Hâfid: “Kâfirleri, asileri, mütekebbir ve zalimleri alçaltan.”
“Din düşmanlarını rahmetinden uzaklaştırıp ahirette zelil eden ve cezalandıran.”
Râfi’: “Sevdiği kullarını yükselten.” “Mü’minleri kendisine yaklaştırarak yücelten.”
“(O), alçaltan ve yüceltendir.” (Vâkıa Sûresi, 56/3)
Bu iki ismin tecellisi de büyük çapta, kulun cüz’î iradesine bakıyor. İradelerini yanlış yolda kullanarak küfür ve isyan yoluna giren insanlar, alçalmaya talip olmuşlar ve Hâfid olan Allah da onları inançsız ve ahlâksız kılmakla alçaltmıştır. Bu alçalmanın ahiretteki neticesi ise Cehennemde, zillet içinde azap çekmektir.
İman, ibadet ve ahlâk yolunu tutanlar ise yükselmeye talip olmuşlar; Râfi’ olan Allah da onları, salih bir kul yapmakla yükseltmiştir. Bu yükselmenin ahiretteki neticesi ise Cennette ebedî saadete ermektir.
Demek oluyor ki, alçalma da yükselme de öncelikle dünyada gerçekleşiyor; birincisi Hâfid, ikincisi ise Râfi’ isminin tecellileriyle. Dünya ahiretin tarlası olduğundan, bu yükseklik ahirette daha çok inkişaf ediyor; bu alçaklık ise çok daha aşağı dereceleri netice veriyor.
Kulun, Râfi’ ismine mazhar olması, öncelikle iman, takva, salih amel ve güzel ahlâk yoluyla gerçekleşir. Bir de insanın başkalarını yükseltmeye çalışması, onları imana ve İslâm’a davet etmesi var ki, bu yol en büyük bir feyiz ve yükselme vesilesidir.
Ayrıca, bir mü’min, İslâm’ın ulviyetini kalplerde ve akıllarda yerleştirdiği ölçüde kendisi de yükselir, Râfi’ ismine mazhar olur. İslâm’a zıt görüşleri, bâtıl inançları, yanlış fikirleri çürütüp aşağıladığı nisbette de Hâfid isminden ayrı bir feyiz alır. Sorularla İslamiyet