Risale Haber-Haber Merkezi
Hüseyin Yılmaz, neredeyse çeyrek asır sonra romana dönüş yaptı. Yirmili yaşların sonunda dokuz kitaba imza attıktan sonra kitap dünyasından yazar olarak el etek çekmiş bir ismin bu dönüşü şaşırtıcı elbet de.
Aradan geçen yıllar zarfında zaman zaman makaleler ve köşe yazılarıyla ismini unutturmamış olsa bile yine de bu, eski tabirle bir bas’ü ba’del mevt sayılabilir. Çünkü 25 yıl cidden çok uzun bir zaman.
Elif Öğretmen kitabıyla romancılığa dönüş yapan Hüseyin Yılmaz ile yaptığımız mülâkatın ilginizi çekeceğini ümid ediyoruz…
KADERİN YAZARLIK HAYATINA YAPTIĞI ÇEKİRDEK
Hüseyin Yılmazı kısaca anlatır mısınız, desek; neler söylersiniz? Elif Öğretmen’in yazarı Hüseyin Yılmaz kimdir?
Hüseyin Yılmaz, Adıyaman’ın, Gerger kazasına bağlı Çobanpınar Köyü doğumlu... Nüfusa kaydı, 01/01/1960 diye düşülmüş. Doğru mu? Belli değil... Belli değil, çünkü ilkokulu bitirirken kaydını kendisi yaptırmış. Evden kulağına 1960 doğumlu olduğu fısıldanmıştır. Günün ne ehemmiyeti var, yılbaşı en rahat akılda kalanı. Bölge insanın ekseriyeti de aynı gün doğumlu değil mi? Hiç değilse hemşehrileriyle kayıtta bir birlikteliği var.
İlk, orta ve lise tahsilini doğduğu topraklarda tamamlar. İlkokul dördüncü sınıfta seçildiği kitaplık kolu başkanlığı kitap ve kütüphane ile tanışmasını sağlar. Binbir Gece Masalları, okuduğu ilk kitaptır. Kaderin yazarlık hayatına yaptığı çekirdek, aynı zamanda.
Gazete ve dergilerde ilk yazıları neşredilmeye başladığında henüz lise talebesidir ve ilk roman denemelerini karalamaya başlamıştır. Bu arayışları üniversite tahsili boyunca hız kazanır.
Nihayet 1986 yılında İpsala Sarıcaali Köyü karakolu komutanı olarak askerî vazifesini yaparken ilk romanı, aynı zamanda da ilk kitabı olan “Hüzün Çiçeği”ni kaleme alır.
Askerlik dönüşü İstanbul’a yerleşip fiili gazeteciliğe başlar. Gözünü daldan budaktan sakınmayan, düşündüğünü söyleyen kişiliği, önüne o günlerin netameli mevzuu yakın tarihi fırlatır. Gazeteciliğinde üzerine gittiği, araştırdığı, röportajlarla zenginleştirdiği bu çalışmaları daha sonra “Yakın Tarihimizin Anlatılamayan Hikâyesi” başlığı altında altı kitabı netice verecektir.
İnkılâb Kurbanları, Ayasofya, Öldükten Sonra Allah Diyen Bakan, İttihad-ı İslâm ve Hilâfet, Cumhuriyetin İlk Yıllarında Devlet Terörü ve nihayat bütün hayatında kafa yorduğu, yormaya da devam ettiği Kürt Meselesini anlatan kitap: Doğu Gerçeği ve Müslüman Kürtler.
“Hiç Yaşanmamış Gibi, ile “Rejim Düşmanı Rıza” da diğer iki romanı olarak kayıtlara geçer.
ELİF ÖĞRETMEN, ÇEYREK ASRIN OLGUNLAŞTIRDIĞI MEYVE
1992 yılında bütün hedef ve ideallerine sırt dönüp ticâri bir tezgahın başına geçtiğinde henüz otuziki yaşındadır. Arkasında dokuz kitap, bir yığın yazı, konuşma ve program ile kendi çapında bir şöhret bırakmıştır.
Ben ne yaptım, deyip uyandığında arkasına bir çeyrek asır daha atmıştır. Kısmen dünyayı kazanmış, ama bu, onun ruh ve düşünce dünyasını tatmin etmemiş, acılarını dindirmemiştir. Düşünmek için yaratılmış olduğunu düşünen yazar, zaman zaman bir ilk mektep mezununun ticarî başarılarının arkasından şaşkınlıkla bakmıştır. 92’de bıraktığı yere dönmek için bir daha kolları sıvar, ama yirmi beş kayıp yılı vardır. Tek tesellisi kitapların yol göstericiliği yerine bu çeyrek asırda hayatın rehberliğinden ders almış olmasıdır. Küçücük bir teselli…
Elif Öğretmen, bu çeyrek asrın olgunlaştırdığı meyvedir. Bir bakıma Doğu Gerçeği ve Müslüman Kürtler’in tamamlayıcısı bir roman. Yazar, bu ülke ve milletin birlik ve saâdetine hizmet edecek bir unsur olarak gördüğü romana, Elif Öğretmen’le kırk yıllık meşguliyeti olan Kürt Meselesi’ni taşır. Elif Öğretmen, yazarın bir yerde hayatının varlık sebebi olarak gördüğü bir kitap.
DÜŞÜNCE VE TASAVVURLARIMI İFADE EDERKEN RAHAT VE SERBEST OLMAK İSTEDİM
Neden roman?
Roman, edebî türlerin imkânları ve muhtevası en geniş olanı. İnsan ve hayata dair her şeyi ihata eden bir kucak. Romanının dili, nesir. Nesir, dilin okyanusu; sınırları, tahdidleri olmayan uçsuz bucaksız bir okyanus. Mevzua göre, üslûb ya bir küheylan gibi şahlanıp rüzgarlarla yarışır, ya da tırmandığı kayalıkta güneşlenen tembel bir sürüngene dönüşebilir. Bazen de en içlisinden bir türkü kesilir veya lirik bir şiirin kanatlarıyla havalanabilir.
İnsan düşünce ve duygularını, kâinatı, coğrafyayı anlatmak için nesirden daha geniş, daha elverişli bir dil tarzı yok. Nazım, şiir, müzik de ifade vasıtasıdır şüphesiz, ama nesrin yanında çok zayıf, çok cılız vasıtalar.
İstedim ki, düşünce ve tasavvurlarımı ifade ederken rahat ve serbest olayım.
SADECE BİZİ DEĞİL, BÜTÜN İSLÂM DÜNYASINI BOĞMAYA ÇALIŞIYORLAR
İyi ama öğrenebildiğimiz kadarıyla içtimaî hayatımızın en sert, en tehlikeli konusu Kürt Meselesi, Elif Öğretmen’in düşünce itibariyle omurgasını teşkil etmiş. Bu idealizm roman için ağır kaçmaz mı?
Böyle de düşünülebilir elbet, akla yatkın. Fakat bu meseleye kırk yılını vermiş bir insanım. Kürt Meselesi, hayatımın hep merkezî bir yerinde oldu. Zirâ, biliyorum ki, bu tehlikeli mesele ile sadece bizi değil, bütün İslâm dünyasını boğmaya çalışıyorlar; emin olabilirsiniz. Kürt Meselesini çözemezsek, istikbâle dair hiç bir rüyamızı gerçekleştiremez, hiçbir hayâlimize uzanamayız...
Bu mevzu romanın omurgası olmakla birlikte, roman Kürt Meselesi ile başlayıp, Kürt Meselesiyle bitmiyor. Diyebilirim ki, Elif Öğretmen, çok az romanda karşılaşabileceğiniz bir aşk hikâyesinin adıdır, aynı zamanda.
İnsanoğlunun en keskin duyguları sevgi, şefkat, kin ve nefretten ibarettir. Elif Öğretmen’de bu duygular zaman zaman tavan yapar; bilhassa sevgiye dair ifadeler mevzuun tabiatı icabı kendiliğinden lirik bir şiire dönüşür. İlk okuyucularından edindiğim intiba, kitabın epeyce gözü yaşlı okuyucusunun olacağıdır.
TÜRKLER İLE KÜRTLER’İN BİR ARADA KALABİLMELERİNE HİZMET EDECEK
Elif Öğretmen’den ne bekliyorsunuz?
Türkler ile Kürtler’in bir arada kalabilmelerine bir nebze hizmet edebileceği ümidiyle kaleme aldığımı saklayacak değilim. İnşaallah da öyle olacaktır...
“Doğu Gerçeği ve Müslüman Kürtler" genç bir gazetecinin, gözünü daldan budaktan sakınmayan bir yazarın, korkusuzca daldığı bir mayın tarlasıydı. Hayatına mal olabilirdi. Tâlihi varmış ki, kader hıfz etti.
Çeyrek asır aradan sonra tehlikesi son safhaya varmış bu lanet meseleye bir de romanın geniş imkânları ve pırıltılı dünyasını kullanarak eğildim. Elif Öğretmen, ümmet şuuru taşıyan, Alllah'a kul olmaktan başka fazilet bilmeyen bir yazarın Kürt Meselesi'nin harlanan yangınına taşımaya çalıştığı bir kova su.
Okuyucunun şuur, vicdan ve gönlünde makes bulursa, bir anda milyonlarca kova suya niçin dönüşmesin?
TÜRKÇE İLE GÜZEL ROMAN YAZILABİLECEĞİNİ GÖSTERMEYE ÇALIŞTIM
Bu ana hareket noktasından sonra maksadım, biraz da edebî zevklere bakıyor. Türkçe ile güzel roman yazılabileceğini göstermeye, dilimizin zenginliğini ortaya koymaya çalıştım.
Sonra kitapta bizi ifâde eden, bizi yaşatan, geçmişimizi ihya edip geleceğe taşıyan binlerce mefhum, motif, terkib ve ıstılâh var. Mankurtlaştırılmış nesillere kendi irfânını, değerlerini hatırlatmaya, şuurlarını uyandırmaya çalışıyorum. Dil, elimdeki tek silâh: Kâh bir mızrak, kâh bir ok gibi kullanmaya gayret ettiğim, okuyucunun ruh ve şuuruna saplayarak, canını yakarak uyandırmaya çalıştığım bir silâh.
Kısacası, Elif Öğretmen’in herhangi bir roman olmadığının farkedileceğini ümid ediyorum.
KİTABI PARA KAZANMAK İÇİN YAZMADIM
Elif Öğretmen, bildiğimiz kadarıyla Hayat Yayınlarınca neşredildi? Bu sizin tercihiniz miydi ve neden Hayat Yayınları?
Türkiye’de kitabın gelirinin yazarı yaşatmadığını öğrendiğimin üzerinden bir çeyrek asırdan fazla zaman geçti. Bu ülkede kitap sadece yayıncıyı zengin eder, tezgâh öyle kurulmuş, öyle de devam ediyor. Yani kitabı para kazanmak için yazmadım. Yıllar önce kitaba bir şekilde küsmemin sebeplerinden biri de haksız bulduğum bu yapı idi belki.
Bir yayınevi kurarak kitabın yazarı da geçindirebileceğini ispatlamak istiyordum. Kısmet olmadı; kaderden izin çıkmadı. Mecburen nehrin akışına göre kulaç atacaksınız. Ben de öyle yapıyorum.
Bu durumda yayıncılar arasından bir tercih hakkı kullanmanız gerekiyor. Hayat Yayınları’nın sahibi kadim bir dostum; zeki ve gayretli bir insan. Aramızda düşünce paralellikleri çok fazla, müştereklerimiz azamî seviyede. Çeyrek asır sonra dönmüş bir yazarın kitabını kanatlandıracak potansiyeli olan bir dostu tercih etmekle isabet ettiğimi sanıyorum. Zaman gösterecek...
HEDEF: ELİF ÖĞRETMEN’İ SİNEMAYA AKTARMAK
Bundan sonrası için ne düşünüyorsunuz? Hedefiniz ne?
Elif Öğretmen’in gün yüzü görmesinde yaşanan aksamalar bir parça şevkimi kırsa da yazmaya devam ediyorum. Elimde yarıya yakın kısmı bitmiş yeni bir roman var, onunla yatıp kalkıyorum.
Bir de Elif Öğretmen’in gerekli gördüğüm tesirleri vücuda getirmesi için uğraşmam gerekiyor. Tahakkukuna çalıştığım ilk hedef: Elif Öğretmen’i sinemaya aktarmak... Bu maksadın kitapdan beklediğim içtimâî mülahazaların tahakkukuna hizmet edeceğini düşünüyorum.
KİTABIN KADERİNİ TAKDİR EDEN DE CENAB-I HAK’TIR
Bu hususta kimse ile temasınız oldu mu?
Henüz değil... Önce kitabın okuyucu ili buluşması ve bu buluşmanın akislerini görmem gerekiyor. Bir hayâl kırıklığı beklemiyorum, ancak her şeyin bir kaderinin olduğunu da biliyorum. Her kader gibi, kitabın kaderini takdir eden de Cenab-ı Hak’dır; bu takdirin istikametini görmeden de bir şey söylemek doğru değil.
Aklımda bazı dostlarım var tabiî, son zamanlarda sinema ve TV adına güzel işler çıkaran isimler üstelik. Günü geldiğinde ya onlar fakiri hatırlar, ya da ben onları bulurum.
BEŞ ON YIL ÖNCE GAZETENİN BİRİNDE YAZMA ARZUSUNA KAPILDIM
Zaman zaman köşe yazarlığı yaptığınız da oldu. Herhangi bir gazetede yazmayı düşünüyor musunuz?
Benim gibilere her kapı kolay açılmaz, her sahnede yer verilmez... Doğruluktan başka hiç kimseye, hiçbir şeye kayıtsız şartsız sadakati olmayan insanım. Yanlış yapmak isteyen hiç kimse gönül rahatlığıyla yanımda kalamaz, barınamaz; babam olsa yanlışını haykırır, suratına çarparım.
Yazık ki, doğruluğun beşer nezdinde değer ifade etmediği bir zamanda yaşıyoruz. Ya beşerle barışık olacaksınız, ya da hak ve hakikatle. İkisi bir arada mümkün olmuyor. Onun için geçmişte bana açılmış çok kapıyı çarparak çıktım, kovulmayı beklemedim.
Size enteresan bir hadise anlatayım, isme gerek yok. Beş on yıl önce gazetenin birinde yazma arzusuna kapıldım. Yakın bir arkadaşım, kendisine çok yakın bir yayın koordinatörüne mevzuu gönüllü olarak açmış. Beyefendi, başım üstüne, dedikten sonra, ama bana bir iki gün müsaade et, biraz araştırayım, seni ararım diye ilave etmiş.
Bir hafta sonra gelen cevap şöyle: Ama Hüseyin Yılmaz bir dâvâ adamı, ben onu çalıştıramam...
Güldüm... Buruk, acı ama güldüm neticede. Hatırladıkça içim yanıyor, iğreniyorum. Bu adam hâlâ baş üstünde yaşayanlardan. Hazîn olan, milletin bu tiplerden medet umması.
Yine de kaderin bir takdiri varsa, elbet de yazmayı düşünürüm.
EVDEN ÇIKMADAN KİTABI TEMİN EDEBİLİRSİNİZ
Efendim, vakit ayırdınız... Bizim için güzel bir sohbetti, teşekkür ediyoruz. Son bir hususla bitirelim. Okuyucularımız Elif Öğretmen’i nasıl temin edecekler?
Estağfurullah... Teşekkür etmesi gereken benim, cidden müteşekkirim. Yayın hayatınızda muvaffakıyetler temenni ediyorum.
Kitabı temin meselesine gelince; bu işler zamanımızda çok kolaylaştı. Bir şey almak için çoğu zaman evinizden bile çıkmanız gerekmiyor; Elif Öğretmen için de öyle.
Oturduğunuz yerde, meselâ www.kitapyurdu.com sitesinden bir kaç tuş ile ayağınıza getirtebiliyorsunuz. Hattâ takdir eder de kitabın satış linkini verirseniz, belki daha iyi olur.
Temin edilebileceği link:
https://www.kitapyurdu.com/kitap/elif-ogretmen/409665.html