1. Tarih boyunca birçok kıymetli İslam alimi değişik eserler kaleme almışlardır. Bu eserlerde zaman zaman zayıf ve hatta uydurma rivayetlerin varlığı göze çarpmaktadır.
Bu nedenle günümüzde ve geçmişte bu tür eserlerin Batı'daki tabiriyle edisyon kritiği, bizdeki tabiri ile tahkiki yapılarak, eserin içinde kullanılan rivayetlerin sahih, zayıf ve uydurmaları tespit olunmaya çalışılmaktadır. Bu itibarla herhangi bir eser okunurken emin bir alimin elinde tahkiki yapılmış bir nüshanın kullanılması yararlı olacaktır.
İslam alimleri zayıf addedilen hadislerin fazilet ve sevap konularında dikkate alınmalarına hoşgörülü yaklaşmış olduklarını da akılda tutulması uygundur.
2. İkinci sorunuza tek tek cevap vermektense, hadis ile ilgili genel bir cevap vermenin sizin için daha faydalı olacağını düşünüyoruz.
Öncelikle şunu belirtelim ki, din bize insanlar vasıtasıyla ulaşır. Yüce Allah vahyini, önce bir insana (peygambere) bildirir. Ardından o da zamanındaki ve çevresindeki insanlara; onlar da sonrakilere ulaştırır. Her insanın peygamber olması ve doğrudan Yüce Allah'tan vahiy alması mümkün değildir.
Bu sebeple elimizdeki Kur'an dahil olmak üzere diğer dini kaynaklar, bizlere insanlar vasıtasıyla ulaşmıştır. Bunun Kur'an olduğunu bize söyleyenler de yine insanlardır. "Bugün elimizde bulunan Mushaf'taki ayetlerin Kur'an'dan olduğunu ve Allah Teala'nın sözü olduğunu nereden biliyoruz? Acaba biz Kur'an ayetlerini doğrudan Yüce Allah'tan mı aldık?" şeklindeki bazı sorular üzerinde düşünmek gerekir.
Bizler günlük yaşamımızda da insanların sözleriyle hareket etmekte, çeşitli haberleri onlardan öğrenmekte ya da örneğin, bir insanın sözüne güvenerek onun önünde kendimizi ameliyat masasına koyabilmekteyiz.
Öyleyse önemli olan, insanı küçümsemek değil, her konuda güvenilirliği sağlayacak ölçüler tespit edip bunlara göre hareket etmektir.
Hz. Peygamber (asm)'in hadisleri de bize sahabe/insanlar vasıtasıylaulaşmıştır. Sahabe ise hadis rivayetinde adil kabul edilir. Bunlar içerisinde hadis tekniği açısından "muksirun" olarak ifade edilen, yani sayıca binin üzerinde rivayeti bulunan sahabilerden Ebu Hureyre, Hz. Peygamber (asm)'den rivayet ettiği 5.374 hadisle ilk sırada gelir.
Hadis rivayeti konusunda ise Hz. Peygamber (asm), hadis nakletmeyi değil; kendi adına hadis uydurmayı şiddetle yasaklanmıştır. Nitekim bu konuda şöyle buyurmuştur:
"Kim bana kasten yalan söz isnat ederse, cehennemdeki oturacağı yere hazırlansın." (Buhari, İlim, 38; Müslim, Zühd, 72);
"Kim yalan olduğu bilinen bir sözü benden rivayet ederse, o (hadis uyduran) yalancılardan biridir." (Tirmizi, İlim, 9; Ahmed b. Hanbel, V/20)
Nakledilen rivayetlerin Hz. Peygamber (asm)'e ait olup olmadığı hususu, keyfi ölçüler ve kararlara bağlı değildir. Öncelikle bu rivayetler, insandan insana silsile şeklinde (isnatla) aktarıldığı için, aktaran kişilerin gerçekten yaşamış kişiler olup olmadıkları, bunların birbirleriyle görüşmüş olmasının mümkün olup olmadığı, bu insanların ahlak bakımından dürüst olarak tanınıp tanınmadığı gibi hususlar, o devirlerdeki alimlerce araştırılmış ve bu araştırmalar kitaplara geçmiştir.
Ayrıca bu rivayetlerin Kur'an'ın veya meşhur sünnetin açık hükümlerine aykırı olup olmadığı ve benzeri hususların tespiti için de binlerce müçtehit alim, çeşitli çalışmalar yapmışlardır.
Bütün bunlar, ciddi araştırma gerektiren işlerdendir. Bu konudaki çabalar Hz. Peygamber (asm) devrinden itibaren başlamış, Müslümanlar her duydukları rivayeti doğru kabul etmemiş, bilakis sorgulamışlardır.
Rivayet edilen herhangi bir hadisin, dinin temel ilkeleri bağlamında yorumlanması bugün de mümkün olmakla birlikte, rivayet silsilelerinde yer alan kişilerle ilgili sorgulamalar genel itibarıyla mümkün değildir. Çünkü aradan uzun zaman geçmiş ve hadislerin kitaplarda derlenip toplanması hususundaki çalışmalar yaygınlaştıktan ve hadis alanında onlarca ilim dalı geliştikten epey bir müddet sonra sözlü rivayete ihtiyaç kalmadığından, sözlü rivayetin yerini kitaplar almıştır.
Örneğin Buhari, eserinde takip ettiği titizlik sebebiyle en sahih hadisleri bir araya getirerek bütün ümmetin, icmaya yakın bir ittifakla tam bir güvenine mazhar olmuş, bu sebeple eseri "Kur'an'dan sonra ikinci Kitap" olma şerefini kazanmıştır. Dolayısıyla İslam alimleri arasında Sahih-i Buharihadisleri çoğunlukla sahih kabul edilmiştir.
Artık geçmişte derlenen her bir kitabın dünyanın değişik köşelerinde binlerce nüshası bulunduğu gibi, hadis kitapları haricinde de fıkıh, akaid gibi dini ilimler alanında kaleme alınmış yüz binlerce kitapta da bu hadislere yer verilmiş ve bunlar çok çeşitli açılardan tahlil edilmiş, mukayeseler ve karşılıklı değerlendirmeler yapılmıştır.
Diğer taraftan hadis ezberleme ameliyesi de devam etmekte ve her çağda, binlerce hadis ezberleyen Müslüman bulunmaktadır. Günümüzde herhangi bir hadis hakkında olumlu ya da olumsuz değerlendirme yapabilmek için, yapılan bu çalışmaların göz ardı edilmemesi gerekir.
Rivayet edenlerin güvenilirliği ve benzeri hususlarda, kendi zamanlarında yazılan kitaplara itibar etmeyip, yüzlerce yıl sonra bugün masa başında yorum yapmaya kalkışmanın sağlıklı olamayacağı açıktır.
Tarihi olayların tespiti, tarihi bulgulara dayalı olmak zorundadır. Bahsettiğimiz bu çalışmalar dikkate alınmadan, Hz. Peygamber (asm)'den yüzlerce asır sonra herhangi bir rivayetin doğruluğu tespit edilmez.
Bu rivayetler herhangi bir antik kazıda bulunmuş şeyler değil; yüz yıllar boyunca insanlar arasında dolaşmış ve farklı kritiklere tabi tutulmuş, kısacası yaşamış ve yaşamaya devam eden rivayetlerdir.
Öte yandan bazı konularda geçmişte olduğu gibi bugün de görüş ayrılıkları olabilir. Bu aşamada kişinin kendi şahsi görüşüyle hareket edebilmesi için, başta Kur'an, hadis, Arapça, tarih, fıkıh usulü ve benzeri olmak üzere gerekli ilimleri okumuş olması, kısacası müçtehit olması gerekir. Bu nitelikte bir uzmanlığı bulunmayanlar ise, tercih ettiği müçtehitlerden birine tabi olur ve onun fetvalarıyla amel eder.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet