İstanbul İlim ve Kültür Vakfı bünyesindeki, “Barla Platformu”nun düzenlediği bu anlamlı sergi, İst. Emn. Gn. Müd.’lüğü Yanındaki Ali Emiri Kültür merkezinde, susamış gönüllere 15 günlüğüne sunuldu. (29.05.2010 – 13.06.2010)
Açılış gününde, adetâ izdiham yaşandı. Büyük salona sığmayan halk, koridorlarda kaldı. İlgi öylesine çoktu ki, sergi açılışı bir nevi sempozyuma dönüştü.
Bu güzellikler, her gün 15 00–17 00 arasında, birbirinden değerli bilim adamları, üstada hizmet etmiş olan fedakâr öncüler ve bahtiyar akademisyenler tarafından verilen seminerlerle, konferanslarla ve panellerle taçlandırıldı.
Fırsat buldukça izlemeye gittiğimde, her seferinde farklı-farklı ilginç yeniliklerle, etkinliklerle ve güzelliklerle karşılaştım.
Hele-hele serginin sonlarında karşılaştığımız camekânın içindeki, Bediüzzaman’ın soğuk havalarda bir talebesinden kiraladığı o mübarek hırka, her misafirde ayrı-ayrı fırtınalar koparıyordu. Asla taviz vermediği, “hiç kimseden minnet almama prensibi” nedeniyle, üşümemesi için ısrarla bağışlanan bu hırkaya veya diğer emtiaya bile mutlaka bir miktar kira (veya kalıcı ise bedelini) ödüyordu…
Bu sergide sık-sık, gözü yaşlılara rastladım.
Taşkın duygularını, görevlilerle hararetle paylaşanlara rastladım.
Gördüklerimi ve duyduklarımı yazmaya kalksam, inanınız ki bir kitap oluşurdu. Ancak sizlere tadımlık olarak sadece, duygu yüklü bir yazıyı aktaracağım.
Bu yazı, serginin birinci günü halka açılan “DUYGU ve DÜŞÜNCELERİNİZ” masasındaki 2 no’lu deftere yazılan, yüzlerce güzel yazıdan sadece bir tanesidir.
Noktasına-virgülüne dahi dokunmadan, aynen arz ediyorum:
***
“30.05.2010 Ne yazacağımı bilemiyorum aslında.
Gözlerim dolu-dolu gezdim bu sergiyi.
İnandıkları değerler uğruna her türlü riski göze alanlara, fedakârlıkta bulunanlara, ölümü dahi göze alanlara söylenecek tek şey var.
•‘NE MUTLU SİZLERE, MÜBAREK OLSUN ve SELÂM OLSUN…’
Bu kutlu târihte gezinirken, o günkü yokluk, o çile ve o ızdırabda bir yüceliş, bir onur, bir şeref, bir asalet var… Bir temizlik ve bir NUR var…
Onlara acımak ne demek? ONLARA NE MUTLU…
•Ben kendime ve kendimize acıyorum. Ben şu günün gençliğine ve şu günün insanlığına acıyorum. İnanan insanların hâline acıyorum…
Hedefimizi ve istikametimizi kaybettik galiba…
Bir yanda: Kiralanan bir hırkayla ısınan güzide bir insan...
Bir yanda: Gardıroplarımıza sığdıramadığımız kıyafetlerimizle, biz zavallılar gürûhu…
Önce Allahtan c.c. sonra Peygamberimizden, sonra da siz tüm onurlu insanlardan özür diliyorum… Af diliyorum… Bağışlayınız… N. DİLMEN.
***
Duygu ve düşünlerin, neredeyse tamamı böylesine anlam ve mesaj yüklüydü.
Ben de; “..Ne mutlu bu güzide insanlardan ve bu fedakârlardan ibret alanlara.
Ne mutlu, onları takdirle ve şükranla ananlara.
Ne mutlu onların açtığı bu çığırı, 7 kıtaya yayanlara.
Ve böylesine kapsamlı sergilerle ve etkinliklerle, onları bizlere hatırlatanlara…” diyorum. Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum…