Hemen herkesin bildiği bir gerçeği, AB destekli bir rapor yeniden ortaya koymuş: Türkiye’de çoğunluğa kaliteli eğitim verilemiyor. Buna karşılık az sayıdaki okul OECD standardının dahi üstünde eğitim alıyor...
Çok sayıda uzmanın katkısıyla hazırlanan “Neden Yeni Bir Yüksek Öğretim Vizyonu” raporu açıklanmış ve eğitimin içerisinde bulunduğu bir açmaz, bir haksızlık, bir çarpıklık böylece ortaya konulmuş.
İstanbul Politikalar Merkezi tarafından, Avrupa Birliği Ankara Temsilciliği’nin desteğiyle hazırlanan raporun anahatlarını anlatan Prof. Dr. Üstün Ergüder, ideolojik refleksler olmadan çözüme odaklanmak gerektiğini söyleyerek, “Okul sistemimiz az sayıda öğrenciyi çok iyi eğitiyor, ama çoğunluğun eğitiminde sınıfta kalıyor. Türkiye’de bazı okullar çok iyi, OECD standartlarının üzerinde ama dağılım normal değil. Büyük nüfusa kaliteli eğitim veremiyoruz” demiş. (Milliyet, 22 Mayıs 2009)
Üniversite eğitimin dertlerinin sıralandığı raporda, şu teklifler de dile getirilmiş:
*Her kurumun farklı yönetim tarzı geliştirebileceği kabul edilmeli,
*Yükseköğretim kurumları arasında çeşitlilik ve farklılaşma teşvik edilmeli,
*Seçim yerine en azından bazı üniversitelerde atama yöntemine geçilmeli,
*Devlet üniversitelerinin personel rejimi masaya yatırılmalı,
*Üniversiteler hangi program grubuna hangi sınav türü ile öğrenci alacaklarını kendileri tesbit etmeli,
*YÖK yalnız üniversite ve bürokrasi temsilcilerinden oluşmamalı, endüstri ve piyasadan temsilciler görev almalı,
*Meslek yüksekokulları üniversitelerin bünyesinden ayrılarak bağımsız kurumlar olmalı, böylece ikinci sınıf olmaktan kurtulmalı,
*Üniversiteler kendi hedefleri doğrultusunda uzmanlaşmalı.
Raporu hazırlayanlar başörtüsü, imam hatip liseleri ve Kur’ân kurslarıyla ilgili görüşlerini de ifade etmişler, ama onların tartışılmasını başka bir vakte bırakıp ‘eğitimdeki bölünme’ye dikkat çektikleri için ‘uzman’ları tebrik etmek lâzım. Tabiî ki sadece eğitim değil, Türkiye pek çok konuda maalesef bölünme yaşıyor. Zengin ve fakir arasındaki uçurumdan başlayan bu bölünme, eğitimi de başka sahaları da içine alıyor. Köy okullarını bir yana bıraksak bile, büyük şehirlerdeki pek çok devlet okulu eğitim noktasında ciddî sıkıntılar çekiyor. Elbette bu sıkıntılar ‘bina’ sıkıntısı değil. Dolayısı ile, “Biz binlerce yeni derslik yaptık. Depremde tahrip olan okulları tamir ettik, yeniledik” diye kimse övünmesin. Bu çalışmalar da takdire şayandır, ama asıl önemli olan eğitimdeki kalitedir. Binlerce öğrencinin eğitim aldığı kalabalık okullar bir yanda, az sayıda ‘özel’ öğrencinin eğitim aldığı okullar diğer yanda.
Tabiî ki her öğrenciye aynı kalitede ve seviyede eğitim verme imkânı olmayabilir. Fakat önemli olan ortalama eğitimden büyük çoğunluğun istifade edebilmesidir. Az sayıda öğrenciye kaliteli eğitim verip, milyonları gözden çıkaran bir sistem Türkiye’nin tercihi olmamalı.
Yeni Asya