Geçen hafta çarşamba günü Hamidiye vakfından, RNK'nın yönetim kurulu üyesi Mehmet Can arayıp “benim ilçem olan Buharkent’te güzel bir medrese yaptık inşaallah cuma günü açılışı olacak ben gidecem seni de götürmek istiyorum” dedi. Kabul ettiğim anda böyle başdöndürücü bir hafta geçirebileceğimi düşünmeme imkan yoktu.
Gerçi bir Ege gezisi neticesi iyi haberler çıkacak ve bir kaç günlük yazı stoğu yapabileceğim görünüyordu fakat iyi başlayan, neticesinden sevinç umulan bir-kaç günlük gezinin hitamının ızdırap olacağını kestiremezdim.
Cuma günü Aydın'ın Buharkent ilçesinde medrese açılışı oldu. 6-7 bin nüfusu olan küçük ve şirin bir kentte 180M2 üzerine üç katlı ve her şeyi düşünülmüş bir medrese yapılmıştı. Bunu yazıp pazartesi günü sevincimi sizinle paylaşacaktım ama malesef o elim kaza sevincimi kursağımda bıraktı.
Cumartesi günü sabahı Mehmet Can beyle beraber Denizli'ye gittik. Kendi hayatlarını Bediüzzaman'ın hayatına kurban eden iki şehit, Hafız Ali ile Hasan Feyzi ağabeylerin Denizli kabristanındaki makamlarını ziyaret ettik, birer yasin okuduk. Aziz ağabeyim Süleyman Delikanlı ile birlikte yaptığımız bu ziyaretin bizde bıraktığı derin hazzı anlatacaktım fakat o elim kaza kursağımda bıraktı.
Nazilli'ye uğrayıp Teyip tahir ağabeyle zevkli bir röportaj yaptım. Onun müjdesini verecektim kursağımda kaldığı gibi o elim kaza haberini verdim.
Cumartesi günü akşam Sungur ağabey Aydın'da bir ders yaptı. 300M2'lik bir salonda hınca hınc bir kalabalığı size anlatıp sevincimi sizinle paylaşacaktım fakat biz dersanede iken o elim kazanın haberi geldi, sevincimizin üzerine ağır bir karabasan gibi çöktü.
Pazar günü Çamlık Mevlidi yapıldı. En az 6 bin kişi vardı. Bu muazzam kalabalığın oluşturduğu heyecan kalblerdeki hüznü dağıtmaya, insanların kendilerini bir saat bile unutmasına yetmedi, yetemedi. Herkesin yüzünde hüzün, gözünde yaş vardı. Dualar arşa çıktı rahmet-i ilahiyenin celbine vesile oldu.
Gidenler şehitti. Kalanları ziyaret gittik. Mevlitten sonra İzmirli nur talebeleri hastanenin önünde adeta kamp kurmuşlardı. O sahiplenme bizi mesleğimizle tekrar tekrar iftihar etmeye sevk etti. Yaralıları tanıyordum, Musap kardeşin aklında diğerleri vardı. "Onlar nasıl" deyip bizden haber almaya çalışıyordu. Ona sevindirici haber verememenin ızdırabı bizi de kahretti, göz yaşlarına gark etti.
Yaralılardan bir tanesi de Ali İhsan Dikmen idi. Başında babası 40 yıllık dostum Ferhat Dikmen'i bütün vakarı ve sabrı ile ziyaretçileri teselli ediyordu. Görünce söylenecek sözlerin, kelimelerin saklandığını ortaya çıkmaya utandıklarını farkettim, göz pınarlarıma ancak o ana kadar hükmettim.
Aslında mevlide gelmişlerdi, fakat Manisa yakınlarında iken kazayı haber alıp dosdoğru hastaneye gidiyorlar. İsmail ve Münir Eroğlu kuzenler hastanede yaralıların başında kalıp mevlide iştirak etmiyorlar. Onları hastanede uykusuz ve perişan bir halde görünce onlardan ferağat, sadakat ve muhabbet dersi aldım sadece gözlerimi silebildim. Çünkü onlar yapılacak her şeyi zaten yapmışlardı.
Pazartesi günü İstanbul'da idim. 40 yıllık arkadaşım, kardeşim Seyfullah Bahar ve oğlu Faruk'un cenaze namazını kılacağım. O caminin avlusu böyle bir kalabalığı ilk defa görüyormuş. Fakat o avludaki insanların gözleri de o kadar yaşı ilk defa görüyorlarldı, ilk defa akıtıyorlardı
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç!tan sonra konuşma yapan genç şöyle diyordu. “Benim adım Ömer Bahar. Seyfullah Bahar'ın varisiyim. Allah rızası için babamda veya kardeşimde hakkı olan varsa gelsin benden istesin.”
Ben bu satırları yazınca telefonum çalıyor. İzmir 9 Eylül Hastanesinde yoğun bakımda tedavi gören Kerem Koç şehit oldu ve şehitlerin sayısı 7 ye çıktı.
NE AĞIR İMTİHANDIR BAŞINDAKİ SAKARYA
BİN BİR BAŞLI KARTALI NASIL TAŞIR KANARYA
Eksik ve geç kalmış bir yazı
{{member_name}}
{{formatted_date}}
{{{comment_content}}}
YanıtlaYükleniyor ...
Yükleme hatalı.