Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Yunus Sûresi 83-86. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
83-Buna rağmen Fir‘avun’un ve ileri gelenlerinin, kendilerini fitneye (işkenceye) atmasından korktukları için Mûsâ’ya, kavminin (genç) bir tâifesinden başkası îmân etmedi. Çünki Fir‘avun yeryüzünde çok büyüklenen (bir zorba) idi. Ve doğrusu o, gerçekten (haddi aşarak) isrâf edenlerdendi.
84-Mûsâ ise dedi ki: “Ey kavmim! Eğer Allah’a îmân ettiyseniz ve eğer (O’na gerçekten teslîm olmuş) Müslümanlarsanız, o hâlde sâdece O’na tevekkül edin!”(*)
85-Bunun üzerine dediler ki: “(Biz,) ancak Allah’a tevekkül ettik. Rabbimiz! Bizi o zâlimler topluluğuna bir fitne kılma (onları bize musallat etme)!”
86-“Ve bizi rahmetinle o kâfirler gürûhundan kurtar!”
(*) “Îman hem nûrdur, hem kuvvettir. Evet, hakīkī îmânı elde eden adam, kâinâta meydan okuyabilir ve îmânın kuvvetine göre hâdisâtın (hâdiselerin) tazyîkātından (sıkıntılarından) kurtulabilir. تَوَكَّلْتُ عَلَي اللّٰهِ [Allah’a tevekkül ettim] der, sefîne-i hayatta (hayat gemisinde) kemâl-i emniyetle (tam bir emniyet içinde) hâdisâtın dağlarvârî (dağlar gibi) dalgaları içinde seyrân eder (gezer). Bütün ağırlıklarını Kadîr-i Mutlak’ın yed-i kudretine (herşeye gücü yeten Allah’ın kudretine) emânet eder, rahatla dünyadan geçer, berzahta (kabir âleminde) istirâhat eder. Sonra saâdet-i ebediyeye girmek için Cennete uçabilir. Yoksa tevekkül etmezse (işlerinde Allah’ı kendine vekil kılmazsa), dünyanın ağırlıkları uçmasına değil, belki esfel-i sâfilîne (aşağıların aşağısına) çeker.” (Sözler, 23. Söz, 104)