“Kemâl derecelerinin en yücesinde bulunan.”
“Allah bir insanla ancak bir vahy yoluyla ya da perde arkasından konuşur veya bir elçi gönderir de izniyle ona dilediğini vahyeder. Gerçekten O, Aliyy’dir, Hakîm’dir.” (Şûrâ Sûresi, 42/51)
Allah’ın varlığı vaciptir. Yani varlığı zâtındandır, yokluğu muhaldir. Bu ulvî mertebe sadece Aliyy olan Allah’a mahsustur. O’ndan gayrı ne varsa, hepsi mümkindirler, yani bunların olup olmamaları eşittir; hepsi mahlukturlar, fanidirler, acizdirler. Bu varlıkların varlık mertebeleri, Vacib’in âlî mertebesi yanında çok aşağı ve süflî kalır.
Allah’ın bütün sıfatları mutlaktır, kayıt altına alınamazlar. Ve yine bütün sıfatları sonsuzdur; onların tecellileri için bir son düşünülemez.
İşte bu âlî mertebe de Allah’a mahsustur.
Mahlukatın ise, evvelleri olduğu gibi sonları da vardır. Öncesi ve sonrası olan bu varlıkların sıfatları da sınırlı ve kayıtlıdır. İşte bu sınırlı ve kayıtlı sıfatlar, sonsuz ve mutlak sıfatlar yanında çok süflî ve çok aşağı kalırlar.
Aliyy ismi bize bu gibi dersleri verir; sonsuz ve mutlak kemâlin ancak Allah’a ait olduğunu bildirir.
“O’nun kürsisi, bütün gökleri ve yeri kuşatmıştır. Onların korunması O’na güç gelmez. O Aliyy’dir, Azîm’dir.” (Bakara Sûresi, 2/255)
Bir mü’min, Allah’ın sıfatlarının ulviyeti hakkındaki marifette ne kadar inkişaf ederse, Aliyy isminden o kadar fazla feyiz alır.
Kul, böylece manen terakki etmekle ulvî dereceler kazanır ve bu isme daha parlak bir ayna olur.
Ve yine, bir kul süflî, bayağı ve aşağı şeylerden uzak kaldığı ölçüde yükselir ve bu isimden alacağı feyiz de o nisbette artar. Sorularla İslamiyet