“Mahlukatı, iradesine uymaya mecbur eden.”
“Dilediğini zorla yaptırmaya muktedir olan.”
“Yaratıkların noksanlarını düzelten, işlerini ıslah eden.”
“O, ...Azîz’dir, Cebbâr’dır, Mütekebbir’dir.”(Haşr, 59/23)
Cebir, ‘seçme hakkından mahrum bırakma’ demektir ve iradenin zıddıdır.
Bu kâinat ve içindeki mahlukat, yokluktan varlığa kendi iradeleriyle değil, bir cebir ile sevk edilmişlerdir.
Güneşin güneş olması gibi Ay’ın ay, dağın dağ, denizin deniz olmaları da icbar yoluyla, yani bir zorlama ile gerçekleşmiştir.
Şu var ki, Alîm ve Hakîm olan Allah’ın icbarı da ilim ve hikmet iledir.
Rahîm ve Kerîm olan Allah’ın cebir ile yaptığı her tasarrufun altında rahmet ve kerem saklıdır.
•••
Cebir kelimesinin, hem ‘kırıkları onarmak’, hem de ‘zorla iş yaptırmak,’ mânâsına gelmesi enteresandır. Demek oluyor ki, Allah’ın cebri, ya bir hekimin hastasına uyguladığı bir cebir yahut âdil bir hükümdarın zalimleri zorla hapse sokmasındaki cebri gibidir.
Semada yıldızlar kendi iradeleriyle değil Allah’ın cebri ile şu mevcut nizamı almışlardır. Kâinatın küçük bir misali olan insanın da, bütün organlarının şekilleri, vazifeleri, bedendeki yerleri, yine cebir ile tayin ve tespit edilmiştir. Ama ilâhî hikmet, bu dünya imtihanında insana bir irade bahşetmiş ve ihtiyarî fiillerde onu serbest bırakmıştır. Fakat, emrine isyan edenleri cebri ile Cehennemine sokacağını da önceden haber vermiştir.
Cennet ve Cehennemin yolları cebir ile tayin edilmiştir. Yani neyin helâl neyin haram olduğunu Allah bizzat tayin ve tespit etmiştir. Ama, doğru ve yanlıştan, Cennet ve Cehennemden dilediğini seçmekte insanı serbest bırakmıştır.
•••
Aklı başında olan her insan, bu kâinatta cebren icra edilen ilâhî fiillerin ne kadar rahmet ve hikmet taşıdığını ibretle seyretmeli ve nefsin arzularına kapılmadan kendini o Cebbâr’a teslim ederek emri dairesinde bir ömür sürmelidir. Sorularla İslamiyet