Ben eleştiri kültürünü gerek birey ve gerekse toplumların otokontrolü olarak kabul ediyorum. Demokrasi ve özgürlüğün de ruhlara kazandırdığı en büyük esnekliklerden biridir.
Aslında eleştiri, birey ve toplumlar için önemli bir olgudur. Bunun dozajını ayarlamak da birey ve toplumun düzeyini belirler. Eleştiri kültürüne bir eleştiriye hazır olma, bir eleştirinin gerekliliği ve bir diğeri de nasıl bir eleştiri gibi en azından üç açıdan bakılmasında yarar var. Diğerlerini bir başka yazılara bırakarak, şimdi eleştiri türleri ve bizi eleştiriye hazırlayan faktörlerin üzerinde durmak istiyorum. Bir önceki yazıda eleştiriye tahammül edemeyenlerin psikolojisi üzerinde durulmuştu.
Yalnız kendimizi hedef alan eleştiri, biri olumlu ve diğeri olumsuz olmak üzere iki türdür. Olumlu olandan rahatsız olmak eleştiri konusundaki düzeysizliğimizi gösterir. Oysa bu tür eleştiri, eksik yaptığımız bir şeyi tamamlamak ya da yaptığımızı daha mükemmele taşımak için yapılan bir uyarıdır. Tamamen bizim lehimizde olduğu için böylesi bir eleştiriden rahatsız olmak, üzerinde oturduğumuz dalı kesmek anlamına gelir. Baskıdan önce birkaç kişiye okutulan bir eserin kritikleri buna örnektir. Okudukları halde gördükleri eksikleri ya da daha iyi olması için gerekli önerileri söylemesinler mi? Bunların eleştirileri bir katkıdır aslında, esere artı kazandırır. Elbette bu katkıyı sağlayanlara ancak teşekkür edilir. Nefse ağır gelse bile bu duyarlılığı göstermek bir erdemdir. Olumlu eleştiride asla bir art niyet yok çünkü.
Olumsuz eleştiri, karşı tarafın kusurunu ortaya çıkararak kendine pay ayırmak ya da muhatabı gözden düşürmek amacını taşıyabilir. Nasıl olursa olsun, üslup eleştiriyi yapanı bağlar. Eleştirinin muhatabı, eleştirinin söyleme biçimine asla takılmaz. Hatta eleştirenin art niyetinin olmadığı şeklinde bir değerlendirme yapar ve yapmalıdır. Eleştiriye muhatap olanın eleştiri karşısındaki tutumu önemlidir; onun objektifliği, yansızlığı ve ciddiliği
Olumsuz eleştiri ya doğrudur ya da yalandır. Hangi art niyeti taşırsa taşısın olumsuz eleştiri doğru ise buna da diyecek bir şey yok. Kusuru düzeltmekle görevliyiz. Böylesi bir eleştiriden ancak nefsimiz yani egomuz şikâyet eder. Egomuz bizim en büyük engelimiz. Egomuza vurana minnet Böyle bir eleştiriyi sabırla karşılamanın yararları en az üçtür: Birincisi, nefis terbiyesine sebeptir; yani nefsimiz her an bir yanlışla karşı karşıya olduğunu hatırdan çıkarmamış oluruz. İkincisi, gurura kapılmamızı önler; yani sürekli alkışlandığımızda gururumuzun okşanmadığı enderdir. Üçüncüsü ise, her an tetikte, uyanık olmamızı gerektirir. Uyanıklık bir tür farkındalıktır; farkındalık ise varoluşumuzun amaçlarından biridir.
Olumsuz eleştiri eğer yalansa, aslında buna da bir şey deyecek yok; çünkü yalan eleştiriye tepkili olursak ya da böyle bir eleştiri karşısında savunmaya geçersek, eleştirenin düzeyine düşmüş oluruz. Eleştiri getirilen şey eğer bizde yoksa üzerimize almamıza gerek yok. Yine de kendimize kuşkulu bakmamızda yarar var. Olur ya söylenilen şeyin değişik bir dozajı bizde mevcut olabilir. Böyle bir eleştirinin karşısında dik duruşun da birçok yararları var; en azından bunlar da üçtür: Biri; gösterişten bizi korur; yani bizi sorguya çeken birilerinin etrafımızda her an dolaştığını gözden ırak tutmayız. Diğeri, yalancı şöhretten bizi kurtarır ve bir diğeri de, otokontrolümüzü hatırlatır. Asrın adamı Bediüzzamanın dediği gibi, benim boynumda veya koynumda bir akrep bulunduğunu biri söylese veya gösterse, ondan darılmak değil, belki memnun olmak lazım gelir.
Bir eleştiri türü daha kaldı. O da bizim şahsımızı değil, misyonumuzu hedeflemişse, yalan olduğu takdirde, dava adına mutlaka tepkide bulunmak gerekir. Çünkü bu tenkitte hem davanın ve hem masumların hak ve hukuku çiğnenmektedir. Burada susmak olmaz.
İşte biz, insanlar ve çevre Hiçbir şey de isteğimize göre olmuyor. Herkes ve her şey bizim muhatabımız. Muhatabımız bizim isteğimiz doğrultusunda olmayacağına göre kendimize çeki düzen vermek, kendimizi donatmak zorundayız. Sanırım bu donanımın en büyük yararını bize yapılan tenkit ya da kritiklerde, eleştirilerde görürüz. Olgun, kendini donanımlı hale getiren insan, öyle basit iğnelemelerden etkilenmez. O kendine yoğunlaşır. Kendini hiç kimseyle de karşılaştırmaz. Hatta tüm çevresini kendini olgunlaşma yolunda birer araç bilir. O başta kendisinden sorumlu olduğunun bilincindedir.
Böyle olunca hangisi olursa olsun hiçbir eleştiriden olumsuz etkilenmez. O alacağı derse bakar. Böylesi bir insan, eleştirinin de olumlusunu yapar. Bir önceki yazıda bir yorumcunun dediği gibi, Haksızlığın karşısında susan dilsiz şeytandır kutsi ölçüyü de asla es geçmez, en münasip bir yolunu bulup uyarıda bulunur. Bildiğini söyler ya da uyarılması gerekeni anında uyarmaya çalışır.
Kendini bir düzeye çıkartanlar, kritik yapanlara dost nazarıyla da bakarlar. Çünkü olgunluk yolunda onlara bir ivme kazandırıyorlar. Şeyh Sadi Şirazinin Olgun bir adamı dost edinmek isterseniz, tenkit edin; basit bir adamı dost edinmek isterseniz methedin şeklindeki sözü de bu konuya renk katmaktadır.
Her tür eleştiriye hazır olmak, bir büyük ahlak ve olgunluk belirtisidir. Sanırım bunu başarmakla, bir anlamda büyük cihat denilen egomuzla savaşta büyük mesafe almış oluruz.