir kahraman tavrı ile konuşur, hem de milleti için gerek oğlunu gerek başkalarını kahraman yapıp önlerine koymak ister. Haluk ile ilgili şiirlerinde kalemi ile bir kahraman tipi çizer. Haluk’un Defteri isimli şiirlerinde her şiir portrenin bir azasını yerine koyar. Bu tip kimine göre mantıklı, kimine göre hayali ve geleneğe aykırı bulunmuştur. Fikret’in şiirleri kahraman başlığı altında tasnif edilebilir. Fikret gergin bir eleştirmen, milleti için yeni yaşam ve düşünce biçimleri biçen bir toplum mühendisi gibidir. Kültürünün yetersizliğine rağmen topluma yön vermekten geri durmaz, umduğunu bulamadığı bir toplumda bir ütopya mantığı içinde güzel günler hayal eder.
Sen zanneder misin ki hep benim elemlerim- heyhat ben nevaib-i eyyamı inlerim, diyerek kahramanı olduğu toplumun dertlerini çektiğini söyler. Ferda şiirinde bir genç tipi, karamsar olmayan, milletinin mazisini ve istikbalini aydınlatacak bir tip çizer. Ona göre genç milletin ümididir, milletin mazi ve istikbalinin önüne doğacak bir güneştir. Mihnetlerle dolu mazi onun gayreti ile son bulacaktır. Zamanını iyi değerlendirmesini istediği bu gençten geleceğin hesap soracağını belirtir. O gencin vatanını bir ihtiyarı, bari bir kıza ve mezara benzetir. Onlara olan saygıyı pekiştirmesini için çalışmasını söyler. Artık durmak zamanı geçmiştir çünkü. Sabah Olursa şiirinde bir kahraman telkini vardır insanlara.
Evet sabah olacaktır sabah olur geceler
Tulu-ı haşre kadar sürmez akıbet bu sema
Bu mai gök size bir gün acır, melul olma
Hayata neşe güneştir, melal içinde beşer
Çürür bizim gibi Siz ey feza-yı ferdanın
Küçük güneşleri, artık birer birer uyanın
Ufukların ebedi iştiyakı var nura.
Tenevvür … Asrımızın işte ruh-ı amali
Silin bulutları silkin zılal-ı ehvali
Ziya içinde koşun bir halas-ı meşkura
Ümidimiz bu ölürsek de biz yaşar mutlak
Vatan sizinle şu zindan karanlığından uzak!
Oğuz Cebeci’nin üzerinde durduğu kahraman modeli üretme isteğinin en belirtin numunesi Fikret’in Promete şiiridir. Fikret bu şiirde iki toplunu karşılaştırır, aradaki farktan bir kahraman üretir.
Kalbinde her dakika şu ulvi tahassürün
Minkar-ı ateşini duy daima düşün
Onlar niçin semada, niçin ben çukurdayım?
Gülsün neden cihan bana, ben yalnız ağlayım?
Yükselmek asmana ve gülmek ne tatlı şey!
Kahraman h a s t a l ı k l ı v a t a n ı diriltecek bir reçete sahibidir. Onu canlandırma görevi ile kahramanını sorumlu tutar.
Bir gün şu hastalıklı vatan canlanırsa..
Ey Müştak-ı feyz ü nur olan ati-i milletin
Meçhul eleştiricisi aktar-ı fikretin
Yüklen getir ne varsa biraz meskenetfiken
Bir parça ruhu benliği , idraki besleyen
Esmar-ı bünyehizini, boş durmasın eli
Kahraman bir hastayı canlandırma ile görevli olduğu gibi, bir meçhul eleştiricidir. Eleştirdiğinde milletin tembelliğini ve karanlığını, fikirsizliğini dağıtan bir efsanevi büyüklük vardır. Modern dünyadan Amerika’dan ülkesini yeni kalkınma fikirleri getirmesini ister kahramanından.
Bir mitoloji kahramanı onun kahramanının önderidir, onu düşünmesini ister.Ona göre hareket etmesini ister.
Gör daima önünde esatir-i evvelin
Gökten deha-yı nazı çalan kahramanını
Varsın bulunmasın milecek nam ü şanını
Şermin isimli kitaptaki şiirlerinde ise bir çocuk kahraman üretme gayretindedir. Ona yeni şeyler öğretmeyi dener.
Oğuz Cebeci Fikret’in Promete şiirini daha geniş bir perspektiften yorumlar. “Prometheus miti ateşi çalarak insanlığa getiren ve bu yüzden sonsuz bir cezaya çarptırılan kahramanına yakınlık duyduğumuz bir mittir. Gerçekten de günümüzde kahramanın temel işlevi Prometheus ilkesine uymaktır, yani ışığı getirmektir. Bu aynı zaman da şairin de görevidir. Konuya Türk edebiyatı açısından baktığımızda kendisini toplumsal kurtuluşu sağlamakla görevli sayan şair figürünün bir statü kimliği olarak aldığı toplumsal pozisyon dikkatimizi çeker. Bu figürün çağdaş Türk edebiyatındaki başlangıç noktasında geç dönem Osmanlı edebiyatının büyük şairi Tevfik Fikret’in bulunduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Hem şiir hem de düz yazıda Osmanlı edebiyatının en son ve en büyük başarılarından bazılarının kaydedildiği Servet-i Fünun hareketinin bir yazarı olan Tevfik Fikret’in şiir konuları arasında Osmanlı ülkesindeki az gelişmişlik sorununun nasıl çözüleceğine ilişkin fikirler önemli yer tutar. Tevfik Fikret özgürlüğü savunmuş, despotizmden nefret etmiş, militarist eğilimlere karşı çıkmış ve toplumsal gelişmeye ilişkin ihtiyacı dile getirmiştir. Promete adlı şiirinde İngiliz romantik yazarı Shelley‘in öncülüğünü yaptığı k a h r a m a n figürünün Türk edebiyatında belirişini görürüz. Bu fikir Tevfik Fikret’ten itibaren Türk şiirine yerleşerek sonraki kuşakların şiirlerinde ve zihinlerinde derin izler bırakmış, politik liderler ve zaman zaman da kahraman rolünü kendileri için isteyen şairler için, bir rol modeli oluşturmuştur. Tevfik Fikret’in bazı açılardan üçüncü dünya aydını/sanatçısı denebilecek kendisini toplumunu kurtarmaya adamış bir kişiliğin öncüsü olduğunu söylemek yanlış sayılmayacaktır. Bu kişilik sanatsal başarıyı, toplumunu güç zamanlarda yönlendirmesini ve toplumsal vicdanın sesi olarak hareket etmesini gerektiren bir görev duygusu ile bağdaştıran toplumsal görevi başarma uğruna büyük kişisel acılara katlanmayı göze alan bir karakterdir. Tevfik Fikret’in kötümser ve içe dönüş kişiliği, zamanının politik olayları ile birleşince, yazar bizzat bir eylem adamı olarak ortaya çıkamamış, buna karşılık kısa bir süre sonra Türk aydınları arasında kalıcı bir biçimde ortaya çıkacak kurtarıcı figürlerin öncüsü olmuştur. “ (Oğuz Cebeci, Psikanalitik Edebiyat Kuramı , s 54)
Türk edebiyatında kahraman , Türk düşünce tarihinde kahramanlar çoktur. Ortaçağdan modern çağa gelinceye kadar kahramanların en büyük doğum mekanı savaşlardı. Savaşlar kişilikteki becerileri ortaya koyan büyük deneme meydanları idi, sıradan insanlar birden gizli seciyeleri yüzünden toplumsal kahraman oluyorlardı. Bazan da olaylar kahramanları ortaya çıkarıyordu, Köroğlu Bolu Beyi’ne olan tavrı ile kahraman oldu, bu gün hala yaşıyor. Yunus Emre dergahından kaçtığı bir izbe yerde kendi gibi kaçakların onun kahramanlığını keşfedip önüme koyması ile bir tasavvufi kahraman olur. O da hala yaşar.
Gününüzün kahramanları daha çok aletlerdir, televizyon, internet, uçak, denizaltı, cep telefonu büyük kahramanların ürettiği kahramanlık araçlarıdır. Bil Gates günümüzün en büyük kahramanıdır.
Devlet ve siyasi çekişmeler de kahramanlar üretmiştir. Bizim özellikle Cumhuriyet tarihimiz siyasi kavgaların ürettiği kahramanlar ile doludur. Menderes demokrasi kahramanıdır, kahramanca asılmıştır. Menderes, Özal kahramanlar dizisinin büyük aktörleridir. Birini utanmadan asmışlar, öbürünü ise artık metot değiştirip öldürmüşler. Gittikçe halktan utanmış da bu sefer gizlice zehirlemişler. Cumhuriyetin ilk yılları savaş meydanlarından gelen kahramanların doldurduğu meclisten oluştu, ama savaş meydanlarının mantığı ile iktisadi ve ilmi, toplumsal savaşlar, refah, huzur, gelir düzeyi gibi savaşlar başka kahramanlar gerektiriyordu.