Ehad ve Vahid, Ehadiyet ve Vahidiyet

Mehmet Ali KAYA

Ehad kelimesi sözlükte “bir, tek ve yekta olmak” anlamına gelen ehad ve vahid kelimesi Arapça’da sayı olarak biri ifade etmektedir. Kur’ân-ı Kerimde türevleri ile beraber 85 defa geçer. Sayı olarak biri ifade etmesi için kullanıldığı gibi (Yusuf, 12:4) “herhangi birini belirtmek için de kullanışmıştır. (Hâkka, 69:47) Yine Kur’ân-ı Kerimde Allah’ın birliğini anlatmak için “Allah Ehaddir” (İhlas, 112:1) ayetinde geçmektedir.

Vâhid kelimesi ise Kur’ân-ı Kerimde 36 ayette geçmektedir. Allah’ın isim ve sıfatı olarak “Sizin ilâhınız bir tek ilahtır” (Bakara, 2:163) ayetinde geçmektedir. Aynı manada (Nahl, 16:22; Maide, 5:73; Sâffât, 37:4) ayetlerinde geçmektedir. “Kahredici tek ve yekta olan Allah” (Zümer, 39:4; Sâd, 38:65; Ra’d, 13:16) ayetinde “Hüvellahü’l-Vâhidü’l-Kahhar” kelimeleri ile geçmektedir.

Ehad ve Vâhid kelimesi sözlük anlamı aynı olsa da Kur’an dilinde ve din dilinde terim olarak farklı manaları ifade ederler. Bu nedenle peygamberimiz (sav) “Esma-i Hüsnâ’yı saydığı hadisinde “Ehad ve Vâhid” isimlerine ayrı ayrı yer vermiştir. (İbn-i Mâce, Dua, 10, 11)    
Ehad ismi, yüce Allah’ın “Ehadiyetini” Vahid ismi yüce Allah’ın “Vahidiyetini” ifade etmektedir. Ehadiyet yüce Allah'ın esma ve sıfatının cüz’iyyattaki tecelliyatını ve tasarrufunu, vâhidiyet ise külliyattaki tecelli ve tasarrufunu ifade eder. Güneşin ışığı, ısısı ve yedi renginin kar taneciklerinin her birinde ve her parlak şeyde görünen yansıması ve parlaması ehadiyete, deniz yüzündeki parlamasını da vâhidiyete misal olabilir. Yüce Allah'ın emir ve iradesinin hava unusuruna hükmetmesi vahidiyetin, her bir hava zerresine hükmetmesi de ehadiyetin gereğidir. Misalleri çoğaltmak mümkünüdür.

Yüce Allah'ın kâinatın bütününü ihata eden tüm varlıklarda ve eşyada bir anda ve birden hükmetmesi, tasarrufu ve esma ve sıfatın tecellisi vahidiyetin, aynı anda bütün kâinatın en cüz’i, en küçük biriminde de aynı şekilde irade ve kudretinin, esma ve sıfatının tecellisi de ehadiyetin gereğidir. Her iki cihette de şirke ve bir başkasının iştirakine imkân olmamasını ifade eder.

Yüce Allah'ın arşa istivasını ifade eden kâinatın bütününe hükmetmesi vahidiyetin, arşın küçük bir numunesi olan her bir insanın kalbine hükmetmesi ise ehadiyetinin gereğidir. Kalpten arşa, zerreden kâinatın tümüne kadar hiçbir şeyde şirke ve iştirake yer olmaması ehadiyet ve vahidiyetin gereğidir.

Bediüzzaman Said Nursi hazretleri bu konuya şu şekilde açıklık ve netlik getirmiştir. “Vahidiyet ise, bütün o mevcudat birinindir ve birine bakar ve birinin icadıdır demektir. Ehadiyet ise her şeyde Hâlik-ı Külli Şey’in ekser esması tecelli ediyor demektir.” (Mektubat, 2004, s. 396)

Bu hususu çok mükemmel bir şekilde açıklayan Bediüzzaman izahlarına şöyle devam eder: “Şu kâinatta, şu görünen tasarrufat ve ef'âl ile hükmeden Sâni-i Kadîrin kudretine nispeten, en büyük küll, en küçük cüz kadar kolay gelir. Efradca kesretli bir küllînin icadı, bir tek cüz'înin icadı kadar suhuletlidir. Ve en âdi bir cüz'îde, en yüksek bir kıymet-i san'at gösterilebilir. Şu hakikatin sırr-ı hikmeti üç menbadan çıkar: Evvelâ: İmdad-ı vâhidiyetten. Saniyen: Yüsr-ü vahdetten. Salisen: Tecellî-i ehadiyetten.

İmdad-ı Vahidiyet: Her şey birine ait olsa, başkasının müdahalesi olmadığı için bir şeyi arkasına bütün her şeyi yığabilir. Böylece bütün eşya bir şey gibi kolayca idare edilebilir. Bunun için bir ülkede bir padişah bulunur ve her şey padişahın iradesine baktığı için bir tek neferin imdadına bir orduyu gönderebilir. Bir nefer de bütün ordunun gücünü ve padişahın iradesini arkasına aldığı için bir ordu kadar iş görebilir. Devlet namına der her işi yapabilir. Padişah de çıkardığı bir ferman ve kanun ile bütün ülkeyi bir köy gibi idare edebilir. Aynen bunun gibi yüce Allah şeriki olmadığı ve her şey emrine amade olduğu için bir çiçeği yaratmak için bütün kâinatı o çiçeğin imdadına gönderir ve bir baharı bir çiçek kolaylığında icat edebilir. Vahdet, yani birlik olmazsa ne bir baharı ne de bir çiçeği yaratamaz. Zira bir çiçek bütün eşya ve kâinat ile alakadardır. Her şeye gücü yetmeyen ve bütün eşyaya sahip olmayan bir tek şeyi yapamaz.

Yüsr-ü Vahdet: Birlik usulü ile bir merkezden, bir elden, bir kanun ile yapılan işler gayet derecede kolay yapılır. Çeşitli merkezlere ve farklı ellere dağıtılsa o iş o derece zor olur. Bir ordunun idaresi bir kumandana verilse bir nefer gibi kolay idare edilirken, bir neferin idaresi birçok kumandana havale edilse o nefer hiçbir şey yapamaz. Bir ordunun silahları ve elbiseleri ve levazımatı bir fabrikadan bir merkezden verilse bir orduyu teçhiz etmek bir nefer gibi kolay olurken, bir neferin ihtiyaçları birçok fabrikalara havale edilse bir neferin teçhizi bir ordu kadar müşkül ve zor olur. Yüce Allah'ın şeriki olmadığı ve her şeyi bir merkezden bir emirle ve ilim, irade ve kudreti ile idare ve icat ettiği için bütün kâinatı bir tek nefer gibi kolayca icat ve idare eder.

Tecelli-i Ehadiyet: Yüce Allah cisim ve cismanî olmadığı için zaman ve mekân onu kayıt altına alamaz. Kevn ve mekân onun şuhuduna ve huzuruna müdahale edemez. Sebepler ve vasıtalar ona engel olamaz. Teveccühüne ve her şeyi bir anda görmesine, bütün ihtiyaçları bir anda işitmesine ve her yerde ilim, irade ve kudreti ile bir anda bulunmasına hiçbir şey engel olamaz. Bunun için bir işi diğer bir işine mani olamaz. Her işi bir iş gibi kolay yapar. Bir çekirdekte bir ağacı ve neslini yerleştirdiği gibi, bir insan hücresinde de bütün insanlık neslini yerleştirir ve zamanı gelince ortaya çıkarır. Bütün kâinatı bir tek varlık gibi kolayca idare eder. Nasıl ki nuraniyet sırrı ile güneş bir zerreye verdiği tecelliyi aynı anda bütün varlıklara verir ve bir işi diğerine mani olmadığı gibi, bir zerreye verdiği ışık ile bütün zerrelere verdiği ışık arasında hiçbir zorlama ve farklılık olmaz. Biri ile tümü arasında fark yoktur. Yüce Allah da nur ve nurani olan bütün esma ve sıfatı ile her yerde hazır ve her şeye nazır olarak bütün esması ile her yerde tecelli eder ve bütün eşyayı bir tel şey gibi idare eder. Aynı anda her yerde birden bütün işleri bizzat kendisi yapar, bir iş diğerine mani olmaz. Her şeyi külfetsiz kolayca bir anda yapabilir.

İşte ehadiyet ve vahidiyet tecellisinden dolayıdır ki bütün mevcudat bir tek Sânie verildiği vakit, bütün mevcudat bir tek mevcut gibi kolayca idare edilir. Her bir mevcut sanatça bütün mevcudat kadar değerli olur. (Mektubat, 2004, s.414–420)  

Ehadiyet itibariyle her bir mevcut, her bir eser bütün eserleri ve varlıkları müessir-i hakiki olan Allah’a verir. Her bir fiil-i icâdi, yani yaratılan şey bütün ef’âli ve eşyayı failine ve yaratanına mal eder. Bir sineğe hayat veren bütün sineklere ve sinekle alakalı olan her şeye ve yeryüzüne hayat veren zat olabilir. Çünkü hepsi anı kanuna bağlıdır. Kanunu kim koymuş ise o kanuna tabi olan tüm varlıkları yaratan ve kanuna tabi kılan da o olmak gerektir. Çünkü kanun bir silsiledir, ef’âl onun ile bağlıdır.

Hem kâinatta tecelli eden her bir isim, bütün isimleri kendi müsemmasına, yani ismin sahibine istinat eder ve onun unvanları olduğunu ispat eder. Çünkü kâinatta tecelli eden isimler güneşin yedi rengi ve birbiri içine giren daireler gibi birbiri içine giriyor, birbirine yardım ediyor ve birbirinin eserini tamamlıyor. Mesela, hayat verici “Muhyî” ismi bir şeye tecelli ettiği vakit “Hakîm” ismi tecelli ederek yuvasını güzel bir şekilde tanzim eder. Aynı anda “Kerim” ismi tecelli ederek hayat yuvasını güzelce tezyin eder. Aynı anda “Rahim” ismi tecelli ederek onu şefkatle terbiye eder ve “Rezzak” ismi tecelli ederek o hayatın devamı için gerekli olan iaşesini ve maddi-manevi erzakını verir.

“Demek “Muhyî” kime ait ise “Hakîm, Kerîm, Rahîm ve Rezzak” da odur. Demek her bir isim, her bir fiil, her bir eser öyle bir eser, öyle bir bürhân-ı vahdaniyettir ki, kâinatın sahifelerinde ve asırların satırlarında yazılan ve mevcudat denilen bütün kelimâtı, kâtibinin nakş-ı kalemi olduğuna delalet eden birer mühr-ü vahdaniyet birer hatem-i ehadiyettir.”  (Mektubat, 558–559)

Vahidiyet, birlik ve teklik anlamındaki “Ehad” kelimesinden türemiştir. Sayı olarak bir anlamına gelir. Allah hakkında ise ulûhiyetinde, saltanatında ve fiillerinde “Allah’ın şeriki olmamasını” ifade eder. Allah için sayı bakımından bir denemez. Ancak şeriki olmamasın bakımından “ehad” ve “vahid” denir. Sayı bakımından bir, diğer sayıları da hatıra getirdiği için sayı olarak düşünülmemesi gerekir.

Ehadiyet her şeyin bizzat yanında birlik tecellisi olup en küçük bir atom ve bir canlının Allah’ın eseri ve sanatı olduğunu ifade etmekte ve en küçük bir varlık ve o varlığa ait olan hareketin dahi bir Allah’ın eseri ve fiili olduğunu ifade eder. Vahidiyet ise o ferdin içinde bulunduğu nevin ve o fert ile alakalı bütün varlıkların da Allah’ın sanatı ve eseri olmasını ifade etmektedir.

Bir insan olarak benim yaratıcım olan Allah bizzat beni ve bana ait olan her şeyin yaratıcıdır ve bizzat yanımda bütün esma ve sıfatı ile hazır olup beni idare eder, isteklerime cevap verir, ihtiyaçlarımı karşılar, irade ettiğim fiillerimi yaratır. Bu “Ehadiyetin” tecellisidir. Aynı şekilde benim nevim olan bütün insanlığın da yaratıcısı, ihtiyaçlarını karşılaması ihtiyaçlarına cevap vermesi ve irade ettiği fiillerini yaratması “Vahidiyet” tecellisidir.

Yüce Allah “Ehadiyetin” tecellisi olarak bana hiçbir varlığa benzemeyen bir sima verdiği gibi benim nevim olan Hz. Âdem (as) zamanından kıyamete kadar gelmiş ve gelecek olan bütün insanlara da aynı şekilde hiçbirine benzemeyen bir sima vermesi “Vahidiyetin” tecellisidir. Bütün insanları aynı suret ve şekilde yaratan yüce Allah onların içinde bana azay-ı esasiyede bütün insanlara benzemekle beraber, hiçbirine benzemeyen istidat, kabiliyet, aza ve suret vermesi “Vahidiyet içinde Ehadiyetin tecellisi”dir.

Aynı şekilde bir papatyanın yaratıcısı olan Allah “Ehad” olduğu gibi, bütün yeryüzünde bulunan papatyaları yaratması ve ihtiyaçlarını karşılaması ciheti ile “Vahid”dir. Fertlerde görünen esma ve sıfatın tecellisi Ehadiyetin, nevilerde ve umum varlıklarda görünen esma ve sıfat tecellisi de vahdaniyeti ifade etmektedir. Bu cihette Ehadiyet ve Vahidiyet bütün varlıkları ve bütün esma ve sıfatı ihata etmiş olan ilâhi bir hakikattir. Güneşin bir varlığa ışığını vermesi ehadiyete, bütün varlığa aynı şekilde ışığını vermesi ise vahdaniyete misal olabilir.

Yüce Allah’ın mahlûkatı ile birebir ilgilenmesi ve alaka göstermesi ehadiyetinin, aynı şekilde bütün mahlûkat ile aynı anda aynı şekilde ilgilenmesi, hiçbirini unutmayarak rızık vermesi, sıhhat ve şifa vermesi vahidiyetin gereğidir. Yüce Allah ahirette de ehadiyetin gereği olarak her bir insan ile konuşarak ona dünyadaki yaptıkları ile ilgisi sorguya çekecektir. Aynı şekilde vahidiyetin gereği olarak bütün insanlığı hesaba çekecektir.

Vahdaniyet ise ehadiyet ve vahidiyetin tecellisi ile ortaya çıkan ilâhî bir hakikattir. Yüce Allah'ın şeriksiz rububiyetini ve muinsiz ulûhiyetini ifade etmektedir.   

malikaya@risalehaber.com

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.