Dışa karşı, gerekirse sıcak savaş yapılır, zulme engel olunur. Dahilde ise, müspet bir şekilde din tebliğ edilir, kötülüklere karşı mücadele edilir(1). Buna, emr-i bil-maruf nehy-i ani'l-münker denilir. Yani, iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak. Şu ayet, ümmet içinde bunu yapacak bir topluluğun bulunmasını gerekli kılar:
" İçinizden, insanları hayra çağıracak, iyiliği emredip kötülükten alıkoyacak bir topluluk bulunsun..." (Âl-i İmran, 3/104)
Böyle bir topluluk, toplumun manevi asayiş muhafızları olacaktır. Nasıl ki, maddi asayiş için emniyet teşkilatı görev yapar; hastalıkların tedavisinde sağlık bakanlığı mensupları çalışır; onun gibi, ülkenin manevi asayişi ve manevi yaralarının tedavisi için de böyle bir topluluk gayret gösterecektir.
Resulullah, şu ifadeleriyle emr-i bil-ma'ruf, nehy-i ani'l-münkerin önemini vurgular:
"Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, ya iyiliği emreder kötülüğe engel olursunuz, ya da Allah, yakında umumi bir bela verir. O zaman dua edersiniz, fakat duanız kabul olmaz." (2)
İyiliği emir, kötülükten sakındırmayı kendine şiar edinen bir toplum; sağlam, dengeli, kuvvetli bir birlik meydana getirir, "fazilet toplumu" olur. Böyle bir toplumda, zararlı akımlar boy gösteremez, yangınlar seyredilmez, yavru yılanların, birer kobra haline gelmesine göz yumulmaz. Kamu vicdanı, duyarlı olur...
Allah yoluna davet, muhatapların durumuna göre farklı metotlar gerektirir. Şu ayette, buna dikkat çekilmiştir:
"Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et ve onlarla en güzel bir şekilde mücadele et" (Nahl, 16/125)
İlim sahibi zatlar kesin delillerle, avamdan olan insanlar, güzel öğütlerle Allah'ın dinine davet edilirler. Dine muhalif inatçı kimselerle ise, en güzel bir şekilde mücadele yapılır. (3)
Ehl-i kitapla yapılacak mücadelede de, "en güzel bir şekilde mücadele" metodu emredilmiştir:
" Ehl-i kitapla , zalim olanlar dışında, en güzel bir şekilde mücadele ediniz 'Biz, hem bize indirilene hem de size indirilene iman ettik. Bizim de sizin de İlahınız birdir. Biz, ancak ona teslim olan kimseleriz.' deyiniz..."(Ankebut, 29/46)
Görüldüğü gibi, ayette Ehl-i kitap iki kısma ayrılmıştır:
1. Zalim olanlar.
2. Söz dinleyenler.
" En güzel bir şekilde mücadele", onların sözden anlayanlarıyla yapılması gereken bir mücadeledir. Mesela, muhataba yüklenmeden, onu kınamadan, ayıplamadan anlatmak... Ta ki muhatap insafa gelsin, tebliğcinin gayesinin kendisini hakka ulaştırmak olduğunu hissetsin. Zira, muhatabın kibir ve inadı, ancak yumuşak muameleyle aşılabilir.(4)
"Ben İlahım" diyen Firavun'a, hakkı anlatmak için giden Hz. Musa ve Harun'a Cenab-ı Hakk’ın,
"Ona kavl-i leyyinle (yumuşak bir dille) anlatın. Olur ki, öğüt alır veya korkar." (Taha, 20/43-44)
buyurması, meselemiz noktasından düşündürücüdür.
Nitekim, günümüzde Avrupa'da çeşitli sebeplerle bulunan Müslümanların, Hristiyanlarla müspet bir diyalog içine girmeleri, pek çok Hristiyan’ın, İslam'a girmesine vesile olmuştur. Bu gün Avrupa'daki Hristiyan asıllı müslümanların sayısı yüz binlercedir. Eskiden kılıçla ancak Viyana önlerine kadar varılmışken, bugün tebliğ hareketleri sayesinde İslamiyet Avrupa'nın hemen her yerine ulaşılmıştır.
Bediüzzaman, Kur'an'ın "Ehl-i kitap" ifadesinin günümüzde "ehl-i mektebi" yani ilim tahsil eden kesimi de içine aldığını söyler.(5) Son yıllarda memleketimizde görülen karşılıklı diyalog ortamı, daha önce din düşmanı olan nice ehl-i mektebin, İslam'a teslim olmalarını sağlamıştır. Zira,
"Medenilere galebe çalmak ikna iledir. Söz anlamayan vahşiler gibi, icbar ile değildir." (6)
"Dinde zorlama yoktur..." (Bakara, 2/256)
ayeti, mühim bir gerçeği bildirir. Kimse zorla Müslüman yapılamaz. Fakat, dinde tebliğ vardır, dinin hakikatlerinin anlatılması vardır. Kendisine hak din tebliğ edilen kimse, kabul etmekte veya etmemekte serbesttir.
Kaynaklar:
1. bk. Nursi, Emirdağ Lahikası, s., 481-482.
2.Tirmizi, Fiten, 9.
3. Razi, XX,138-139; Beydavi, I, 561.
4. Kutub, IV, 2202.
5. Nursi, Sözler, s., 378 - 379.
6. Nursi, Hutbe-i Şamiye, s., 88.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet