Dozajı ne olursa olsun, bir eleştirinin karşısında sarsılmayan, eleştiriyi son derece makul gören ve eleştirildiğinde elden geldiğince kendini değiştirmeye çalışan bir kimsenin, olgunluk yolunda bir hayli mesafe aldığını söyleyebiliriz.
Ama eleştiriye açık olmayanın eleştiri karşısında sarsılmaması da öyle kolay değil. Çünkü; eleştiride sahte benlik incinmekte, gurur sert bir kayaya çarpmakta ve bilgisizlik alışık olmadık gerçeklikle çatışmaktadır. Eleştiriye tahammül etmeyen durup dururken bir depreme maruz kalmaktadır sanki. Güvendiği dağlar yok olmuş ve dünya sanki üzerine çökmüştür. Gizlediği bütün zaafları açığa çıkmıştır. Perdeler kalkmış, ayıplar ortaya çıkmıştır. Devlerin karşısında sahici olmayan kişiliği küçülmüş ve küçülmüştür.
Eleştiriye tahammül etmeyen, henüz kendini tanımayan bir zavallıdır aslında. Gururlu olduğunun da farkında değildir. Oysa, insanın olumlu ve olumsuz diye iki yanı vardır; insan her an olumsuzluk sergileyebileceğini aklından çıkarmamalıdır. Yalnız olumlu yanıyla kendini gören, eylem ve söyleminde bir başkası gibi kusurlu olma ihtimalini göz ardı eden, baktığı açı dışında bir bakış açısının olmadığına inanan ve bildiklerine kesin gözüyle bakan, başkalarına da öyle görünmeye çalışır, her eyleminde kesinlik vurgusunu yapar. Heyhat ki, göreceli olmayan çevremizde fazla bir şey yok.
Doğrularına ihtimalsiz güvenen, müsamahasız olduğundan gördüğü her kusura eleştiri oklarını acımasızca atar. Ne gariptir ki böylesi bir insan, saldırganlığının tam tersine başkalarının tepkilerine en az tahammül edendir. O yanılmazlığının psikolojisi içindedir. Kusurunu ima etmek bile onu derinden yaralar. Bu nedenle, olduğu gibi değil de olması gerektiği gibi bir pozisyon takınır. İster istemez yapmacık tavırlar içine girer. Her zaman güzel görünmeye şartlandığı için de başkalarının eleştirilerine asla tahammül edemez.
Eleştiriye açık olmayan, tipik bir karakterdir. En ince kusurları bulup çıkarma becerisine sahiptir. Bu bir tür savunmadır aslında. Kendi kusurlarını örtme, kendini gizleme, kendi haklılığını başkalarının hatalarını ortaya çıkarmada görme gibi kendisinin de farkında olmadığı bir savunma mekanizmasıdır. Çoğunlukla da bu tipler tepkililiklerini haksızlığa tahammül etmemelerine bağlarlar. Egoları bu tutumlarını öylece savunur ya da örtmeye çalışır. Onlara sen de yanılabilirsin denilse, feveran ederler. Kendince haklı olduklarına ilişkin ne kadar delil varsa ortaya koymaktan yorulmazlar. İhtimali yanlarına bile yaklaştırmazlar.
Bu tipler, tartışmaları fikirler ya da olaylar bazında değil de kişisel düzeyde ya da kişilerin üzerinden yapmayı daha çok severler. Çünkü kişisel kusurlar daha net gözükür. Oysa her kişisel olayın gerisinde değişik psikolojik nedenler var; bunları ayırıp net bir doğruya ulaşmak zor. Bu tipler bilmelidir ki, vardıkları sonuç yalnız kendilerini bağlar. Masum bir güzellik bile göreceli olursa, kaynakları değişik oluşumlarda herkesin kabul edeceği bir nokta bulmak mümkün mü?
Başkasının kritiğini sürekli yapan, aynı eleştiri oklarını kendine çevirse ne olur? Bu işlemi kolay yapamaz, ama yaptığını kabul etsek, eminiz ki bu özeleştiriden iğneler batacak kendine; tahammül edemeyecek. Yani önce iğneyi kendimize, sonra çuvaldızı başkasına olan erdem davranış öyle kolay mı? İşin garibi bu tiplerin özeleştirileri de son derece az.
Hele bu gibiler mesleklerinde biraz başarı kaydetmişlerse, olanca güçleriyle inandıklarına ters düşenlere ha bire abanırlar; bunu yaparken kendi güçlerini ispatlamaya çalışırlar. Öyle bir psikoloji içine girerler ki, doğruları bilen yalnız onlardır ve bir de kendilerini onaylayanlar.
Eleştiriye tahammülsüzlük, bir psikolojik hastalıktır; bir kişilik zaafıdır. Eğer objektif davranmak, kötü yanımızın bütün hilelerinden kurtulmak ve düzeyli bir kişiliğe sahip olmak istiyorsak, ön yargılardan, acımasız yargılamalardan, sert saldırılardan, başkasına asla hak vermemelerden, ihtimalsiz ve kesin tutumlardan, müsamahasızlıklardan, ha bire başkasını eleştiri yapmaktan hoşlanmaktan uzaklaşmalıyız. Bütün bu tutumlar ya ifrattır ya da tefrit; her biri de aşırılığın bir türüdür.
Ben öteden beri yazı ve söylemlerinde sert bir üslubu kullananları sevemedim. Ama bunları sevenleri de çok gördüm. Onların arasında yalnız kaldığımı da hissettim. Acaba benim mi art bir niyetim var diye dediğim de çok oldu. Doğrunun bir olduğunu ve bunun eleştiriye tahammül etmeyende olduğunu farz etsek, o zaman belki bu doğruyu savunmada hiddet ve sert bir üslup kullanması biraz yakışık alabilirdi. Kaldı ki, sıradan bir insan olarak bu doğruyu başkalarına kabul ettirme gibi bir zorunluluğu yok. O sadece kem küm yapmadan doğruyu söylemekle görevlidir. Kabul ettirmek onun elinde değil. Peygamberler bile katıksız hakikatleri yalnız tebliğe görevlidir. Oysa doğrular bir değil ki! İnsan sayısınca doğrular ve ölçüler var desek abartıda bulunmuş olmayız. Sert üslup da bir baskı aracıdır.
Bir de ne kadar güçlü olsa da dayatılmaya çalışılan fikir içerikli yazıları sonuna kadar okuyamıyorum. Kişisel görüşleri savunmaya dayalı yazıları da. İnsan özgürlüğün ikizidir; insanın özgürlüğünü kırıcı hiçbir şeye tahammül edememesi bundandır herhalde. Böyle olunca ya dayatmaya çalıştığımız bir düşüncenin karşısında bizden daha dirençli biri çıkıp karşı gelirse ne olacak? Ortaya çıkacak elbette gerilimden başka bir şey olamaz.
Eleştiriye açık olma, hem birey ve hem de toplum için bir düzey konusudur. Eleştiri saygın bir kültürdür. Yerinde ve art niyetsiz eleştiri olduğu kadar eleştiriye açık olmak da önemlidir. Ünlü Alman düşünürü Bismarkın dediği gibi, Bir kimsenin beni yüzüme karşı methetmeye hakkı olursa, yüzüme karşı beni eleştiride bulunmaya da hakkı olması gerekir. Eleştiri kültürü demokrasinin vazgeçilmez unsurudur. Doğrulara ancak bu güzel kültürle ulaşılır. Vahyin desteğindeki peygamberlerin dışında hiç kimse eleştiriden masun değildir. Eleştiri karşısında sıradan birey ne ise devlet başkanı da odur.
Bir de şu var ki, eleştiriyi sert ve hatta kırıcı yapanlar, nedense eleştirilmeye hiç tahammülleri yoktur. Oysa bizim yaptığımıza muhatap olmaktan neden korkarız? Biz birine karşı yaptığımızı bir başkası bize karşı pekâlâ yapabilir. Bunda hiddet gösterilecek bir şey yok. Sert eleştiri yapan en azından alternatifli düşünemeyen insandır. Eleştirilmenin bir fobiye dönüşmesi insanda kişilik zaafından kaynaklanmaktadır.
Eleştirilme fobisinin gerisinde çok sebepler var. Ama ne olursa olsun, eleştirinin dozunda olması için, eleştirmeden önce eleştirilmeye hazır olduğumuz bilincini geliştirmeliyiz. Bunu başardığımızda, bana göre çok zaaflarımızın üstesinden gelebiliriz.